Pazar Tarihi kitlelere sevdirdi

Tarihi kitlelere sevdirdi

03.12.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kendisi için bir şükran günü düzenlenen tarihçi Yılmaz Öztuna, zamanında tabu sayılan birçok noktanın üzerine ısrarla yürüdü ve zihinlerde en azından şüphe yarattı

Tarihi kitlelere sevdirdi

Bizim neslin ilk hatırladığı, Yapı Kredi Bankası'nın desteklediği Hayat Tarih Yayınları'nın yayımladığı 12 ciltlik "Türkiye Tarihi"ydi. Yılmaz Öztuna burada Anadolu'nun tarih öncesinden cumhuriyet dönemine kadar uzun ve bereketli bir tarihi kaleme alıyordu.Batı'da uzman olduğu dönemin dışında umumi tarihi kavrayan adamların sayısı azdır. Bizde ise hemen hemen hiç yoktur. Doğrusu, bu eser bir şaşkınlık ve hayranlık uyandırdı. Eserde maddi hatalar arandı. Hatasız bir umumi tarih olmaz; yazarın ise bu konuları kavrayıp kavrattığı görüldü. Yılmaz Öztuna 1960'larda Türkiye'de geniş bir okur kitlesinin benimsediği yazarın ismiydi. Bu bir patlamaydı. Birdenbire Türk halkı okul kitaplarının, birkaç tarih dergisindeki makalelerin ve tarihi romanların dışında tarih okumaya başlamıştı. Bu genç yazarın biraz araştırılınca adeta okul sıralarından beri tarihi araştırıp yazdığı anlaşıldı. İstanbul'un edebiyatçı, musikişinas ve tarihçileriyle çok genç yaşlarda tanışmış, meclislerinde bulunmuştu. Liseden sonra gittiği Paris'te kendi ifadesiyle Siyasal Bilgiler Okulu eğitimini adeta bilerek tamamlamamıştı. Bu konuda Yahya Kemal ile paralel bir hayat hikayesi vardır. Fakat başka bir şey yapmıştı; Avrupa tarihi konusunda ayrıntılara kadar inen bir bilgi sahibi olmuştu. Nitekim "Devletler ve Hanedanlar Tarihi" Paris'teki uzun talebelik yılları sırasında kaleme alınmıştır. Osmanlı tarihi üzerinde yazdıklarını 1970'lerde 10 büyük cilt halinde derledi. Bu rahat okunan ve çok öğreten bir tarihtir.Kendisinden evvel klasik devir Osmanlı tarihini kaleme alan merhum İsmail Hakkı Uzunçarşılı'dan hakkıyla istifade etmiştir. Aslında merhum Uzunçarşılı kadar bizim Topkapı saray arşivlerini tetkik eden yoktur. Öztuna kendi ifadesiyle; arşivlerden çok vekayinamelerden etkilenen yerli ve yabancı literatürü dikkatle gözden geçiren bir yazardır. Bu kadar da değil, Türk edebiyatı ve Türk musikisi üzerinde derin bilgisi vardır. Böyle bir sentezin örneği eskiler arasında bile az bulunur. Uzunçarşılı'dan yararlandı Unutmayalım ki 1930 doğumlu bu tarihçi Osmanlıcaya, Osmanlı tarih ve edebiyatına oldukça uzaklaşan nesildendir. Ama kendi merakı, gayreti ve talihin yardımıyla o devirde henüz var olan eski kültürün temsilcileriyle yakından temasa geçerek tarihçi ve yazar kişiliğini inşa edebilmiştir. Tarihçi üslubunda ilginç bağlar kurması dikkati çeker. Mesela, Osmanlı hanedanının erkek ve kadın üyelerinin evlilikleri, düğünleri, veziriazamların azil sebepleri gibi herkesin teferruat diye baktığı noktaları hafızasına nakşeder ve buradan aydınlatıcı umumi sonuçlar çıkarır. Dünya tarihini iyi bildiği için Osmanlı kurumlarını değerlendirirken gerçekçi tahlillere girerdi. Çalışkandı. Disiplini ve düzeni herkese örnek olmalıdır. Türkçeyi çok rahat yazar ve kullanırdı, özgün bir kalem sahibiydi. Bulunduğu müessesede müthiş bir yayın yükü altında kaldığı halde ezilmemiş, kendi eserlerini de ortaya koyabilmiştir. Bir ara Hayat Tarih Gazetesi'nde geniş bilgisi ve hızlı çalışmasının neticelerini görmek mümkündür. Kısacası; tarih okumasın diye her şey yapılan bir neslin önüne 10 ciltten iki cilt özete kadar Osmanlı tarihini, Tarih Dergisi gibi birçok alana el atan ve çok okunan süreli yayını çıkarmayı bu enerjisine borçludur. Gerçekçi tahliller yaptı Zamanında tabu sayılan birçok noktanın üzerine ısrarla yürümüş ve zihinlerde en azından şüphe yaratmıştır. Sultan Abdülaziz'in intiharı gibi bir efsane, onun tenkitleriyle yeniden gündeme gelmiştir. Sultan Abdülhamid dönemi üzerinde yorum ve vesikaların kullanımıyla mevcut tarihçilikte önemli bir tadilata gitmiştir. Bunları cumhuriyet ve Kurtuluş Savaşı'nı yürüten komutanların başarı ve kutsal hizmetlerinin haklarını değerlendirerek yapmıştır. En önemli katkısı, sağın solun birlikte hücum edip karaladığı Tanzimat Dönemi'ni, "dış devletlerin maşası" diye yaftalandırılan Mustafa Reşit Paşa, Mehmet Emin Ali Paşa, Fuat Paşa gibi Tanzimat büyüklerinin portrelerini ustalıkla çizmek, yeni bilgiler getirerek onları değeriyle tanıtmak olmuştur. 1965'te TBMM'ye girmesine rağmen zamanın çok partili rejiminin kavgalarından tarihçiliğinde uzak kalmıştır. Doğrusu da budur; bazı değerlendirmeler zamana muhtaçtır.25 Kasım Cumartesi saat 9'da Ankara Milli Kütüphane salonlarında kendisi için bir şükran günü ve oturumu tertiplendi. Mutlaka yaptığı hizmetlerin hepsinin yeterince değerlendirilebildiği söylenemez ama her yaşta insan ona saygısını sunmak için gelmişti.Sivil toplum kuruluşlarının tertiplediği törenin yükünü bir noktadan sonra Kültür Bakanlığı üstlendi. Doğrusu da budur. Bazı şahsiyetlere sadece dost ve hayranlarının değil, devlet kuruluşlarının sahip çıkması gerekir. Doğru bir tavır