Pazar "Tirajıma baksınlar yeter"

"Tirajıma baksınlar yeter"

08.01.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Doğru teklif gelirse siyasete girerim. Kapı kapı dolaşıp vajinismusu, kısırlığın çaresinin olduğunu anlatırım. İnsanlar benim gibilere inanırlar. Ama parti tercihimi açıklamak istemem"

Tirajıma baksınlar yeter

Yüksek satış rakamlarına ulaşan Seda Magazin'in yayın yönetmeni Seda Sayan "Yayın yönetmenliğini benimsedim ama dediğim dedik bir yönetici değilim" diyor Seda Sayan'dan gazetecilik dersi Dobralığından mıdır, halka yakınlığından mıdır bilinmez ama bu kadar göz önünde olmasına rağmen Seda Sayan'ı antipatik bulana rastlamak pek mümkün değil. Bu kadın, elini hangi işe atarsa atsın kitleleri peşinden sürüklemeyi başarıyor. Size hitap etmiyor bile olsa kendine duyduğu güvene ve "Kadırgalı" imajının ardındaki samimiyetine hayran kalıyorsunuz. Sayan, şarkıcılığı ve televizyondaki sabah programının yanı sıra şimdi de dergiciliğe el attı. Seda Magazin dergisinin yüksek satış rakamlarına ulaşmasının sırrını anlatması için buluştuk onunla. Kendine bile ayıracak zamanı yokken araya bir de Sibel Can'ın annesinin cenazesi girince buluşmamız kolay olmadı. Röportaj sözü verildi ancak asistanı "Seda Hanım cenazede bayılırsa yapacak bir şey yok" dediyse de korkulan olmadı ve cenazeden sonra Akmerkez Residence'ın 12'nci katındaki dairesinde buluştuk. Evinin en dikkat çekici özelliği şüphesiz temizliği. Her yer pırıl pırıl. Sayan, Sibel Can'ın annesiyle çok yakınmış. Buluşur buluşmaz "Sibel Can'ı seviyorum ama Sibel'den daha çok annesini severdim. 20 yıllık bir dostluğum vardı" dedi. Bir de her fotoğrafta gülümsemesine rağmen "Gözlerimde hüzün var bugün" demeden edemedi. Seda Sayan, beraber fotoğraf çekilirken elimde ses kayıt cihazını tutmam konusunda ısrarcı oldu. "Teypli fotoğraf daha inandırıcı oluyor. Ben Seda Magazin'de mutlaka yer vermeye çalışıyorum. İnsanlar 'Aaa, bak demek gerçekten bu ağzından çıkmış' diye düşünüyorlar. Televizyon çıktıktan sonra insanlar röportajlara ve gazeteden çıkan haberlere inanmıyor" diyor, "Bak sana bir sır! Bu ablalığımı da unutma" diye akıl veriyor. Sırrım, derginin her sayfasında benim olmam. Okuyucu mektuplarından mağdur dertlerine, moda tavsiyesinden sağlığa, aşka, çocuğa kadar her sayfada ben varım. Seda Magazin'i aldıklarında sadece kapaktaki resmi görmüyorlar. Okuyucu mektuplarını tek tek okuyup cevaplıyorum. Onların sevdiği arkadaşlarımla röportajı yapan benim. "Evleneceğim çeyizim yok, göz ameliyatı olacağım, doğuracağım param yok" diyen insanlarla tek tek ilgileniyorum. Bu sayfalara yansıyor ve insanlar bunun farkında. Çıkan her sayının tirajı, bir öncekini katlıyor. Dergi en son 130 bin sattı. Televizyon programınız çok seyrediliyor. Ancak nasıl oluyor da Seda Magazin bu kadar çok satıyor? Ne de olsa insanlar okumaya televizyon