Pazar “Televizyona ara verecektim ama ‘İffet’e hayır diyemedim”

“Televizyona ara verecektim ama ‘İffet’e hayır diyemedim”

24.07.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:

Deniz Çakır’ın oynadığı “40” filmi geçen hafta vizyona girdi. Ama izleyici en çok, çekimlerine birkaç gün içinde başlanacak olan “İffet” dizisini bekliyor

“Televizyona ara verecektim ama ‘İffet’e hayır diyemedim”

İçi para dolu bir çanta bulsanız ne yaparsınız?” Bu sorunun cevabından yola çıkarak çekilmiş birçok sinema filmi var. Emre Şahin’in yönettiği Deniz Çakır’ın başrolünü oynadığı “40” da onlardan biri. Çakır’ın canlandırdığı karakter mutsuz, takıntılı ve maceraperest bir hemşire. Onunla “40”ı ve yeni projelerini konuşmak için Kuruçeşme’de buluştuk. Bayağı kilo vermiş ve biraz kaslanmış. Bunun sebebi de haftada
en az üç gün Tayland boksu yapmasıymış. Zaten genç oyuncunun gündeminde de şu sıralar sadece bu spor ve yeni dizisi “İffet” var. Müjde Ar’ın başrolünü oynadığı aynı isimli filmden uyarlanacak dizi hakkında “İffet bir aşk hikayesi olsa kabul etmezdim ancak namus sorununu anlatıyor. Bir derdi var. ‘Yaprak Dökümü’nden sonra ekranlara ara verecektim ama ‘İffet’e hayır diyemedim” diyor.

* Uzun bir süre “Yaprak Dökümü”nde Ferhunde karakterini canlandırdınız. Bir anlamda öyle tanındınız. Bu “Rol üzerime yapışır mı?” endişesi yaşamanıza neden oldu mu?

Asla böyle bir kaygı taşımadım. Kimseye bir şey ispatlama durumunda değilim. “Şunu da oynayabildiğimi görsünler”, “Şu rolü bir oynayayım da oyunculuğumu anlasınlar” gibi hırslı ve saçma düşüncelerim de yok. Proje seçimim tamamen keyfime bağlı. Bugün “Bir kiralık katil oynasam keşke” derim, yarın Ferhunde’ye benzeyen birini canlandırırım. Çekimlerine yakında başlayacağım “İffet” en az “Yaprak Dökümü” kadar başarılı olacağını düşündüğüm bir proje. Müjde Ar’ın aynı isimli filminden uyarlanıyor. Ar, Türk sinemasında en başarılı bulduğum kadın oyunculardan biridir. Onun canlandırdığı bir karakteri oynayacak olmak heyecan verici.

* Peki Müjde Ar ile akıllarda yer etmiş bir karakteri yeniden oynamanın riskleri ne? Onunla kıyaslanma ihtimaliniz de var...

“İffet” bir aşk hikayesi olsaydı yeniden çekiminde yer almazdım ama bu bir intikam hikayesi. Üstelik sosyolojik bir soruna değiniyor. Her gün kadınların bu yüzden dayak yediği, öldürüldükleri bir ülkede yaşıyoruz. Kıyaslanmamız saçma olur çünkü projeler birebir aynı değil. Arada zaman aşımı var.

* Zaman aşımından konu açılmışken, geçtiğimiz hafta vizyona giren ilk uzun metrajlı filminiz “40” iki yıl önce Antalya Film Festivali’nde izleyici ile buluşmuştu. Vizyon için niye bu kadar beklenildi?

Tam olarak bilmiyorum ama yönetmenimiz Emre Şahin gişe odaklı biri olmadığından bu durum beni şaşırtmadı. Film yurtdışında birçok festivale katıldı. Kiminden ödülle döndü. Bu onun için yeterli.

* Şahin nasıl bir yönetmen?

Çok dinamik bir bakış açısı var. “40”ı izleyenler alışık olduğumuzdan farklı bir hız görecekler. Emre bu ilk filmi olmasına rağmen çok iyi bir iş çıkardı. Kendi deyimiyle Tarantino İstanbul’da belgesel çekse ortaya böyle bir iş çıkardı.

* Biraz da canlandırdığınız Sevda karakterinden bahsedelim.

Arayış içinde olan bir kadın. Bu yönü bana benziyor. Ben de hayatım boyunca birçok farklı akımı, inancı ve bilimi araştırmışımdır. Sevda’nın takıntısı da numeroloji. Hayatın anlamının, gizli kodunun rakamlarda olduğunu düşünüyor. Filmin adının “40” olması da onunla ilgili. Numerolojiye göre 40 kader sayısı demek.

“Kum torbasını yumruklayarak form tutuyorum”

* Şık ve kendine has bir giyim tarzı olan isimler arasında yer alıyorsunuz. Moda ile aranız nasıl?

