Pazar “Terör olmasa Hakkari güvenli bir yer, ne hırsızlık ne kapkaç...”

“Terör olmasa Hakkari güvenli bir yer, ne hırsızlık ne kapkaç...”

29.08.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

“Hakkari küçük bir şehir; ev satmak, kiralamak algısı yok. Emlakçı yok. Boş daireler varsa tanıdıklar birbirine söylüyor, ancak bu şekilde kiralıyorsunuz. Uzman doktorlar uzman doktorlara eşyalı ev devrediyor

“Terör olmasa Hakkari güvenli bir yer, ne hırsızlık ne kapkaç...”

Geçtiğimiz haftanın en ilgi gören haberlerinden biri, Hakkari İl Sağlık Müdürlüğü’ne Dr. Onur Özlem Köse’nin atanmasıydı. Köse, Hakkari’nin ilk, Türkiye’nin ikinci kadın sağlık müdürü.
36 yaşında, çıtı pıtı bir kadın. Makam odasında, devleti temsil eden
o masada küçücük kalıyor. Ama yüreği mangal gibi, konuşmalarından edindiğim izlenim bu. “Narin değilim” diyor ısrarla, başka da çaresi yok zaten. Bölge koşulları o kadar sert ki, aynı sertlikte durmak gerekiyor karşılarında.
Dr. Özlem Köse kendini anlatırken Hakkari gerçeğini anlattı aslında. 80 ilin yanında apayrı bir yerde duran Hakkari’yi. Sağlık uzmanlarının bir köye girmek için askerden izin aldığı, terörün insanları günlerce evine kapattığı ve bu koşullar altında “yaşamın devam ettiği” bir yer.
Özlem Köse gündelik hayatı internet üzerinden yaşamaya alışmış. Gazeteler Hakkari’ye 16.00’dan önce gelmiyor, aseton almak istese bulamadığı oluyor. Hardal, mecburi hizmetteki doktorların ısrarlarıyla giriyor şehre.
Yokluk, yoksunluk, yoksulluk... Hepsi bir arada burada. Buraya gerçekten “mecburen” geliyor doktorlar... Sabırsızlıkla tüketiyorlar 500 günü ve arkalarına bakmadan dönüyorlar. “Bunu değiştirmek istiyorum” diyor Köse, “Hakkari’ye isteyerek gelecekleri koşulları yaratacağım”.

“Kırılgan, nazenin, narin bir kadın değilim”

Hikayeniz nerede, nasıl başlıyor?
Babam Romanya göçmeni, annem Bingöl Kiğılı. İkisi de öğretmen, ben de onların çalıştığı Diyarbakır’da doğdum, büyüdüm, okudum. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunuyum. Annemle babam ayrıldı, annem abimle beni yalnız büyüttü. Pratisyen hekimliğimi de Diyarbakır’da yaptım; uzmanlık için İstanbul’a, Marmara Tıp Fakültesi’ne gittim. Sonra da devlet hizmet hükümlülüğüyle buraya geldim. Hikayem bu işte.

Siz “Çalıkuşu”nun Feride’si misiniz?
Bir yıldır buradaydım ve hiç böyle hissetmemiştim ama bu yeni konumum acaba dedirtti bana. Gökten zembille inmedim müdürlüğe. Bir yıldır sahaya çıkıyorum, artık herkes tanıyor. Çok nazenin, narin, kırılgan bir kadın yapım yok.

Hakkari nasıl girdi hayatınıza?
Geçen yıl Hakkari, tayin için yapılan kurada açıklanan üç yerden biriydi. Diğer alternatifler Artvin ile Karaman’dı. Hakkari benim kaderimmiş.

“Üzülmedim ama bana üzülenleri teselli ettim”

n Hakkari’ye tayin olduğunuzu duyunca aklınızdan ne geçti?
Sürpriz olmadı benim için. Uzmanlık sürecinden sonra evrakları bir günde hazır etmiştim ve demiştim ki “Bu kadar kısa sürede yetiştiğine göre, Hakkari de olsa başım gözüm üstüne”. Çağırdım belki de. Hiç üzülmedim ama benim için üzülenleri teselli etmek zorunda kaldım.

Burada kendinizi güvende hissediyor musunuz?
Zor bir soru... Çok değil. O kaygıları yaşadığım dönemler çok oluyor. Evimde otururken bile, dışarıda yaşananların gürültüsü beni ürkütüyor. Güvende hissetmek bir yana; ben halk sağlığı uzmanıyım, dışarıda halktan bir grubun böyle bir süreç içinde acı çekmesi de beni etkiliyor. O güveni ne onlar ne de kendi adıma hissetmiyorum.

Mecburi hizmet süresini tamamladığınızda ne yapacaksınız?
Böyle bir sorumluluk aldım, ha deyince gidemem. Arkamda yarım iş bırakmak istemiyorum. Buranın dışında bir hayatım var ve bir gün oraya döneceğim zaten.

Bir gün hayatıma geri döneceğim dediniz. Burası hayattan kesip aldığınız bir bölüm mü?
Ne yazık ki öyle. Devlet hizmet yükümlülüğünüz, diyelim ki Zonguldak’a çıksa, burada iyiyim deyip devam edebilirsiniz. Ama Hakkari için böyle olmuyor. Burada ev kurmak bile zor, emlak kavramı yok.

Nasıl yok?
Hakkari küçük bir şehir, ev satmak, kiralamak algısı yok. Emlakçı yok. Boş daireler varsa tanıdıklar birbirine söylüyor, ancak bu şekilde kiralıyorsunuz. Uzman doktor uzman doktora eşyalı ev devreder. Mesela ben üçüncü kiracıyım şu anda.