izledikleri kadar çok vakit ayırmıyorlar. Sırrınız nedir? Bire bir ilgilendiğim için özel hayatım kalmadı. Bana gelen telefonlara dönemeyecek kadar yoğunum. Bütün arkadaşlarımı kırdım. Herkes dargın. Ama bu tatlı yorgunluktan şikayetçi değilim. Bunu ben istedim. Dergiye çok zaman ayırıyor olmalısınız. Her şeyle bire bir ilgileniyor musunuz? Slogan, "Ayağınıza geldim" Arzuhan Yalçındağ'a gidip "Halkın sorunlarına eğilebileceğim, onların dertlerine çare bulup isteklerini yerine getirebileceğim, dertleşebileceğim bir dergi çıkarmak istiyorum" dedim. "Aylık çıkar" dedi. "Aylık çıkarmak istemiyorum. Ben kitleme aylık değil haftalık dergiyle hitap edebilirim. Onlar benden hayata, gündeme dair şeyleri beklerler" dedim. Dergi Grubu CEO'su Mehmet Yılmaz'a yönlendirdi. Ben de Mehmet beye gidip "Dergi çıkarmak istiyorum" dedim. Mehmet bey çok saygı duyduğum, tam bir salon beyefendisi. İkisi de bana çok inandı. Benim için koca bir ekip seferber edildi. Ben de onların yüzünü kara çıkarmadım. Bu dergiyi çıkarma fikri sizden mi çıktı, yoksa size mi teklif getirdiler? Sabah programıma Türkiye'nin dört bir yanından insanlar geliyor. Her sabah oraya giremeyenleri düşünüyordum. Stüdyoya 300-350 kişi alabiliyoruz. İçeri giremeyen, dışarıda kapıda bekleyen var, bir de gelemeyen var. Türkiye'nin en ücra köşesinden araba parası bulup da gelemiyor, hasta ya da sesi güzel sesini dinletmek istiyor, kız alacak parası yok. Birdenbire böyle bir misyon edindim. Derginin sloganı "Ayağınıza geldim." Buraya gelemeyenler bu dergiyle artık bana ulaşabiliyorlar. Neden bir dergi çıkarmak istediniz? "Seda'nın kitabı çıktı mı?" Hiç tereddüt etmedim. Dağıtım şirketinden arkadaşlarımız anlatıyor. Daha dergi görmemiş, okuma yazma bile bilmeyen insanlar "Seda'nın kitabı çıktı mı?" diye soruyorlarmış. Televizyona herkes ulaşamıyor. İnsanlar bunu alıp da mala ulaşacaklarını biliyor. Bu tirajı beklemiyordum ama bir çizgiyi tutturacağımı biliyordum. Türkiye'de dergilerin çok fazla sattığı söylenemez. Bu işe soyunurken tereddüt etmediniz mi? Benim programıma konuk ettiğim sanatçı dostlarım gittikleri konserlerden cepleri bana gönderilen mesajlarla dolu geliyorlar. Mektup kağıdına, sigara kağıdına, peçeteye ya da gazete kağıdına bir not yazıp "Ne olur bunu Seda Sayan'a gönder" diye yalvarıyorlarmış. O mesajlar bana gönderiliyor. Türkiye'nin böyle bir dergiye ihtiyacı var. Bu dergi daha da çok satacak. Benim hedefim haftada 200 bin dergi satmak. Bunu yapacağım. Nereden biliyordunuz? Günlerce toplantılar yaptık. Dergideki arkadaşlarım beni "Seda Sayan dergi çıkarıyor" gibi görmüyorlar. Ben onlardan biriyim. Onlar kadar çok çalıştığımı ve bu işi çok büyük bir yüreklilikle yapmak istediğimi bildikleri için benimleler. Beni dinliyorlar. İyi bir okuyucu olduğuma, gözüme ve kulağıma inanıyorlar. Dolayısıyla bana "Hayır, bu senin işin değil. Sen