Pazar Tarçın Kulübüne hoşgeldiniz

Tarçın Kulübüne hoşgeldiniz

19.08.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Tarçın Kulübüne hoşgeldiniz

İngiliz Parlamentosunun bulunduğu Westminster semti kütüphanesini (Great Smith Sokağı) tahrip eden, ne günümüzün Pompei kovalayan Sezarlarından biri ne de yanıcı maddeler. Şüphesiz tek suçlu var, bu güzelim kütüphaneyi, bir çırpıda Ikbal Wahhab adlı bir restoran işletmecisine satan belediye. Ikbal Wahhab bu kitaplığı yeniden dekore ederek bir Hint restoranına dönüştürmüş. Bir de restoranına gurmelerin iştahını kabartacak bir ad vermiş "Cinnamon Club" (Tarçın Kulübü). Daha önceleri, Tanduri Dergisinde bir köşe yazarı ve halkla ilişkiler uzmanı olan Wahhab, birkaç sene önce Kensingtonun kibar sokaklarının birinde sosyetik bir restoran açacağı haberlerini yaymaya başladı. O sıralarda yazmakta olduğu Tanduri dergisinde; snop restoranlar ve bu restoranlarda çalışan garsonlarla ilgili bir yazısında sarf ettiği kaba laflar, kullanacağı finans kaynaklarının kurumasına, dolayısıyla bu projenin de suya düşmesine sebep oldu.Peş peşe gelen dramatik aksiliklerle açılması geciken, en kötüsü de Wahhab Beyin "bin bir fedakarlıklarla" Bombaydan getirttiği baş aşçısını Fulham Caddesindeki ünlü Hint restoranı Zaikaya kaptırması nedeni ile bir türlü açılamayan kulüp nihayet geçtiğimiz nisan ayında açıldı. Semt çok iyi yemekler yiyip çok kaliteli içkiler içen, özellikle parlamenter ve parlamenter yakınlarının buluştuğu bir semt olmasına tezat teşkil edercesine kötü nitelendirilecek restoranların çokluğu ile ünlü. Cinnamon Club için "işte böyle bir semte böyle bir restoran yakışırdı" diyebilirsiniz, çünkü dekor lüks, deri koltuklar, iyi cins tahta paneller, rahatlatıcı ışık düzeni ve insan boyundan sonrası boydan boya kitapla dolu duvarların çevrelediği bir maço zarafet. Yine de yapay bir şıklık gibi geldi bana. Eski ve yıkık dökük bir mekanın bu denli değişmesi için ticari kredi limitlerin zorlandığı da açık. Ancak, semt ve bulunduğu konum restoranın altın yumurtlayan bir tanduri tavuğu olacağının müjdecisi. İngilizlerin "köri" tutkusu bu yemeği "İngilterenin en çok yenen yemeği" statüsüne getirmiş. İstatistiklere göre ortalama bir İngiliz ailesi haftada en az bir kere köri yiyor. Cinnamon Clubın mönüsü, Hint mutfağını İngiliz damağına uyacak biçimde İngilizleştirilmiş gibi geldi bana. Özel, sofistike ve Michelin yıldızlarına davetkar olarak hazırlandığı için özden uzaklaşmış. Örneğin "nouvelle cuisine" gereği pastel renkli soslar, tabakta prezentasyon güzelliği telaşında. Parlamenter arkadaşlarımla yediğimiz akşam yemeğini genelde lezzetli bulduk. Benim tanduri tavuğum kusursuzdu sahiden. Yoğurtlu karışımda marine edildikten sonra kil kapta tam kıvamında pişirilmişti, yanındaki siyah mercimeğe de söylenecek bir şey bulamıyorum. Bir arkadaşım tanduri karideslerin harika tadına rağmen, dişinin kovuğuna bile gitmediğini (kerevitten çok daha ufak boyda üç karides geldiğine göre haklı olmalı!) söyledi. Karideslerin beraberinde gelen safranlı pilav olmasa aç kalacaktı herhalde. Ekmek tabağı ve üç topluk müessese yapımı dondurmalara kusur bulmak gerçekten zordu. Yine de gecenin yıldızının "kimyonlu ilik" olduğuna oybirliği ile karar verdik. Ne kadar basit ama ne kadar lezzetli bir fikirdi o. Tabii bu arada servis yapan garsonların Hintli olmadığını ve mutfakta 12 şefin çalıştığını da söylemeliyim. Her şey çok güzel olmasına rağmen böyle tarihi bir yerin Hint restoranı olması beni rahatsız etti. İngilterede bunca yıl görmediğim bir olaydı bu. Düşüncelerimi masadakilerle paylaşmak istedimse de pek aldıran olmayınca ısrar etmekten vazgeçtim. Hâlâ düşünmekten de kendimi alamıyorum. Kültür ve tarihlerine bu kadar düşkün olan İngilizlerin değer yargıları mı değişiyordu, kitapları artık dekoratif bir malzeme olarak mı görmeğe başlamışlardı da ben bunun farkında değildim? En azından bu kütüphaneyi satarken belediye restoranın bir bölümünü kitapların okunabileceği bir mekan haline getirilmesini isteyemez miydi? Böylece kütüphane yitirilmemiş güzelim kitaplar da tablo gibi duvarlarda sadece bakmak için kalmamış olur ve amaçta da daha çağdaş olmaz mıydı? Hepsi bir yana, Cinnamon Club daha işin başında ve "diş çıkarma sancıları" çekiyor ama Hint yemeği seven gastronomların tat alma hücrelerini gıdıklamak açısından büyük istikbal vaat ediyor. İnsanlık tarihinin en barbar davranışlarından biri şüphesiz İskenderiyedeki Büyük Kütüphanenin yakılmasıdır. Kimin yaptığı henüz kesin olarak bilinmese de şüpheler Julius Sezar üzerinde yoğunlaşıyor. Hikayeye göre Sezar, Pompeinin peşindedir. Mısır gemileri tarafından yolu kesilince çok kızar ve İskenderiye Limanında demirlenmiş Mısır donanması üzerine birkaç casus kadırga gönderip Mısıra ait gemileri yakar. Limanda bulunan kolay yanıcı maddeler alev alınca kütüphaneye sıçrayan yangın, içinde 400 bin papirüs rulo bulunan kültür hazinesini yakarak yok eder.