Pazar Tokyo'dan bir yemek hikayesi

Tokyo'dan bir yemek hikayesi

28.12.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Geçen hafta Türkiye'nin Tokyo Büyükelçiliği'nde 38 kişinin katıldığı bir akşam yemeği verildi. Masadaki ağır havayı, büyükelçimiz Solmaz Ünaydın'ın Japon prensi Mikasa için baktığı kahve falı dağıttı

Tokyodan bir yemek hikayesi



Tokyodan bir yemek hikayesi

Size, geçen hafta sonu Tokyo'da Türkiye Büyükelçiliği'nde, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve eşi ile Japon Prensi Mikasa ve Prenses Mikase onuruna verilen akşam yemeğini anlatacağım.
Bizim Tokyo'daki büyükelçilik binamız, şehrin göbeğinde, güzel ve büyük bir bina. Japonya'da bizi bir hanım büyükelçi, Solmaz Ünaydın temsil ediyor.
Abdullah Gül ve eşinin Japonya programlarının bir ayağı, Japonya'daki Türk Yılı etkinlikleri çerçevesinde Osaka şehrindeki Tarih Müzesi'nde Türkiye'de Üç Büyük Medeniyet: Hitit, Bizans ve Osmanlı Medeniyetleri sergisinin açılışını yapmaktı.
Türk Yılı programının onursal Türk başkanı Abdullah Gül, Japon başkanı ise Prens Mikasa. Bu nedenle yemek daveti önemli bir davet idi.

Büyükelçiliklerimizin yaldızlı yemek tabakları pek güzeldir
Büyükelçi Solmaz Ünaydın, büyükelçiliğin büyük salonunda dört köşe kocaman bir beyaz masa hazırlamış, masanın dört yanına 38 sandalye dizmişti.
Saat 19.00'da bakan, eşi ve büyükelçi dahil 36 kişi masadaki yerlerini aldı. Bir protokol görevlisi prens ve prensesin geldiğini anons edince herkes ayağa kalktı ve alkış tuttu. Prens ve prenses, protokol görevlisinin yol göstermesi ile salona girdiler. Abdullah Gül ile büyükelçinin arasında ayrılan yerlerine oturdular.
Önceki imparator Taisho'nun dördüncü oğlu ve şimdiki imparator Akihito'nun amcası olan Takahito Mikasa 88 yaşında. Kısa boylu, kara kuru, yüzü gülmeyen ama dinç görünen biri. Eşi Yuriko, ondan daha kısa. Onun da yüzü gülmüyor. Geçen yıl 43 yaşındaki oğlunun kalp krizi ile ölmesi nedeniyle üzüntülü imişler.
Mikasa bir Türk dostu. 1986 yılında Ankara Üniversitesi onu doktora derecesi ile onurlandırmış. Türkiye'yi değişik vesilelerle ziyaret etmiş. 1989 yılında da Atatürk Barış Ödülü'nü almış.
Son zamanlarda sık sık Türkiye'ye gelerek Hitit kalıntılarını gezen Prens Tomohito, Mikasa'nın oğlu. Prens Mikasa da Hitit meraklısı. Türkiye'de Hitit kazılarını sürdürmek için Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü diye bir kurum oluşturmuş. Bu kurum Kaman-Kalehöyük'te kazılar yapıyor. Kazıların sorumlusu Dr. Omura'dan öğrendiğime göre Prens Mikasa her yıl kazılar için 45-50 bin dolar gönderirmiş. Bugüne kadar 300 bin dolar katkıda bulunmuş.
Bizim devletimiz fakir makir ama büyükelçiliklerine iyi bakar. Büyükelçiliklerin yaldızlı yemek tabakları
ile kristal bardakları pek güzeldir. Üzerlerindeki ay-yıldız pek dekoratiftir.
Solmaz Ünaydın 38 kişilik masayı donatmış, mumlarla aydınlatmış.
İsteyene alkolsüz içecek, isteyene Kavaklıdere'nin beyaz Çankaya'sı ile kırmızı Yakut şarabı veriliyor.
Her davetlinin önünde duran, üzerine yaldız ile ay-yıldız basılmış küçük mönülerde nelerin yenileceği yazılı.