“Lojmanda tedirgin oldum”

Lojmanınız yok mu?
İlk geldiğimde sağlık ocağı lojmanına yerleştim ama tedirgin oldum. Bunu dillendirmekte tereddüt ediyorum ama... Yaşadığımız yer bir devlet dairesiydi ve müdahalelerden etkilendik. Lojman taşlanıyor, gaz bombası atılıyor... Ben de kiraya, kendi evime geçtim.

İş dışında zamanınızı nasıl geçiyorsunuz?
Bu konuda biraz sıkıntımız var. En büyük sosyalliğimiz, diğer hekim arkadaşlarla buluşmak. Rahat gidebildiğimiz bir kafe var, bir de orduevine gidiyoruz. Akşam evlerde toplanıyoruz çoğunlukla.

Evli misiniz?
Hayır değilim. Hiç de düşünmüyorum.


“Dağlıca’ya askerin izni olmadan gidemiyoruz”
Burada bir gününüz nasıl geçiyor?
İşle. Hastaneleri dolaşırım, sahaya çıkarım. Bazen de masa başı evrak işleri daha yoğun oluyor.

Saha ne demek?
Bu bir halk sağlıkçı tabiri. Sağlık ocağı, evindeki hasta, gebe... Saha bunlar. Bu resmi kurumun dışındaki her yer sahadır. “Şu köyde bir sorun var” tespiti yapılıyor,
o sahaya gidip müdahale ediyoruz. Her eve girmek mümkün değil elbette. Zaman yetmiyor. Hele güvenlik sorunu varsa, size oraya gitmeyin bile denebilir.

Kim diyebilir?
Asker. Dağlıca’ya askerin izni olmadan gidemem mesela. Belli yerler var böyle. Gitmemiz gerekiyordur ama “Bu dönemde gidemezsiniz” diyebilirler.

Bu bir tavsiye midir, emir mi?
Tavsiye olarak algılayabilirsiniz ama birlikte gideceğiniz kişileri riske atmış olursunuz. Ben sormadan her yere giderim, ama personelimi gönderirken bu kararları göz ardı edemem.

“Terör yüzünden bazen üç gün kepenk kapanıyor”

Kabul görmediğiniz köyler var mı?
Hayır, her yerde kabul görüyoruz. Verdiğimiz hizmeti kabul etmeyen kimse yok. Ama kültürel farklılıklardan dolayı bazı sıkıntılar yaşıyoruz. Kapısına gittiğimiz bir insanın, bilmediği bir aşı ya da tedavi karşısında kafasında soru işaretleri uyanıyor. Bu şehirde altıncı ayında bir kadına “Sen gebesin” deyip zorla kaydettiğimizi de biliyorum.

Kriminal durumlardan kaynaklanan sağlık sorunları oluyor mu?
Bir yıldır buradayım, öyle bir ölüm duymadım. Hakkari çok küçük, herkesin birbirini tanıdığı bir yer. Gecenin 2’sinde rahatlıkla evime dönebiliyorum, hırsızlık ya da kapkaç söz konusu değil. Terör olmasa güvenli bir yer. Kılık kıyafet konusunda da rahat, İstanbul’daki gibi giyiniyorum.

Terör ne oranda gündelik hayatınızın parçası?
Ben Diyarbakırlıyım, orada da olaylar oluyor, İstanbul’da da oluyor. Ama oralarda bir şekilde hayat devam ediyor. Ama Hakkari’de üç gün evden burnumuzu çıkaramadığımızı biliyoruz. Üç gün kepenk kapanıyor, ekmek alamıyorsunuz, su bulamıyorsunuz.



“Çocukların hangi anneden olduğunu bulmaca gibi çözüyoruz”
Sizi şaşırtan, zorlayan neler burada?
Burada iki eşli beyler var, gerçi üç eşliler de var ya. Bu iki eşli beylerin ikinci eşleri, doğal olarak resmi nikahlı değil. Çocuk doğuruyorlar ve çocuklar birinci eşin üzerinden kayıtlara geçiyor. Ve siz doğuran kadını, çocuğu, babayı, ilk eşi sabitlemek için bulmaca çözüyorsunuz. Yaşlarda da benzer sıkıntılar var. Bir bakıyorsunuz, 13 yaşında gebeniz var. Mümkün değil. Adrese ihtiyacınız var, sokakların adı yok.
“MR’ımız yok, hastaları 200 kilometre uzaktaki Van’a sevk ediyoruz”

Kaç doktor var şu anda Hakkari’de?
100’ün üzerinde. 76 pratisyen hekim var, bu kurada da 40 kişi bekleniyor. Hiç kadro eksiğimiz kalmayacak. Ekipman konusunda da MR ve endoskopi eksiğimiz var sadece, sevklerimizin çoğu bu yüzden.

Şu anda MR ihtiyacı olan hastayı 200 km uzaklıktaki Van’a mı sevk ediyorsunuz?
Evet.

Peki her operasyon yapılabiliyor mu burada?
Kalp ameliyatı yapılamıyor, MR gerektiren beyin ameliyatlarına da müdahale edemiyoruz.

Hakkari için projeleriniz neler?
Buranın en büyük sıkıntılarından biri, hekimlerin Hakkari’ye gelmek istememeleri. Gelen insanlar nerede barınacaklarını bilmiyorlar. Lojman önemli bir ihtiyaç.
Bir de henüz somutlaşmamış bir proje var: Kadınların hizmet verdiği bir kadın sağlığı merkezi. Hastanelerin yenilenme projeleri de var. Çukurca’da yeni bir hastane yapılacak, Şemdinli’de de var olan hastaneyi büyüteceğiz.