Pazar “Tek silahım yazmak”

“Tek silahım yazmak”

05.11.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:

Nermin Bezmen yeni romanı “Bir Harp Gelini: Benan’ın Defteri”nde bir aile trajedisi anlatıyor. Gerçek bir olaydan yola çıkan Bezmen “Acılarla onları unutarak değil onları sahiplenerek başa çıkmaktan yanayım. Benim tek silahım yazmak” diyor.

“Tek silahım yazmak”

Yazar Nermin Bezmen, Doğan Kitap’tan çıkan yeni romanı “Bir Harp Gelini: Benan’ın Defteri”nde okuru bir aile trajedisine tanık olmaya davet ediyor. Hikayenin merkezinde bir taraftan II. Dünya Savaşı’nın yaklaşan ayak seslerini bir taraftan yakın çevresinde yaşanan duygusal savaşları göğüslemek zorunda kalan Benan adında bir kadın var. Daha önce dedesi Kurt Seyt’in yaşam öyküsünü okurlarla paylaşan yazar bu kez annesinden dinlediği, gerçek bir hikayeyi gündeme getiriyor ve romanının benzer olaylar yaşayan kadınlar için bir teselli olacağını umuyor. Nermin Bezmen’le bir araya gelip yeni romanından, aile kavramından ve kadın olmaktan konuştuk.

Haberin Devamı

- “Bir Harp Gelini”, yaşanmış bir olaydan esinlenerek yazılmış bir roman. Okuduklarımızın ne kadarı gerçek?

Her gerçek öykünün içinde kurgu olduğu gibi her kurgunun içinde de gerçekler var. Çünkü hayatın sürprizleri bir insanın kurgulayabileceklerinden çok daha zengin. Bu romanı da yaşanmış olaylardan ve bunları yaşamış kişilerden yola çıkarak yazdım. Sadece çok sevdiğim kimi kişileri zedeleyebileceği düşüncesiyle isimlerde değişiklikler yaptım ama ana çizgisiyle gerçekten yaşanmış bir olay anlatıyor.

“Herkes kendi hayatından sorumlu”

- Siz yaşanmış hüzünlü olayları anlatırken hep cesur ve samimi oldunuz. Nereden buluyorsunuz bu gücü?

Ben acılarla onları unutarak yahut saklayarak değil de; onları kabullenerek, sahiplenerek başa çıkmaktan yanayım. Çünkü yaşadığınız bir hüzün, kayıp, acı, hasret veya bir dibe vuruş sizin hayatınızın parçası ve geçip gittikten sonra sizde çok derin izler bırakıyor. Bunları yokmuş gibi farz etmek, aslında o duyguların sizinle durmadan mücadele etmesine yol açıyor. Bir de benim tek silahım yazmak. Yazarak içimden atıyorum ve dertlerimle el sıkışıyorum.

Haberin Devamı

- Söz konusu Türk aile tipi olduğunda “Kol kırılır yen içinde kalır” denir genelde. Anlattığınız hikaye de bunun bir göstergesi. Sizin için ne ifade ediyor aile?

Aile benim için çok kutsal ama bu, ailenin fertlerinin hatalarını görmezlikten gelmeyi getirmiyor. Herkes kendi hayatından sorumlu. Hiçbirimiz bir büyüğümüzün zaafları ya da hatalarından sorumlu değiliz. Ne onları cezalandırabiliriz ne kızabiliriz… Bize tek düşen onları anlamak ve yaşamlarında hatalı ya da çirkin olan bir durum varsa, bunları tekrarlamamak.

- Kitabın adında da belirtildiği gibi Benan bir harp gelini. Dolayısıyla kendi dramının yanı sıra II. Dünya Savaşı’nın hemen öncesine denk gelen döneme dair de pek çok ipucu veriyor.

