Pazar “Türk bayrağını Antartika’ya diktiğimizde gurur duyduk”

“Türk bayrağını Antartika’ya diktiğimizde gurur duyduk”

02.12.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

7 Denizin Everest’i olarak adlandırılan Güney Amerika’nın ucundaki Horn Burnu’nu dönüp Antartika kıtasına giden ilk Türk yelkenlisi Uzaklar II, 22 bin mil süren deniz yolculuğunu tamamlayarak dört yıl sonra Türkiye’ye döndü.

“Türk bayrağını Antartika’ya diktiğimizde gurur duyduk”

1965’te Sadun Boro ve eşini dünya seyahatine götüren Kısmet gibi Uzaklar II de ülkenin en tanınan yelkenlisi oldu. TRT Türk tarafından maceraları belgesele dönüştürülen Osman Atasoy ve Sibel Karasu, ülkemizde deniz kültürüne katkı sağlamanın gururunu yaşıyor. İkili ile dört yıl sonra döndükleri Marmaris’te yaşadıklarını konuştuk.

Haberin Devamı

“Türk bayrağını Antartika’ya diktiğimizde gurur duyduk”

Horn Burnu gibi aşırı heyecan uyandıran bir coğrafyaya gitmeyi nerede ve nasıl planladınız?

Osman Atasoy: Bu yolculuğu 1992-1997 arasında Uzaklar 1 ile yaptığımız dünya seyahati sırasında düşündüm. Kızım Deniz’in de doğduğu Yeni Zelanda’da bir yerküre şekli almıştım. Ben küre şeklindeki dünyayı yatağımın ucuna asmıştım. Her gece kürenin altında uyurken Horn Burnu’nu görüyordum. Uyumadan önce Horn Burnu’na nasıl giderim, ne zaman giderim, diye düşünüyor ve hayaller kuruyordum. Bu fikir birkaç yıl içinde amaca dönüştü. Zorluklarını ve karşılaşacağımız kötü sürprizleri tahmin etmeye çalıştık. Hem vücut hem mantık olarak hazır olduğumuzu hissettiğimizde harekete geçtik.
Sibel Karasu: Ben denizi çok seviyorum. Denizde olmak beni çok rahatlatıyor. Marmaris’te Okluk Koyu’nda demirliyken ne zaman okyanusa açılacağız, diye hayaller kurardık. Yola çıkmadan önce kendimizi zaten çok hazırlamıştık.

Haberin Devamı

Dünyanın en zor denizine yelken açtınız. Tecrübeli bir denizci olmanıza rağmen Horn Burnu’nu geçerken korktunuz mu?

Osman A.: Drake Boğazı’ndaki Horn Burnu, üç okyanusun suyunun ve havasının harmanlandığı yer. Büyük Okyanus, Atlas Okyanusu ve Güney Okyanusu Horn Burnu’nda karşılaşıyor. Güney Amerika’nın en ucunda yer alması iklim koşullarının sertleştirirken, okyanus akıntıları havayı değiştiriyor. Ben boğazı geçmeye başladığımızda üç okyanusu koruyan bir aslanın bizi beklediğini düşündüm. Gökyüzünde gelen gemileri karşılayan dev bir aslanın olduğunu hayal ettim. Ateş Toprakları Yarımadası’nın ucundaki Horn Burnu denizciler içinde yayılan ürkütücü ve gizemli ününü fazlasıyla hak ediyordu. Şili karasularında geceyi geçirdik, gün doğarken yelkenimizi rüzgarla doldurduk. Sekiz-on saat durmadan ilerledik ve geçişi tamamladık. Elbette su da hava da durgun değildi. Uzaklar II hafif yatık şekilde yol aldı ama teknemizi çok zorlayacak durumla karşılaşmadık. Yani şans yanımızdaydı. Her zaman Victor Hugo’nun şu sözü aklımdadır: “Yaşayanlar, ölüler ve bir de denizciler vardır.”

“Türk bayrağını Antartika’ya diktiğimizde gurur duyduk”

Sizi bekleyen tehlikeler nelerdi?

