Pazar Türkiye hocasına şükranlarını sundu

Türkiye hocasına şükranlarını sundu

03.08.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:

Bernard Lewis’in “Bütün zamanların en büyük tarihçisi” dediği Halil İnalcık hocamıza TBMM’nin verdiği onur ödülü çok anlamlıdır. Böylece Türkiye hocasına şükranlarını sunmuş oluyor

Türkiye hocasına şükranlarını sundu

26 Mayıs 1916’da İstanbul’da dünyaya geldi, savaşın sıkıntıları içinde büyüyen neslin üyesidir. Onlar imparatorlukta doğdu, değiştirilen bir toplumun içinde bugünkü kuşaklara göre etrafla daha çok ilgilenmek zorundaydılar.
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan “Tarihçilerin Kutbu” adlı nehir söyleşisinden de biliyoruz; zor bir çocukluk geçirdi. Eski bir İstanbul ailesindendi, hayatın zorlukları içinde ticaretle geçinmeye çalışan babası Mısır’a yerleşti, iflas etti ve orada öldü.
Genç Halil’in hiçbir imtiyazı yoktu. İlkokulu Ankara’da bitirdi ve sonra devlete ait öğretmen okullarındaydı; önce Sivas, ardından Balıkesir Mustafa Necati...
Cumhuriyet eğitiminin yurt sathındaki eşitlikçi yapısı henüz yaşıyordu, İstanbul’daki bir lisede bulacağı hocalara orada da rastladı. Halil hoca bugün edebiyat tarihi dalında yetkiyle özgün eserler veriyor çünkü hocası Abdülbaki Gölpınarlı idi. Edebiyat tarihinde, divan şiirinde sağlam bir yöntem kaptı. Fizik ve matematik hocası Nusret Kürkçüoğlu’ydu.
Cumhuriyetin enerjisi bozkırda kendini gösterdi. İstanbul’un dışında henüz bir Ankara üniversitesi yoktu ama Hitler’den kaçan Alman profesörlerin de istihdamı ile şehirde önemli bir Ziraat Enstitüsü kuruldu, Hukuk Mektebi’nin eğitimi ıslah edildi ve asıl önemlisi o yıllarda dünya çapında bir kurum olan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kuruldu.
Halil hoca ilk kuşak öğrencilerdendi. Fuad Köprülü ve Şemsettin Günaltay milletvekili oldukları için Ankara’daydılar ve üniversitede ders veriyorlardı. 

Arşiv araştırmalarına konan sınırlamalara karşı uğraştı
Otodidakt yani kendini yetiştiren bir nesil ortaya çıktı. Fransızca öğreniliyordu, Almanca öğreniliyordu. 1971 yılında Paul Wittek bana Halil hocanın Almancasının mükemmelliğinden bahsetti; doğrudur, gerçekten de metinleri kusursuz okur. Bu Almanca Göttingen’deki üniversitede değil, Ankara Üniversitesi’nde edinilmiştir.
Mezuniyet ve kısa zamanda yazılan bir doktora tezi, “Tanzimat ve Bulgar Meselesi”; hâlâ hem içerik hem de yöntem olarak alanında öncülüğünü koruyor.
Tanzimat’ın ilanından önce Bulgaristan bölgesinde çıkan ayaklanmaları, çözümlenemeyen toprak meselelerine ve köylülerin sıkıntısına bağlayan; çift taraflı arşiv ve kaynak araştırmalarına dayanan bir tezdir bu. Ve Türk tarihçiliğinin Balkan ülkeleri arasında objektif ve bilimsel tahlil kapasitesine öncü olarak oturduğunu gösteren bir araştırmadır.
Bundan sonraki yıllarda yayımladığı “Suret-i Defter-i Sancak-i Arvanid” ile Arnavutların milli tarihine bilimsel ve belgesel, abidevi bir katkı yaptı. 

Hiçbir halkın tarihini haksız yere övmedi, yermedi
Bütün bunlar yazılırken hiçbir tarafın ulusal tarihini haksız olarak yermiş veya övmüş değildi. Arnavutlar kadar Sırplar da Prof. Halil İnalcık’a müteşekkirdir ve onu Sırbistan Bilimler Akademisi’nin onursal üyeliğine seçmişlerdir.
Halil İnalcık hoca arşiv araştırmalarına konan sınırlamalara karşı her zaman mücadele etmiştir. Hocası Fuad Köprülü’nün benimsediği Lucien Febvre ve Fernand Braudel gibi tarihçilerin Annales Okulu tarihçilik anlayışını o da izlemiştir. Ancak siyasi tarihin yöntem ve önemini her zaman bilinçle muhafaza etmiştir.
Moda akımlara uymayan, titiz, kendine özgü edebi bir tarihçi üslubuna sahiptir. Onun için arşiv ve araştırma her şeyin önünde gelir ve talebelerine bunu her zaman telkin etmenin de ötesinde, adeta şiddetle benimsetmiştir.
Titiz hocadır, talebesinin her zaman yol göstericisi ve denetçisi olmuştur. İki yıl Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde, ardından Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde son olarak da Chicago Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisi olduğum uzun sürede bu durumu yaşadım.