Modayı seviyorum. Dergileri, blogları takip ediyorum. Dünyada olan bitenlere ve yeni trendlere karşı duyarsız değilim ancak bu, ne modaysa onu düşünmeden giyerim anlamına gelmiyor. İçinde kendimi rahat hissettiğim, kişiliğimi yansıtan kıyafetler seçmeye özen gösteririm. Bir de kalite önemli tabii ki. Marka severim ama üzerinde marka ismi yazan şeyleri asla almam. Tasarımcı da takip ediyorum. Üzerimdekilerin bana özel olması fikri hoşuma gidiyor. Gamze Saraçoğlu ve Yasemin Akat’ı beğeniyorum.

* Ayakkabı meraklısı kadınlardan mısınız?

Aksesuvar sevenlerdenim diyelim. Kafaya takılan her türlü aksesuvarı seviyorum. Evde geniş bir şapka koleksiyonum var ama nedense takmaya çekiniyorum galiba.

* Güzellik sırlarınız var mı? Özel reçeteler falan?

Krem şişeleri arasında kaybolan kadınlardan değilim. Cildimi temiz tutmaya özen gösteriyorum
o kadar. Yaşım 29 olduğu için kırışıklık olaylarına da girmedim daha. Zaten yaş almayı korkunç bulmuyorum. İnsan hayatıyla mutluysa geçen zamanın vücudunda bıraktığı izleri de sever, dert etmez. Mesela geçenlerde saçlarımdaki beyazları
fark ettim, hoşuma bile gitti.

* Formunuzu nasıl koruyorsunuz? Özel beslenme programınız var mı? Spor yapıyor musunuz?

Bir yıldır doğru düzgün spor yapmıyordum. Üç ay önce Bujin Fight Club’da Tayland boksu yapmaya başladım. İnanılmaz yorucu ve rahatlatıcı bir şey. Kum torbasına ve havaya yumruklar atarak deşarj oluyorsunuz. Diyet yapmıyorum, yemek yemeyi de severim, düzenli spor yapınca yeme düzenimi değiştirmem gerekmiyor zaten.

“Televizyona ara verecektim ama ‘İffet’e hayır diyemedim”


“Eskiden ‘Bu dünyaya çocuk getirilmez’ derdim, şimdi en az üç çocuk istiyorum”

“Birkaç ay önce TEGV’in Yapı Kredi Bankası ile yürüttükleri ‘Okuyorum Oynuyorum’ adlı projesi için Gaziantep’e gittim. Orada 12 yaşındaki bir grup çocuğa drama dersleri verdim. Kendimi hiç bu kadar değerli hissetmemiştim. Çocuklar ağzımın içine bakıyorlardı. Sen TV’den tanıdıkları birisin, karşılarına geçmiş onlarla konuşuyorsun ya bu orada yaşayan çocuklar için inanılmaz bir şey. Bu deneyim tüm planlarımı değiştirdi diyebilirim. Eskiden ‘Bu dünyaya çocuk getirilmez’ derken şimdi en az üç çocuk yapmak istiyorum. Doğru ve iyi çocuklar yetiştirmeliyiz ki geleceğimizi istediğimiz gibi yönlendirebilelim. Yani zihni aydınlık kesim olarak Türkiye’de bir şeyleri değiştirmek istiyorsak çocuk yapmalıyız.


“7 senede İstanbul beni törpüledi”

* Ankaralısınız, İstanbul’a ilk geldiğinizde epey zorlandığınızı söylemişsiniz. Bugün karşımda oturan Deniz Çakır ile yedi yıl önce
İstanbul’a gelen kız arasında ne fark var?


İstanbul’a gelince sudan çıkmış balık gibi oldum. Yüksek egolu insanların hakimiyetindeki bir sektöre böyle bir şehirde adım atmaya çalışmak ciddi bir sınavdı. Her şey garip geliyordu, çok naiftim. Ayrıca kendimi korumak için fazla kontrollü davranıyordum, resmen kasıyordum yani. Sonra alıştım. İstanbul beni törpüledi. İnsanların düşüncelerini çok takmamaya başladım. Bu benim hayatım “Bir tek kendime ve aileme hesap veririm” demeye başladım.

* Popüler bir isim olmanıza rağmen magazin basınında yer almıyorsunuz. Bu kolay olmasa gerek...

Özel hayatımla ilgili konuşmuyorum, sorulara cevap vermiyorum. Bu bir prensip. Dışarıdan ukalalık gibi algılanabilir ama alakası yok. Kendimi “Ne yedin?, ne içtin?” gibi sorulara cevap verirken düşünemiyorum. Yeni projesi olmayan, bu nedenle de görüntü vereyim de akıllardan silinmeyeyim mantığı ile özel hayatı hakkında konuşanlar var. Bundan daha abes bir şey düşünemiyorum.