Pazar Tatlı Fransa

Tatlı Fransa

04.03.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Tatlı Fransa

Tatlı Fransa

Tatlı Fransa

PARİS

İnsanın aklında, bilmeden bildikleri daha derin izler bırakır. Satırlar şarkı söylese: "Uzun zaman, uzun zaman, uzun zaman/ Öldükten sonra ozan /Şarkıları dolaşır sokaklarda / Kalabalığın dalgın mırıltısında / Güftenin adı bilinmez / Kimin yüreği çarpar duyulmaz / Bazen bir sözcük, bir tümcesi değişir / Akla gelmeyen yerinde / La, la, lala, denir..." şiirine eşlik eden müziği mutlaka hatırlardınız. Çünkü bu şarkı yarım yüzyıldır dünyayı dolaştı ve siz kimin yazıp bestelediğini bilmeden, onun ritminde dans ettiniz, la la la, dediniz mutlaka.
Ozanların Ruhu, İngilizce’den Japonca’ya her dilde söylenen bir şarkıdır, güftesi ve bestesiyle Charles Trenet imzasını taşır. Ressam Utrillo’nun, "Bana Deniz şarkını söyle, sana bir tablomu vereceğim," dediği Trenet, geçen hafta öldü. 18 Mayıs 1998’deki 85’inci yaş gününü; 85 saat süren ziyafet sofrasında 85 çeşit yemek yiyerek, 85 puro ve 85 konyak içerek kutlamıştı. Ömrünün hiç bir döneminde şişmanlık nedir bilmedi ve yemeğe içmeye, tıpkı şarkı söyler gibi idmanlıydı. Doğum günü olmayan normal zamanlarda ve eğer dünyanın öbür ucunda değilse, Narbonne kentinde yaşadığı her gün aynı mekana, Fouquet’s lokantasına, peşinde şoförüyle birlikte saat tam 13’te girdi. Her gün, aynı masaya oturdu ve tanesi 3000 Fransız Frangına varan şarap şişelerinden epeycesini devirdikten, üç kişilik yemek yedikten, iki puro ve en pahalısından bolca konyak içtikten sonra, akşam yemeği saatinde terketti ancak. Paris’te yaşadığı günlerde tempo aynı ve ama lokanta, La Closerie des Lilas’ydı. Trenet masada en az yedi saat kalıyor, konuklar birbirini izliyordu. Hem de ne konuklar: Ernest Hemingway, Samuel Beckett, Pablo Picasso, Jean Cocteau, Yves Montand, Simone Signoret, Max Jacob ve daha onlarcası.
İlk bestesini, tabii kendi güftesiyle 13 yaşında yapan Charles Trenet, yarım yüzyılı epeyce aşan meslek yaşamında binden fazla şarkı yazdı, söyledi, olağanüstü sağlığı sayesinde insanüstü bir yaşam sürdü. Ölümüne değin hiç eskimeyen şöhretini, yalnızca "insani" konular işlemeye ve keyif erbabı olmaya borçluydu. Savaş sırasında işgal altındaki ülkesini, "Tatlı Fransa" şarkısıyla anıyor; Alman çizmelerinin ezdiği, insanların temerküz kamplarına gönderildiği, infaz edildiği toprakları bir yeryüzü cenneti gibi anlatıyordu. Savaşın en yoğun döneminde, sessiz sedasız ABD’ye gitti, bittikten sonra geri geldi, hemen De Gaulle’cü oldu tabii. Ama kimsenin yüreği, Trenet’yi suçlamaya el vermedi. Ta ki, 1963 yılında yaşı reşit olmayan oğlan çocuklarıyla "eşcinsel temas" kurmaktan, bir ay hapis ve para cezasına çarptırılana kadar. Damda geçirdiği ay boyunca, kendisini "Şarkı söyleyen deli" diye tanımlayan Trenet’nin hayranları, her gece Aix hapisanesinin pencereleri altında ona onun şarkılarından konserler verdiler.
Trenet, bir aylık hapisane macerasından sonra eşcinselliği konusunda bir daha rahatsız edilmedi. Ama sanki neşeyi meslek şiarı edinmiş ve eski Latince dahil altı dilde şakıyan bu Fransız bülbülü, derin bir sızıyı gizliyor ve yaşamını: "Ben neşeli biri değilim. Yalnızlığım tanıksız ve itiraf etmeye niyetim yok," diye özetliyordu.
Sızının adı, Marie Louise’di. Aşık olduğu annesi. Yaşamındaki tek kadın o henüz 7 yaşındayken evi terkettiğinde, küçük Charles annesinin elbise dolabına kapanmış, günlerce, ağlayarak ondan geriye kalan giysileri koklamıştı. Gönderildiği yatılı rahip okulu, çocuk ruhu için bir cehennemdi. 13 yaşına değin ayrılık acısı çektikten sonra, annesinin aşığıyla birlikte yaşadığı Berlin’e gitti. Annesinin yeni eşi, sessiz sinemanın en ünlü senaristlerinden Benno Vigny’ydi. Ve Charles, yalnız annesine kavuşmakla kalmadı, Berlin’de Marlene Dietrich, Fritz Lang, Josef von Sternberg’le birlikte aynı masalara oturmaya başladı. Artık genç bir adam olarak döndüğü Fransa’da, şöhret basamaklarını tırmanmaya koyulunca, dul kalan annesini yanına aldı ve hiç ayırmadı. Konser anlaşmalarına annesini kucaklamak için teneffüs saatleri koyduruyor, turnelerde kendisine eşlik etmesini şart koşuyordu. Ruhunda hep çocuk kalan Charles Trenet, 1979 yılında ölen annesinin ardından depresyona girdi. İki yıl süren sessizlikten sonra en hüzünlü şarkısıyla geri geldi sahnelere: "Arzum kuşkusuz /Bedenim kalınca soluksuz /Uyumak bir mezarda /Annem senin yanında /Sessiz..."
Annesinden sonra yirmi bir yıl yaşadı Charles Trenet. Ama, "Sahne ışıkları hiç sönmez derler. Oysa benim için, annemin gözleri kapandığı gün söndüler," demişti dostlarına.



PAZAR