Tarihi arka planı çok gerekli görüyorum ama asıl anlatmak istediğim konuyu gölgelemesini istemiyorum. Çünkü ben bir tarih kitabı yazmıyorum, tarih öğretmeni de değilim. Dolayısıyla romanımın didaktik bir kitaba dönüşmesini hiç istemem. Ancak II. Dünya Harbi gibi çok kaotik ve dehşet devri sayılabilecek bir zamanda karakterlerimin sınırların dibine gelmiş bir harpten ve o günün Türkiye şartlarından etkilenmemesi mümkün değildi.

Haberin Devamı

- Sizin romanlarınızda güçlü kadın karakterler dikkat çeker hep...

Tesadüf mü, genetik mi bilmiyorum ama hep çok güçlü kadınlar oldu benim çevremde. Çok büyük servetleri, unvanları geride bırakarak hayata sıfırdan başlamış göçmen ya da sürgün kadınların torunuyum ben. Bugün modern dediğimiz dünyada onların o devirde yaptıklarını yapmayı hayal dahi edemeyecek kadınlar var. Bir misyon olarak yapmıyorum ama “Bakın böyle kadınlar var, üstelik birkaç nesil öncesinde de vardı, siz niye onlar gibi olamayasınız?” mesajı veriyorsa romanlarım, ne mutlu bana.

“Tek silahım yazmak”
- Benan, babası Cihangir’e hayran bir karakter. Sizin babanızla ilişkiniz nasıldı?

Benim de babamla çok güzel bir ilişkim vardı. Fakat benim babam Cihangir’den daha farklıydı. Bir kere yaşanmışlıkları farklıydı. Babam köklü bir İstanbul ailesinin Cumhuriyet çocuğu olarak doğmuş; aydınlık ve huzurlu bir Türkiye’de büyümüş. Son derece uysal ve içine kapanık, hayatta kaşını devirdiğini, sesini yükselttiğini görmediğim bir insandı. Çok özel bir babaydı ve çok bağlıydık ona.

Haberin Devamı

“Özlediğim İstanbul, bu İstanbul değil”

- Roman anavatanından ayrılmak zorunda kalmış Cihangir’in kendini bir yere ait hissedememe duygusunu incelikle işliyor. Siz de artık ABD’de yaşıyorsunuz, aynı hisse kapıldığınız oluyor mu?

Zaten o yüzden bu kitabı bu kadar içten yazabildim. Birebir aynı olmasa bile o duyguları anlamaya çok yakın bir dönemdeyim. Bize oradayken soruyorlar, “İstanbul’u özlemiyor musun?” diye. Evet, çok özlüyorum ama özlediğim İstanbul, bu İstanbul değil. Benim özlediğim İstanbul, buraya gelsem de özlediğim bir İstanbul.

- Geriye dönüp baktığınızda başka neleri ya da kimleri özlüyorsunuz?

“Tek silahım yazmak”

Çok güzel insanlar kaybettim ben. Dolayısıyla özlediğim insanların sayısı çok. Fakat ben kaybettiklerimle yaşadığım güzel zamanları teselli olarak kabul ediyorum ve şimdi sahip olduklarımı yaşamaya bakıyorum. Geçmişe dönüp kaybedilecek bir zaman yok. Kaybettiklerimizi sık sık anarak aramıza getirmeye çalışıyoruz. Fakat onların arkasından hep hüzünle yaşamak geri kalan zamana haksızlık.

Haberin Devamı

“Bizde otoriter olan annemdi”

- Romanda Benan babasının kızı, Figen’se annesinin kızı olarak karşımıza çıkıyor. Sizde durum nasıldı?

Bizim evde öyle bir ayrım olmadı hiç. Babam bizimle ilgili bir itirazı ya da bir şikayeti olduğunda anneme kendi aralarındaki baş başa sohbetlerinde söylerdi. Bizde otoriter olan annemdi. Babamın sadece keyfini çıkarırdık. Etliye, sütlüye karışmaz gibi gözükürdü ama çok iyi biliyorum ki annemle baş başa kaldıklarında bizimle ilgili fikirlerini paylaşırdı.