Pazar Üç harfli milli korkumuz

Üç harfli milli korkumuz

23.08.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Türkiye’nin korku sineması son birkaç senedir patlama yaşıyor. Çekilen filmler de seyirci sayısı da arttı. Çoğu filmin teması aynı: Cinler başrolde. Yönetmenlere sorduk: Vampirler, zombiler bizi korkutmaya yetmiyor mu? Korku garantili formüller var mı?

Üç harfli milli korkumuz

Afişlere bakmak bile korkutucu hatta filmlerin adları sizi ürkütmeye yetiyor: “Musallat”, “Dabbe”, “El-Cin”, “Şeytan-ı Racim”, “Ammar”, “Azazil”... Türkiye sineması korku türündeki en parlak dönemini yaşıyor belki. Birçok korku filminin başrolünde ise cinler var. Çocukluğumuzda bizi korkutmaya fazlasıyla yeten bu görünmez varlıklar milli korkumuz oldu artık.

Haberin Devamı

Bu türün birçok başarılı örneğine imza atmış üç yönetmene işin sırrını sorduk; “Vampirler, kurt adamlar, zombiler bizi korkutmaya yetmiyor mu?”, “Başarılı korku filminin formülü nedir; büyü ve cin olmazsa olmaz mı?” Geçen hafta vizyona giren ve 30 binin üzerinde seyirci tarafından izlenerek, 300 bin liradan fazla hasılat yapan “Üç Harfliler 2: Hablis” filminin yönetmeni Murat Toktamışoğlu özetledi: “Kurt adama hoşt der, taş atarız. Vampirin dişlerini eline veririz. Zombi zaten ölmüş bizim için. Fakat cin bambaşka, korkunç bir şey...”

“Şeytandan bile cinden korktuğumuz kadar korkmuyoruz”

Murat Toktamışoğlu (“Üç Harfliler” filmlerinin yönetmeni)

-Hollywood daha çok şeytan, vampir, zombi ve kötü ruhlarla ilgili ya da psikopat katiller konulu korku filmleri çekiyor. Toplum bu konu ve hikayelerin içinde büyüdüğünden onlara inandırıcı geliyor. Bizde ise bunlar yabancı unsurlar. Biz cin öyküleri ile büyüdük. Allah’ın bizi çarpacağından korkuyoruz. Şeytandan bile cinden korktuğumuz kadar korkmuyoruz. Doğal olarak seyirci vampirden korkmuyor. Biz vampir ve zombinin ancak komedisine gidiyoruz. Ama cinler farklı. Kuran kaynaklı korku hikayeleri, büyü hikayeleri, musallat hikayeleri her zaman iş yapar çünkü kültürümüz bu. İnanmayan insan bile ürküyor. Kurt adama hoşt der, taş atarız. Vampirin dişlerini eline veririz. Zombi zaten ölmüş bizim için. Fakat cin bambaşka, korkunç bir şey.

Haberin Devamı

“Kitap yazacak kadar kaynak okunuyor”

-Korku garantili temalar var tabii. Büyü ve cin böyledir. Ülkemizde milyonlarca insan bunlardan korkuyor. Binlerce kişi de muskalardan, büyü bozmalardan, cin çıkarmalardan para kazanıyor. Adam gibi seri katillerimiz olsa belki katledilmekten de korkacağız. İnsanlar “Yine mi cin, yine mi Kuran?” diyor ama psikopat katilli film çeksek, hayaletli film çeksek ya da vampirleri, zombileri, kurt adamları kullansak büyük risk alırız.

-Filmlere başlamadan önce kitap yazacak kadar kaynak okunuyor. Bir o kadar da halk hikayesi dinleniyor. İlginç bir konu yakalanırsa o olay derinlemesine araştırılıyor. Sonuçta dini argümanlarla desteklenerek, gerçekçi kurgusal bir öykü konuyor ortaya.

Haberin Devamı

“Gençlerin heyecana bağımlılığı var”

-Türk korku sinemasının seyircisi 15-30 yaş arasında. Gençler adrenalini seviyor. Korku en ilkel güdümüz. Hayatta kalmamızı sağlayan temel güdü. Korku adrenalini artırıyor ve hücreler kan basıncıyla canlanıyor. Gençlerin heyecana bağımlılığı var. O nedenle türün seyircisi gençler.