Ana yemek beğendili et kebabı ile tereyağlı pilavdı
Önce soğuk kremalı bir çorba servisi yapıldı. Karışık yeşil salata ile dumanda kurutulmuş soğuk somon balığı verildi. Bu girişlerden sonra ana yemek geldi. Ana yemek beğendili et kebabı ile tereyağlı pilav idi... Kebabın beğendisi ve pilav çok iyi pişirilmiş, et lezzetli ve yumuşaktı.
Tatlı olarak kazandibi servisi vardı. Saray Muhallebicisi'ndekinin benzeri, üzeri kazandibinde yanmış gibi hazırlanıp rulo şeklinde tabaklara dizilen tatlının yanında dağ çileği ve dondurma verildi.
Derken efendim sıra geldi "Törkiş kahve"ye... Japon konuklar tabii ki kahve istedi...
Yemekleri anlatırken misafirlerden söz edemedim... Misafirlerin hemen arkalarında "evet efendim sandalyesi" denilen sandalyelerde birer tercüman oturuyor. Türkçe-Japonca çeviri yaparak misafirlerin Abdullah Gül, eşi ve büyükelçi ile konuşmasına aracılık ediyorlar... Ama bakıyorum, masaya oturduğundan itibaren prens ile prensesin yüzü bir türlü gülemedi... Yemeğin başında yapılan hoş geldin konuşmaları ve şerefe kaldırılan bardaklar da işe yaramadı.
Kahveler de bu ciddiyet içinde içildi... Yemek bu ciddiyet içinde bitiyor der iken... O da nesi? Masadan gülücükler ve ufak kahkahalar etrafa yayılmaya başladı.
Efendim kahve içilirken büyükelçimiz, prense fal adetinden söz etmiş. Prens de, "Ben fincanı kapasam, falıma bakar mısınız?" diye sorunca, büyükelçimiz mecburen "Faldan anlamam ama bakarım" demiş.
Sonradan bana anlatıldığına göre büyükelçimiz klasik fal anlatımı ile, "Kısmetiniz var, yol görünüyor, para var, aşk var" deyince prens falından pek hoşlanmış. Hele büyükelçi fincanın tabağındaki telveye bakarak "Yüreğiniz kabarmış ama... Artık düzeliyor" deyince prens iyice gevşemiş. (Şu dünyanın haline bakınız. Yaş 88 de olsa, insan zengin de olsa, prens de olsa bile yarını merak ediyor? İyilik bekliyor.)
Suratsız gelen prens ve prenses gülümseyerek ayağa kalktılar. Büyükelçi Ünaydın onları kapıya kadar uğurladı. Daha sonra da sofra dağıldı.
Ben büyükelçiye, "Aşçılarınız iyi aşçılar imiş. Hepsi Mengenli mi? Bu kadar insana kebap, beğendi, pilav, kazandibi hazırlamak kolay değil" diyecek oldum...
Görevlilere, "Mutfak personelini çağırınız" dedi. Ben merakla beklerken mutfaktan gele gele ciddi yüzlü bir Japon ile gencecik bir Türk kızı geldi. Japon "Maydasan", elçiliğin 13 yıllık aşçısı imiş. Artık Türk yemeklerini Mengenli aşçılar kadar iyi pişirir olmuş. Ona yardım eden Belma Güneş ise elçilik idari personelinden Ergün Güneş'in eşiymiş. O akşamki ziyafeti onlar hazırlamış. Abdullah Gül'ün eşi Hayrunnisa Gül ile birlikte hem büyükelçimizi hem çalışanlarını kutladık.
İşte sizlere Tokyo'dan bir yemek hikayesi...