sadece isteklerini anlat" demiyorlar. "Bak hiç böyle düşünmemiştik" diyebiliyorlar. Bana o kadar sevgiyle bakıyorlar ki, onlara "Buraya niye resim koymadınız? Şurada bir resim olsa ne güzel olur" dediğimde belki komik oluyorum ama onlar beni öyle görmüyor. İçimden gelenleri söylediğim için bu çok sıcak bir dergi. Derginin içeriğini siz mi belirlediniz? "Bir dilim, üslubum var" Asla. Onlara çok saygı duyuyorum. Ben dergici değilim, gazeteci değilim. Ben sadece fikirlerimi ve sıcaklığımı Seda Magazin'in sayfalarında göstermek istiyorum. Dediğim dedik bir yayın yönetmeni misiniz? Ertuğrul Özkök gibi bir genel yayın yönetmeniyle kendimi kıyaslamam mümkün değil. O bu memlekette yazdığı yazılarla devrim yaratmış bir insan. Ben neyim ki, ben şarkıcıyım. Benim artılarımı Ertuğrul Özkök'e sormak lazım. Sorarsanız "Seda sıcaktır" diyecektir. Posta'da bir dönem yazı yazdım, Rıfat Ababay'ın çok takdirini aldım. Posta'nın o dönemde tirajı çok arttı. Orada da biraz nabız yokladım. İnsanların beni sevdiğini anladım. Hatta o yazıları benim yazdığıma inanmıyorlardı. Benim bir de bir dilim, bir üslubum var. Aslına bakarsanız kendimi daha genel yayın yönetmeni olarak göremiyorum. Gazetelerin genel yayın yönetmenleriyle, örneğin Ertuğrul Özkök, Rıfat Ababay'la kendinizi kıyaslayacak olursanız sizin artılarınız, eksileriniz neler? Aslında çok benimsedim ama ayıp olur şimdi insanlara. Tirajıma baksınlar yeter. Bu kadar da iddialıyım. Bu sıfatı pek benimsememiş gibisiniz. "Özel hayatımla ilgili haberleri kendi dergimde patlatacağım" Hemen hepsini okuyorum. Hatta kaç resim gireceğine bile karar veriyorum. Baskıdan önce dergideki yazıların hepsini okuyor musunuz? Hürriyet binası ile Kanal D çok yakın. Gidip geliyorum. Arada canım çıkıyor. Bir de kapak fotoğrafı var. Dergiye gidiyor musunuz? Her hafta kapak olmak benim düşüncem değildi, megaloman kadınlar gibi. Ama benim olmam konusunda ısrarcı oldular. Baktım ki insanların hoşuna gitti. Ancak açıkçası, haftalık bir dergi olduğu için bıktırır mıyım diye düşündüm. Belki Sevgililer Günü'nde bir sürpriz yapıp Nihat'la (Doğan) ile fotoğraf çektirebilirim. Anneler Günü'nde annemle olabilirim. Kapakta hep siz mi olacaksınız? Zaten salı günü hepsinin elinde dergi oluyor. Çok beğeniyorlar ama en çok istedikleri kapakta Nihat'la beni görmek. Polat Alemdar'la resmimin kapakta çıkmasını istiyorlar. Ama genelde derginin içeriğinden memnunlar. Eksik bulamıyorlar. Sabah programınıza gelen kadınlarla derginizle ilgili olarak nabız yokluyor musunuz? Bu kadar egoistlik olacak. Benimle röportaj yapmak isteyenler "Bize niye anlatmıyorsun?" diye kızıyorlar. Kendi yaptığım 2,5 saatlik sabah programım var, bir de dergim var. Bırakın da önce oralara anlatayım. Dolayısıyla Nihat'la ilk röportajı ben yaptım. Bu kadar avantajım olsun. Hamile kaldığımda ilk kendi programımda ve Seda