Pazar Türk-Ermeni buluşması

Türk-Ermeni buluşması

02.12.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ermenistan artık devlettir. Diaspora yıllarının hırçınlığı ile hiçbir sorun halledilemez ve hayaller, Kafkasların granit gerçeğine çarpar. Herkes soğukkanlı ve akılcı olmak zorundadır

Türk-Ermeni buluşması

Açık oturuma, Ermenistanın genç rejisörü Dikran Khzmalyan, gene bu ülkenin genç tarihçilerinden Aleksandr Safaryan katıldı. Türk Ermenolog (Ermeni bilimci) Birsen Karaca edebi çeviriyle ilgili bir sunuş yaptı. Türkiye ilk Ermeni uzmanlarını Rusyada eğitti. Bunu talihli bir başlangıç olarak görüyoruz. Aleksandr şu anda kurulan gayri resmi Türk-Ermeni komisyonunun sorunları çözeceğine inanmadığını söyledi; hiçbir şey ilk adımda çözülmez ama çözüme gider. Kaldı ki, sözü geçen Ermenistanın ağır iktisadi sorunlarını çözmeye yönelik bir girişimdir bu. Bir şeyi herkes anlamalı; Ermenistan artık devlettir. Diaspora yıllarının hırçınlığı ile hiçbir sorun halledilemez ve hayaller, Kafkasların granit gerçeğine çarpar. Herkes soğukkanlı ve akılcı olmak zorundadır. Bununla birlikte Safaryanın sorunlara yaklaşımında gerçekçiliğin ağırbaşlılığını gördüm. Dikran Khzmalyan ödül aldığı Antalya Film Festivalinden söz etti... Kendisini anlayan bir dünyayı tanımıştı, bu festivalde gösterilen belgeseli de hoşa gitti. İnsanlar sanat ve beğeniyle birbirine bağlanır. Dünyada Yakın Doğu halkları kadar birbirini anlayan ve birbirine gönülden bağlanan bulunmaz. Tarih boyu çatışmaları olmuştur ama bunu dar kalıplarla yorumlamak sorunları aydınlatamaz. Uzun tatlı birliktelikler de vardır. Bunu herkes anlamalı; oturuma katılan İsveçli siyaset bilimci Klas Goran Karlsson bu konulara çok uzaktı. Evvela apostolik bir öğretmen edasıyla tarih öğretti. Ermenilik ve Türklük gibi mevhumları (sanal toplumlar) yani 19. asırda ulusal bilince ulaşmanın hikayesi olarak vaat etti; ulusçuluk üzerindeki kuramlar ve kuralların maalesef çok istisnası var. Yakın Doğu tarihini bilmeyen Batı Avrupa siyaset bilimcileri kendi dünyalarının kalıplarıyla beynelmilel görüşler üretmeye çalışıyor. Affedilmez tarafları, kendi cemiyetlerinin geliştirdiği Şark tetkiklerinden habersiz olmaları... Zavallı Batılı şarkiyatçı unutulmak için üretmiş gibi... Bilimle provokasyonunun ilgisi az olmalı; Karlssonun görüşlerine ne Ermeni ne de Türk katılımcılar ilgi duymadı... Ama milliyetçilikten uzak eğilimlere sahip ve "Atatürk" kitabıyla tanıdığımız Aleksandr Jevakhoff o derece mutedildi. Türkler ve Ermeniler birbirlerini ilmi olarak tanımalı, etüt etmeli... Ermeni tarih ve edebiyatına katkıları olan bir Türkle, Türkolog bir Ermeninin yorumları daha yapıcı olur ve dinlenir.Burası İstanbul; İstanbul, Balkanlar ve Ortadoğuda barışın yeniden yarattığı bir merkez olabilir. 1000 yıllık mazisi ve geleneğin izleri yeter... Geçen cumartesi Kezban ve Hüseyin Hatemi çifti bir iftar verdiler. Diyanet işleri başkanımız ve Rum Patriki Bartolomeus hazretleri ve Ermeni Patriki II. Mesrob hazretleri; şehrimizdeki Süryani, Roma-Katolik ruhani reisleri ve Yahudi cemaatinden Yusuf Altıntaş hazırdı. Patrik II. Mesrob, İstanbulu ziyarete gelen Suriyeli dindaşlarının, "İftara siz de mi katılıyorsunuz?" sorusuna; "Burası İstanbul, biz de katılıyoruz" demiş. Evet, İstanbul bir dünya başkenti. Oradaki ve onun yaşam biçimini izleyen yerlerdeki anane buydu... Onu yeniden yaşamanın faydası var... 21 Kasım Çarşamba günü TÜRSAKın tertiplediği "tarihte sinema buluşması" etkinlikleri içinde bir de açık oturum vardı; Ermeniler ve Türkler arasındaki sorunları ele alıyordu. İtiraf edeyim ki, izlediğim ve katıldığım bunca açık oturum içinde bu kadar zihnimi meşgul edeni azdır. Emekli büyükelçilerimizin ve Ermenistan Bilim Akademisinden seçkin simaların götürdüğü kapalı kapılar ardındaki bazı görüşmeler dışında, doğrudan dinleyicilerin önünde öngörüşmesiz ve hiçbir usul tespit edilmeden yapılan bir açık oturumdu. Kırk çeşit münasip veya münasebetsiz sual sorulabilir, müdahale olabilirdi. Salon kalabalıktı, başta "Agos"un şef redaktörü Hrant Dink ve şehrimiz Ermeni aydınlarının seçkin temsilcileri, hemen tanıdığımız her gruptan aydın oradaydı. Bunun tarihi bir toplantı olduğunun hepimiz bilincindeydik. Belki çok önemli konulara değinilmedi, ama ilk defa kamu önünde iki taraf arasında doğrudan bir görüşme yapıldı. Öyle anlaşılıyor ki; her iki taraf da Batı Avrupalı birkaç sempatizan desteğiyle tertiplenen monologları artık ilginç bulmuyordu. Üçüncü taraf olmadan kendi sorunlarımızı konuşmaya ve tartışmaya başlamamız lazım. Bu hoş bir başlangıçtı...