-Türün çekim açısından da zorlukları var, olmaz mı? Aksiyondan sonraki en zor tür. Işığı özeldir, mekan ve sanat tasarımı sıradan olamaz. Oyunculuk çok önemlidir. İnsanlar türün kolay ve ucuza çekildiğini sanıyor ama yanılıyor. Korkuyu perdeye yansıtmak zordur. Üstelik kârlı bir tür de değil. Korku türünün TV satışı zordur. Seyirci de Türkiye’de maksimum 800 bin kişi. Kârlı değil ama komediye oranla zarar etme ihtimaliniz daha az.

“Herkes film çekebilir ama herkes korku filmi çekemez!”

HASAN KARACADAĞ (“Dabbe” filmlerinin yönetmeni)

-Korku kültürel parametrelerle beslenir. Kültür ise bir insanın DNA’sına hükmedebilecek tek güçtür. İnsan varoluşundan beri din ve metafizikle çatışma halindedir. Benim yaptığım bu genetik çatışmayı, insanın doğuşundan itibaren beslendiği kültürü vasıtasıyla yine kendi bilinçaltına gizlediği korkularını açığa çıkarmak. E tabii, Türk izleyicisi de uzaydan gelmediği için kendi kültürünün karanlık noktalarından daha fazla etkileniyor.

Haberin Devamı

-Korku garantili bir tema asla olamaz. Çünkü son üç yıldır benim filmlerim bire bir taklit ediliyor ama nerdeyse hiçbiri benim filmlerimin başarısını yakalayamadı. Ben analiz hatası yapıldığını düşünüyorum. “İki ayet, bir cin, bir hoca: Al sana Türk korku filmi” son derece basit bir yaklaşım. Seyircimiz aptal değil. Korku sinemasının kendine has karanlık dünyasını
çok iyi anlatmalısınız. Dario Argento şöyle der: “Herkes film çekebilir ama herkes korku filmi çekemez!”

“En korkunç varlık insanın ta kendisi”

-Olayın Müslümanlıkla ilgisi yok. Kültürümüzün derinliklerinde yatan karanlık hikayeler bizi korkutabilir. Ama en korkunç varlık insanın ta kendisidir. Ben yıllardır filmlerimde birbirinden farklı kültür altyapılarına sahip insanların birbirlerine karşı nefret ve öfkelerini gizli tema olarak işledim. “Dabbe 4” ve “Dabbe 5”te alt kesim diye dışlanan insanların, üst kesim diye pohpohlanan insanlara karşı nefretini cin ve şeytan temaları üzerinden anlattım; korkunun çok farklı bir versiyonu ortaya çıktı. Nitekim “Dabbe 5”i 840 bin kişi seyretti. Demek ki mesele basit bir cin, Müslümanlık meselesi değil.

Haberin Devamı

-Ben tüm dehşetlerin, gerçek öykülerin altında yattığına inanan biriyim. Yalanlar buhar gibidir, yok olup giderler. Ama gerçekler evrenin temel yapıtaşlarını oluştururlar. Ben dinlemeyi çok severim. Her kültürden, her seviyeden, her dinden ve her ahlak anlayışından insanların karanlık hikayelerini dinlemek benim için eşsiz bir tutku. Anadolu’yu her gezdiğimde “Yok mu bana anlatacağınız enteresan bir öykü” derim.

-Bence kârlı bir tür değil bu. Yapılan diğer filmlerin yüzde 90’ının gişesi yerlerde sürünüyor. Ben bunu bir tutku olduğu için yapıyorum.

“Korku türünü yeni keşfettik”

Özgür Bakar (“Deccal”, “Azazil”, “Ammar” filmlerinin yönetmeni)

-Aslında vampirler, zombiler, kurt adamlar Türkiye’de tutar mı tutmaz mı bilmiyoruz, çünkü denemedik. Hollywood filmlerinin dezavantajı da bence altyazılar. Korku filmleri görselliğe dayalı olduğu için seyirci bunları altyazılı seyretmek istemiyor. Bence biz her şeyi doğru yaparsak vampirle de, zombiyle de korkutabiliriz. Fakat Anadolu öğelerinden beslenen bir korku filmi yaparsanız 1-0 önde başlarsınız. Çünkü bunlar herkesin hayatında yer etmiş korkulardır.