Magazin'de duyuracağım. Evlendiğimde ilk kendi dergimde patlatacağım. Kayınvalideme ilk kendi dergimde yer vereceğim. Özel hayatınızla ilgili önemli bir haber olursa; evlenir ya da hamile kalırsanız, fotoğraflarınız ilk Seda Magazin'de mi yayımlanacak? Bence öyle olmamalı. Deniz Akkaya'nın da dergisi var. Şu anda piyasada olan sayımda Deniz Akkaya'nın röportajı var. Kendi ismiyle dergi çıkaran ünlüler size yer verme konusunda çekimser davranıyorlar mı? "Vajinismusu ekrana ilk ben taşıdım" Elime ne geçiyorsa okuyorum. Her sabah canlı yayın yaptığım için günlük bütün gazeteler odamda hazır oluyor. Saçım yapılırken okuyarak güne hazırlanıyorum. Benimkisi sabah programı. Haberi önce ben verebilirim. Bugün Sibel Can'ın annesinin öldüğünü birçok insan benden öğrendi. Her gün program yapınca, hayata dair birçok şeyi ekrana yansıtıyorsun. "Evime iki gazete girer. Başkasını okumam" diyenlerden değilim. Okuyamadıklarım eve geliyor. Evde göz gezdiriyorum. Hangi gazete ve dergileri okuyorsunuz? Ertuğrul Özkök, Fatih Altaylı, Hıncal Uluç, Yazgülü Aldoğan, Şenay Düdek. Favori köşe yazarlarınız kimler? Daha çok psikolojiyle ilgili kitapları seviyorum. Doğan Cücenoğlu'nun çıkardığı her kitabı okurum. Sabah programlarında psikoloji çok önemli. İnsanları tedavi ediyorsunuz. Çevreci yazarımız Orhan Kural'ı da çok seviyorum. Programıma konuk ettiğim yazarların kitapları bana geliyor. Onları da okuyorum. Kitap okumaya vakit buluyor musunuz? Türkiye'de vajinismusu ekrana ilk taşıyan benim. Bir kadın şov programında Haydar Dümen'i de alıp vajinismusu tartışan ve bunun baş ağrısı, diş ağrısı gibi bir sağlık sorunu olduğunu, utanılacak bir yanı olmadığını gösteren ben oldum. İnsanlar bunu maskelerle anlatmaya kalktılar. Bundan önce insanlar "Çocuğum olmuyor" demeye utanıyorlardı. Bunu anlatamadıkları için cinayetler işleniyordu. Sabah programlarında yaptığım çok iş var. Arkadaşlarımız abuk sabuk olayları kaleme alıp canımı acıtacağına biraz da böyle güzel şeylerden bahsetseler. Bence benim Meclis'te olmam lazım. Senin kadın milletvekilin bile çıktı, "Ben dayak yeseydim söyleyemezdim" dedi. Ben olsaydım bunları çok daha farklı masaya yatırırdım. Programınıza vajinismus (cinsel ilişkiyi engelleyen vajina kasılması) sonucu cinsel ilişkinin rahatsızlığından mustarip insanlar çıkarıyor, onları Haydar Dümen'e gönderip tedavi ettiriyorsunuz. Sonra tekrar programınıza çıkarıp "Dün gece nasıldı?" diye soruyorsunuz. Türkiye'nin muhafazakarlığı düşünüldüğünde insan böyle bir manzarayla karşılaşınca şaşırıyor. Bu insanlarla nasıl bir yakınlık kuruyorsunuz ki milyonların önüne çıkıp dertlerini anlatıyorlar? Düşünürüm tabii. Neden düşünmeyeyim? Bana çok teklif geldi ama doğru olduğuna inandığım bir teklif geldiğinde kabul ederim. Doğuda hâlâ doğum kontrol hapını anlatamıyorsun. Adam karısını göndermiyor. Ben gidip kapı kapı