Osman A.: 1914’te Panama Kanalı açılana kadar bulunduğumuz deniz yüzlerce belki binlerce geminin batmasına neden olmuş. Geçtiğimiz denizin altında binlerce denizcinin yattığını sayılamayacak kadar çok gemi ya da yelkenlinin enkazının olduğunu biliyorduk. Kış aylarında geçseydik buz kütleleriyle karşılayacaktık. Panama Kanalı açılana kadar Atlas’tan Büyük Okyanus’a geçenlerin tek alternatifi olan Horn Burnu özellikle yelkenli gemilerin korkulu rüyasıydı. Zorlu hava koşulları ve güçlü akıntılarına suyun dondurucu soğukluğu ekleniyor. Denize düşsek 20 dakika içinde soğuktan donabilirdik. Güçlü bir rüzgar tekneyi savurabilir, karaya ya da kayalıklara fazla yaklaştırabilirdi. Tüm bunları hesap ettik ve boğazı geçerken çok dikkatli seyrettik.

Haberin Devamı

Geçişin ardından neler hissettiniz?

Osman A.: İlk kez bir Türk yelkenlisinin geçtiği Horn Burnu artık arkamızda kalmıştı. Horn Burnu’nu geçtik ve Şili karasularında dinlenmeye başladığımız ilk gün Japonya’daki büyük depremin yarattığı tsunami tehlikesiyle yüzleştik. Zorlu bir geçişin ardından zorlu bir sınava daha girdik. Hemen açık denize yönelip tsunaminin yıkıcı etkisinden kurtulmayı düşündük ama mesafemiz çok uzundu. Demirlediğimiz yerde kalarak tedirgin bir bekleyiş başladı. 48 saatte dalgaların ulaşması bekleniyordu ama neyse ki olmadı.

Haberin Devamı

Buzul ülkesi Antartika’ya gitme fikri nasıl gelişti? Beyaz kıtaya nasıl hazırlandınız?

Osman A.: Horn Burnu’nu geçtikten sonra yine hep hayalimizde olan Antartika’ya gitme fikri oluştu. Buzul ülkesine gidip en azından Türk bayrağını dikmek istedik. TRT Türk’ün belgeseline başlamamızla harekete geçtik. İki ay teknemizin güçlendirilmesiyle uğraştık. Soğuğa dayanıklı hale getirmek için çift cam döşedik, karinayı ve boyayı gözden geçirdik. Uzaklar II ikinci büyük sınav için hazırdı. Teknemize iki aylık kuru gıda ve yiyecek depoladık. Güney Okyanusu’nun derinliklerinde ilerlerken hava gittikçe soğudu, dalgalar büyürken rüzgar sertleşti. Artık sadece penguenleri görüyorduk. Bir de tekneye eşlik eden balinaları.

Sibel K.: Dünyanın en tehlikeli denizinde yol alıyorduk. Antartika’ya yaklaştıkça beyazdan farklı tek rengin teknemizin kırmızısı olduğunu gördük. Bu sular her denizciyi hem ürkütüyor hem de cazibesiyle kendine çekiyor. Bizi de mıknatıs gibi çekiyordu Antartika. Ulaştığımızda tek keşfedilmemiş karaya ayak basmanın sevincini yaşadık. Türk bayrağını diktiğimizde ise gurur duyduk.

Haberin Devamı

“Türk sucuğunun lezzetini bir kez de Antartika’da tattık”

Diğer denizcilerden farklı ne yaptınız orada?

Osman A.: Buzul ülkesine ulaştığımızda yapmayı istediğimiz şeylerden biri mangal yaparak sucuk ekmek yemekti. Bence Antartika’da yanlarında getirdikleri mangalı yakan ilk denizcileriz. Çünkü orada ateş yakmak için ağaç yok. Küçük bir mangal yaktık ve Türk sucuğunun lezzetini bir kez de Antartika’da tattık. Kısa bir yemek molasının ardından manganın külü dahil en küçük çöplerimizi bile yanımıza alarak tekneye döndük. Arkamızda ayak izimizden başka hiçbir şey bırakmadık.

Sibel K.: Önemli olan doğaya saygı duymak. Ama orada Türkiye’ye ait bir üssün olmasını çok diliyoruz. Bayrağımızı diktiğimiz koy bunun için çok uygun. Orada olduğumuzu belirtecek bir üs ülkemize çok yakışır.

