Pazar Türkiye ve Rusya

Türkiye ve Rusya

14.03.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Rusya ve Türkiye geleceğin müttefiki gibi görünüyor. İki ülke halkının ve aydınlarının birbirini tanıması, daha sık ilişkilere girmesi gerekir

Türkiye ve Rusya





Türkiye ve Rusya birbirlerini beş yüzyıldır tanıyorlar. Üç yüzyılı biraz aşkın bir süre boyunca da hep savaştılar. Bu 300 yılın son 86 yılı sulh dönemidir. Ama 1918'den beri gerçekten barış ve işbirliği yaşandığı gibi, aşırı gerilimli dönemler de olmuştur. Gerilim Stalin dönemine mahsustur. İlk zamanlarda birlikte sanayi tesisleri kurmaya kadar giden işbirliği kısa zamanda tehditkar bir politikaya dönüştü. Ve Soğuk Savaş dönemi dediğimiz 50 yıl boyunca Türk-Rus ilişkileri maalesef öbür NATO ülkelerine göre en yoğun şüphe ve kapalılık içinde sürdü ve bunun çok olumsuz sonuçları oldu. Rusların turisti değil, alim ve uzmanları bile Türkiye'ye gelemezdi; hele Asya ve Volga cumhuriyetlerindeki Türk halkların Türkiye ile teması hiçbir şekilde mümkün değildi. İlişkilerin bu karanlık döneminde bu kavimlerin görüp dinleyebildikleri tek şair Nazım Hikmet'ti. Kim ne derse desin onun Türkiye'yi Azerbaycan'a taşıdığı bir gerçektir. Sovyetler'in ilk dönemindeki ilişkilerden biri de heyetlerin ziyaretiydi. Varaşilov'un Ankara ziyareti Sovyet dünyasında unutulmaz tesirler bırakmıştır. Güya dans bilmediği için Cumhuriyet Balosu'nda bir hanımın dansa davetini reddetmek zorunda kalmış ve sıkıntısından, dönünce bütün Kızılordu subaylarına dans öğrenmeleri emrini vermiş.
Soğuk Savaş yıllarındaki gerilimli ve kapalı dönem; özellikle kültür, sanat ve bilim gibi huzur ve sıcak ilişkiler isteyen dallarda duraksama hatta gerilemeye neden oldu. Maalesef bürokrasimizin ve en dışarıya açık kurum olan Dışişleri'nin de bu konuda olumsuz rolü oldu. Dönem içinde Amerikalılar ve diğer Avrupa ülkelerinin tarihçi ve Rusya uzmanları Rusya'da arşivlerde çalışmış, genç öğrenciler burslarla gidip Rusça öğrenmiş ve karşılıklı kültürel ilişkiler çerçevesinde Ruslar da oraya gitmişken, Türkiye kapılarını kapatmıştır. Bu kesinti yüzünden Sovyet Türkolojisi gereği gibi uzman yetiştiremezken, bizde de Rusya tarihi ve toplumuna dair hiçbir bilgi birikimi olmadı. Hatırlıyorum Rus Dili Bölümü'nde öğretim görevlisi olan annem, ABD'nin çıkardığı "Amerika" adlı Rusça bir propaganda broşürünü okuturdu. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi gibi ilmi bir kurumda bile Rusya'dan yayın, hele süreli bir yayın getirtip okutmak çok tehlikeli ve memnuydu. Ancak, 1980'lerin sonunda bu makus talih değişti. Bugün Rusya ile yoğun ilişkilerimiz var. Yüzbinlerce insan karşılıklı gidip geliyor, her iki tarafta da çalışan ve ekmeğini kazananlar var. İki taraf da birbirinin dilini öğreniyor. Daha önemlisi yoğun bir evlilik trafiği göze çarpıyor. Ortaya Russo-Türk yeni bir nesil çıktı. Fakat patlama halindeki bu gelişmeleri ciddi bir planlama ve bilgi birikimi yönlendirmiyor. Rusya ve Türkiye yoğun endüstriyel ilişkiler içindeki iki toplum ama hele Rusya olur olmaz nedenlerle seyahat imkanlarını kısıtlıyor. Rusya vizesi son zamanlarda bu ülkede işi olan ve gidip gelenler için bir kabus haline gelmiştir. Rusya denetleyemediği Kafkasya'daki buhranın derin nedenlerini tespit edip etkili politikalar uygulayacağına suçlu arıyor. Bu, Şark devletlerinin yöneticilerine has bir tutumdur.
Putin birçok Rusun gözünde eli sopalı bir yeni büyük Petro'dur, bir kısmı için de aklı başında bir liderdir. Dizginleri ele aldığı anlaşılıyor ama acaba Rusya ilmi teknik bilgisini, doğal zenginliklerini akıllıca pazarlayabilecek midir. Cevap ortada. Rusya herhangi bir Avrupa ülkesi kadar Avrupa medeniyet mirasında hisse sahibidir ama Avrupalılar onu aralarında görmek istemiyor. Bu konuda Türkiye ve Rusya ortak bir talebi paylaşıyor. Paylaştığımız olumlu özellikler de var. Bunların başında askeri yönden müşterek yaşanan savaşçı bir geçmişimiz var. İki ordu birbirini tanıyor, sıkıntılara tahammüllüdür, Batı Avrupa ordularından çok farklıdır. Bu savunma kadar barışın tesisi için de önemli... Adetlerimiz birbirine benziyor. İki toplumun birbirine öğreteceği şeyler var. Rusya ve Türkiye bugünkü politikacıların kavrayamazlığına rağmen, geleceğin müttefiki gibi görünüyorlar. Bu nedenle bu iki ülke halkının ve aydınlarının birbirini tanıması ve daha sık ilişkilere girmesi gerekir. Üniversitelerimiz kuracakları çalışma grupları ve öğrenci kulüpleri aracılığıyla, sanatçılarımız ortak atölyeleriyle eser verip öğrenim görmelidir. Bazı bilim dallarında Türklerin iyi olduğu anlaşılıyor. Tiyatro, resim ve sahne sanatlarında Ruslardan hem teknik hem de disiplin açısından öğreneceğimiz çok şey var. Bu zamanda iki toplumun ilişkilerinin geliştirilmesinde devletlerden çok yurttaş girişimlerinin etkili ve önemli olduğunu unutmayalım.