dolaşır, bunu anlatırım. Vajinismusu da anlatırım, çocuğu olmayan erkeğin kısırlığının bile çaresi olduğunu da anlatırım. İnsanlar da bana ve benim gibilere inanırlar. Bunlar çıkıyor, birbirlerini yiyorlar. Hiçbir işe de yaramıyor. Hâlâ kadına ve ailelere faydalı olan birimler yok. Politikaya atılmayı düşünür müsünüz? Bunu açıklamak istemem. Gelecek tekliflere göre bakarız. Hangi siyasi partiye yakınsınız? "Cavalli marka eteğin üzerine pazardan bir gömlek giyerim. İşte böyle bir kadınım" Programımda giydiğim kıyafetleri Şehriban hanım, Nur Yerlitaş hazırlıyor. Canan Yaka'dan alıyorum. Pazardan da alışveriş ediyorum. Cavalli, Emmanuel Ungaro ve Dolce&Gabbana'yı çok seviyorum. Cavalli'nin çizgisi, kumaşları, kadınlığı bana o kadar yakın ki. Sahnede Cavalli ve Ungaro'yu tercih ediyorum. Dolce&Gabbana'nın spor modellerini giyiyorum. Dolce&Gabbana bir kot pantolon üzerine pazardan aldığım bir tişörtü, Cavalli bir eteğin üzerine yine pazardan bir gömlek giyiyorum. Ben böyle bir kadınım. Nerelerden alışveriş ediyorsunuz? En yakın arkadaşım Nilgün'e sorarım, fikrini alırım. Programdan sonra arar sorarım. Sadece giyim kuşam konusunda değil, her konuda kendimi teslim ettiğim arkadaşımdır. Aslında etrafımdakileri de dinlerim. Dik kafalı bir kadın değilim. İnatçıyımdır, Oğlak burcuyum ama güzel şeylerde inat ederim. Giysileriniz, saçınız, makyajınız konusunda fikir aldığınız, zevkine çok güvendiğiniz bir arkadaşınız var mı? Son imajım Kemal Doğulu imzalı. Ondan önce Yıldırım Özdemir'le çalışıyordum. Makyajımı son fotoğraflarımda Kemal Doğulu yaptı. Ama genellikle kendim yaparım. Saçınızı kime yaptırıyorsunuz? Yaparım. Okuldayken karakalemim iyiydi. Millet "Bu kadın her şeyi de mi biliyor?" diyecek. "Her şeyi de bilirim, var mı!" Güzel makyaj yapanların iyi resim yaptığı söylenir. Resim yapıyor musunuz? Üç öğün balık yiyebilirim ama yoğunluk yüzünden balıkçıya gidemiyorum. Balık yüzünden Nihat'la birbirimizi yiyoruz. O şimdi "Oh gidemiyoruz" diye seviniyordur çünkü o etçi. O doğulu olduğu için etle büyümüş, et seviyor. Ben de balıkla büyümedim ama balığı seviyorum. İskele, Ortaköy Marina, Poseidon, Yeniköy'deki Balıkçı Hasan'a gidiyoruz. Nihat beni kandırıyor. Birden kendimi kebap yerken buluyorum. Sonra da kavga ediyoruz. Hangi restoranlara gidiyorsunuz? "Hiç kimsenin dergisi benimki kadar sıcak olamaz" Gülben'inki çok kısa sürdü. İkisi de çok farklı dergiler. Hülya'nın dergisi bambaşka bir kitleye hitap ediyor. Gülben'inki de daha magazindi. Benimkinin içinde magazin yok. Diğer ünlü isimlerin çıkardığı dergilerle ilgili ne düşünüyorsunuz? Gülben Ergen'in Gülbence dergisi, İclal Aydın'ın Gülümse dergisi çıkıyordu bir dönem. Hülya Avşar'ın da aylık Hülya dergisi var. Magazin çok farklı bir şey. Haftasonu çok sıkı bir magazin dergisi. Benimki öyle değil. Benimki kadın dergisi. Kimsenin dergisi benimki