Çalışmaları nedeniyle sağlığı bile tehlikeye girmişti
Osmanlı devletinin kuruluş aşamasına dair en önemli açıklamayı Fuad Köprülü bilinen kaynaklara dayanarak ve dahiyane bir sosyolojik tahlille ortaya koymuştu. Bunun coğrafi ve tarihi kaynak tahlilleriyle tamamlanması gerekiyordu. Topoğrafik yani coğrafi tetkikler yaparak birtakım Bizans ve Osmanlı vekayinamelerin verdiği çelişik bilgileri ayıklamak, Halil İnalcık’ın eşsiz başarısıdır.
Maalesef kendinden sonraki kuşağın tarihçileri dahi bu konuda masa başı spekülasyonunu tercih ederken; bıkmadan saha tetkikleri yapmış, hatta Osmanlı arkeolojisi denebilecek bazı kazıları bile teşvik etmiştir.
Bu çalışmalar bir ara onun sağlığına dahi mal oldu. Bugün kuruluş devri üzerindeki en sağlam görüşler onun kaleminden çıkmaktadır.
Halil hocanın opus magnum’u yani muhalled eseri hiç şüphesiz Cambridge serisinden çıkan “Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi”dir. Buradaki yöntem ve yaklaşım sadece Türkiye tarihini değil, Avrupa iktisadi tarihindeki görüşleri değiştirecek kadar önemlidir. 

Yaptığı araştırmalar Balkan ülkeleriyle aramızı düzeltti
1980’lerin başında Kudüs’te yapılan Osmanlı Araştırmaları Kongresi’nde bütün ünlü tarihçiler bir oturumda ona şükranlarını sundu. Bernard Lewis’in bizlere dediğini hatırlıyorum: “Köprülü ve Ömer Lütfi Barkan döneminin büyük tarihçileridir, Halil İnalcık ise bütün zamanların en usta tarihçisidir.”
Gerçekten Osmanlı tarihinin kaynaklarını, en başta bizim vekayinameler ve arşiv kaynaklarımız olmak üzere, bütün dillerdeki bilgileri bir bahçıvan ustalığı ile düzenleyip ortaya bir kompozisyon koyan başka bir tarihçi tasavvur edemeyiz.
Halil İnalcık hoca Atina Üniversitesi’nden fahri doktora, İngiltere ve Amerika’dan akademi üyelikleri, Balkan ülkelerinden fahri doktoralar aldı. Bunlar aynı zamanda Balkanlarla aradaki kopukluk ve soğukluğu azaltıp kültürel siyasi ilişkilerin gelişmesine yardımcı oldu ama şüphesiz bu hafta kendisine TBMM’nin verdiği onursal ödül en anlamlısıdır. Türkiye hocasına şükranlarını sunmuş oluyor. 

Mahalle adları neden değişiyor?

Haberin Devamı

İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, Fatih mahallelerinin yarısını ilçe belediyesinden gelen ısrar üzerine yeniden iptal etti. Muhtemelen geçerli sebepleri vardır ama İstanbul’u seven ve bilen çevreler Fatih Sultan Mehmed asrından beri gelen bu mahalle isimlerinin kaldırılmasından son derece müşteki.
Fatih Belediyesi yeniden ben dâhil tarihçilere sordu; bendeniz değiştirme gerekçesi üzerinde aydınlanmış değilim, kuşkusuz bazı nedenleri vardır. Kaldırılan mahalle adlarını hiç değilse meydanlara vererek yaşatılmasını tavsiye ettim.
Mahalle sayısı niye azaltılıyor? Bürokratik bir tasarruf mu yoksa seçimlerdeki oy yönlendirmesi mi? Yani gerekçesi idari ve iktisadi mi, yoksa politik mi bu bile tam açıklanmış değil; kimsenin anladığını da sanmıyoruz.
Büyük şehirlerde sokak ve mahalle isimleri değiştirilmez. Fransız İhtilali‘ne rağmen Paris ve diğer Fransız şehirlerinde kraliyetten kalma isimlerin hepsi yürürlüktedir. Hatta General Charles de Gaulle’un isminin verildiği meşhur Etoile yani tak-ı zafer birlikte anılır; aynı şekilde Charles de Gaulle Havaalanı’nın adı olan Roissy mevkii de.
Şehirlerin kimliğini ve ananesini isimler belirler; Moskova’nın ve St. Petersburg’un ihtilalde değiştirilen isimlerinin çok azı hariç, eskiye dönüldü. Ne var ki İstanbul halkının yukarıda zikredilen tipte isim değişiklikleriyle pek ilgisi yok. İnsanlarımız bilmiyor, bilse de üstünde durmuyor. O zaman da hiçbir makamın açıklama yapmasına gerek kalmıyor. Uyarılmayan veya yönlendirilmeyen yönetimi tenkit de mümkün değildir. İstanbul’un sokak, meydan ve mahalle isimlerinin tespitinin zamanı çoktan geldi.