Dönüş yolculuğu nasıl geçti? Kıyıyı gördüğünüzde neler hissettiniz? Türkiye’deki ilk geceniz nasıl geçti?

Osman A.: Gece gündüz yol aldık. Atlas Okyanusu’nda 53 gün boyunca durmadan gittik. Madeira Adası’na vardığımızda 6 bin 500 deniz milini geride bırakmıştık. Akdeniz’e girdiğimizde heyecanımız arttı. Ülkemizi çok özledik. Ben ilk gece (29 Kasım) uyurken kendimle konuşmaya başladım. Neden tekne sallanmıyor, galiba çapa taradık, neden düz yatıyorum ve Sibel beni neden vardiya nöbetine uyandırmadı demeye başladım. Çünkü her gece aralıklarla uyanıyorduk. Başka türlü okyanusta yol alamazsınız. Seyir cihazları çalışıyor mu? Rotadan çıktık mı? Bunları düşünürken uyandım ve baktım ki sabit bir yatakta yatıyorum.

S.K: Datça fenerini normalde 16 milden görürsünüz. Ben 21 milden gördüm ve içim heyecan doldu. Artık ülkeme dönüyordum. Bir sivrisinek girdi teknemize, o kadar özlemişim ki ülkemi, Osman’a “Bırak istediğini yapsın” dedim.

“Uğruna kan dökülmediği için buzul kadar beyaz bir geçmişi var”

Buzul krallığı Antartika size neler hissettirdi?

Osman A.: Bu kıta uğruna savaşılmamış, kan dökülmemiş halen sömürgeleştirilmemiş hatta siyasi kavga bile verilmemiş temizlikler kıtası. Dünyanın en temiz, en saf kıtası. Orada hiçbir ülkenin çıkarı yok, doğanın kuralları geçerli. Uğruna kan dökülmediği için buzul örtüsü kadar beyaz bir geçmişi var. Bilimsel araştırma adı altında kurulan üsler dışında yerleşim yok. Issızlığın ortasında temiz kalmışlığın anıtı bir kıta. O kadar soğuk ki deniz suyuyla bulaşık yıkarken bulaşık eldiveninin altına kalın yünlü bir eldiven giymek zorundasınız. Ama el değmemiş saflığıyla tüm zorluklarına göğüs gerecek kadar güzel.

Sibel K.: Antartika’da pasaport ve vize isteyen bir ülke yok. Gümrük kontrolcüleri ve polis de bizi karşılamadı. Balinaların yanında botumuza bindik, albatros kuşları bizi karaya kadar götürdü. Penguenleri ürkütmeden yanlarına yaklaştık ve merhaba dedik. Bayrağımızı da penguenlerin bol olduğu ıssız bir koya diktik. Doğanın en saf en el değmemiş topraklarındaydık.

“Canımızı bile tehlikeye atan bir kaza yaşadık”

22 bin deniz mili süren yolculuk boyunca yaşadığınız en büyük olumsuzluk neydi?

Osman A.: Sibel önemli bir kaza atlattı. Hatta canımızı bile tehlikeye atan bir kaza yaşadık. Arjantin karasularında giderken bumba Sibel’in sağ gözünün altına çarptı. Hızla çarptığı için büyük bir yara açtı. Gözün hemen altındaydı ve dikiş atmam gerekiyordu. İlkyardım çantasının içinde bir acil dikiş setinin olması çok önemliydi. Burada benim soğukkanlılığım kadar Sibel’in cesareti ve soğukkanlılığı önemli. Sibel soğukkanlı şekilde durdu ve iki dikiş attım. Eğer dikiş seti olmasa, kan kaybı çok olacak, en yakın karaya gitmek için günlerce yol alacaktık ve istemediğimiz sonlarla karşılaşacaktık.

Sibel K.: Bunu da yaşadık ve geride kaldı. Bunun dışında doğanın bize sunduğu tüm şartları normal karşılıyoruz. Büyük dalgalı denizlerde yol alırken bile bunun doğanın müthiş döngüsünün eseri olduğunu biliyorduk.