gibi olamaz. Duyduğum kadarıyla diğer dergi grupları rakip bir dergi çıkarma hazırlığındalarmış. Benim dergimi kimse geçemez. Kimse benim kadar sıcak ve doğal olamayacağı için onların çıkaracağı dergi de benimkisi kadar sıcak, doğal ve dobra olmayacak. Türkiye'nin ilk ve tek kadın dergisini yapacağım dedim ve dediğimi de yaptım. Ben çok inatçıyım. Bu dergide skandal yok. Kimseye saldırmak yok. Hiçbir arkadaşımı incitmek yok. Bir ev kadını aldığı zaman, yemeğinden sağlığına, burcundan rüya tabirine, estetiğe kadar her şeyi bulabileceği bir dergi yaptım. Adı Seda Magazin ancak içinde magazin yok. "Televizyon kanalının içinde bir evim var" Saat 07.00'de uyanıyorum. 01.00-02.00 gibi uyuyorum. Televizyon izlemeyi çok severim. Geceden sabah giyeceklerimi hazırlarım. Genelde spor giysiler oluyor. Eşofman, kot, kazak gibi beni sıcak tutacak giysilerle evden çıkıyorum. Hayatım televizyonda başlıyor. Orada, banyosu, ve mutfağı olan bir evim var. İki ay kanaldan çıkmadan bana yetecek kadar ayakkabı, aksesuvar ve elbise var. Daha onlar giyilmedi, sıra gelmedi. Ciddi bir servet var orada. Programdan 2,5 saat önce orada oluyor, programdan sonra da en az 2,5 saat orada kalıyorum. Programdan sonra ertesi gün ne yapacağımızı konuşuyoruz. O arada derginin içeriği hakkında da konuşuyoruz. Özel hayat yok. Öğleden sonra dergiye uğruyorum. Sonra eve geliyorum. Kulağımda telefonla gezerim çünkü işim bitmiyor. Oğlum annemde kalıyor, onun yanına gidiyorum. O uyuduktan sonra da 11.00-12.00 gibi eve geliyorum. Bir gününüz nasıl geçiyor? Ev hayatını çok severim. Evimin her tarafında ben varım. Temiz kadınımdır. Mutfağı severim. Çok güzel yemek ve temizlik yaparım. Vakit tabii ki yok ama yemek yapılacaksa da yaparım. Evde çok fazla vakit geçirmiyorsunuz anlaşılan. "Nicolas Cage ile röportaj yapsam cinayet çıkar" Recep Tayyip Erdoğan'la politika dışında sohbet etmek isterim. Çok renkli bir beyefendi. Tanımıyorum ama benim onun gözlerinde gördüğümü kimse göremez. Eşiyle olan aşkını işlemek istiyorum. Aşka değer veren bir kadın olarak öyle bakışlarını yakalıyorum ki. Başbakanımız herkesi kabul eden bir insan. Benimle de sohbet edecektir. Bir de Nicolas Cage'le röportaj yapmayı çok isterim ama Nihat izin vermez. Oyunculuğu dışında konuşmak isterim. Bana ne oyunculuğundan. Ama röportaj yaparsam bizim evde cinayet işlenebilir. En çok kiminle röportaj yapmak istersiniz? "Oğlum benim oğlum, bir babaya ihtiyacı yok. Aslan gibi bir babası var" En çok Mehmet Ali Erbil ve eşiyle görüşüyorum. Sinemaya ya da balık veya Çin restoranına gidiyoruz. Benim hayatımda bar yoktur. Nihat'ın ağzına kimse içki süremez. Beş vakit namazında o. Benim arada bir kadeh şarap ya da şampanya keyfim olur. En çok kimlerle görüşüyorsunuz? Oğlum benim oğlum. Bir babaya ihtiyacı yok. Aslan gibi bir babası var. Nihat Doğan'ın oğlunuzla arası nasıl?