-Ben şimdilik cin ve büyü gibi temaların korku garantili formülün içinde yer aldığını düşünüyorum. Şu anda karşılığını buluyor ama bir yandan da etkisi azalıyor. Korku türünü Türkiye sineması yeni keşfetti. Topladığımız zaman 15 tane film var. Komedi türüne kıyasladığımız zaman binde bir. Aynı kalitede farklı temalarla filmler üretilirse seyircide de karşılık bulacaktır.

-İnanç üzerinden korku üretilmesi bize özgü değil. İncil’den, Tevrat’tan alıntılarla açılan korku filmleri de var. Bunu biz keşfetmedik, icat etmedik. Vampirlere bile haç gösteriliyor. Bu dünyanın her yerinde aynı.

“Ünlü oyuncular bizim için dezavantaj; seyirci onlarla empati kuramıyor”

-Korku türündeki patlamaya sebebiyet veren nedenlerden birinin benim “Ammar” filmim olduğunu iddia ediyorum. İlk filmi çok ucuza mal etmem de etkili oldu. Normal bir filmin onda biri fiyatına tamamlamıştık. Bunu dillendirince de insanlar başarının
böyle de mümkün olduğunu gördü.

-Bir komedi filmi yaptığınız zaman korku için harcayacağınızın en az dört katını harcamanız gerekiyor. Korku filmlerinde ünlü oyuncularla çalışmıyoruz. Çünkü dezavantaj yaratıyorlar; seyirci ünlülerle empati kuramıyor.

ELEŞTİRMENLER NE DİYOR?

“Halkımız cinlerden korkar çıkarımı abartılı”

Fırat Yücel

-Taylan Biraderler’in “Okul” filmini ilk örnek olarak ele alabiliriz. Taylan Biraderler bu filmde kültürümüzle korku türünde bir şeyler yapmaya çalışılırsa illa komedinin de bir yerden filme dahil olacağını gösterdi bize. O zaman zaten kendileri de “Burada korku işlemez. Bu nedenle korku-komediye döndük” demişlerdi.

-Ben korku türünün Türkiye’de popülerleşmesine dair çok mantıklı bir sebep aramanın doğru olmadığını düşünüyorum. Çünkü ticari sinema yükselirken onunla birlikte artan bir korku filmi üretimi var. Aslında bu filmlerin hepsi de gişe yapmıyor.

-Dini motifleri kullanan birçok korku sineması var. Bize özgü değil bu. Biz çok kabaca yerel ve dini motifleri ticari sinemaya yediriyoruz. “Bizim halkımız cinlerden korkuyor” çıkarımları da bana abartılı geliyor. Filmleri izlediğinizde klasik korku formüllerine sahip olduğunu görüyorsunuz. Sonuç olarak bu formüllerden faydalananlar da var faydalanmayanlar da...

“Bu bir ticaret haline geldi”

ALİ ULVİ UYANIK

-Bu patlamanın miladı 2006’daki “Dabbe” filmidir. Bizim başarılı bulduğumuz film ise 2007’de geldi: “Musallat”. O tarihten 2015’e kadar da bir patlama yaşandı. Bu patlamanın nedeni filmlerin düşük bütçelerle çekildiği halde belirli bir gişe yapması ve para kazanmasıydı. Bu bir ticaret haline geldi.

-“Neden hep birbirine çok benzeyen filmler iş yapıyor?” diye sorarsanız... Buna sosyolojik olarak bakmak gerekir derim. Türkiye’de muska yazanlar, kurşun dökenler, üfürükçüler, cinci hocalar milyoner. Yoğun rağbet var onlara. Dinle ilgili olduğu söylenen bu saçmalalıkların bu kadar yaygın olduğu bir ülkede sahtekar insanlar para kazanıyorsa bu filmler de iş yapar. Bu bizim toplumsal yapımızla ilgili.

-Artık öyle bir noktaya geldik ki dijital sinemayla her türlü görüntü ve ses numarası çekilebiliyor. Fakat bu korkunç olamıyor. Ama insanlar bir şekilde eğleniyor. Özetle şunu söyleyebilirim: Sinema sanatı adına ortada bir şey yok.