Pazar “Ülkenin en büyük müzesini kurardım”

“Ülkenin en büyük müzesini kurardım”

27.09.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Galerisinin 40’ıncı yaşını kutlayan Yahşi Baraz: “Birçok büyük koleksiyoncu oluşturdum ama hiç sermayem olmadı, eğer olsaydı bugün Türkiye’nin en büyük müzesini ben kurardım”

“Ülkenin en büyük müzesini kurardım”

Türkiye’nin sanat piyasasının önemli isimlerinden, Galeri Baraz’ın sahibi Yahşi Baraz 40’ıncı yılını kutluyor. “Sattığım hiçbir resim iade gelmedi. Benim 200-300 dolara sattığım resimler bugün neredeyse bir milyon dolara açık artırmada satılıyor” diyen Baraz’la buluşup 40 yılın minik bir muhasebesini yaptık. Sohbetimiz cumhurbaşkanlığının sanatçı yemeklerinden Guggenheim Müzesi’ne kadar uzandı.

Haberin Devamı

Bundan birkaç sene önce konuştuğumuzda Kültür Bakanlığı’ndan kimsenin galerinizi ziyarete gelmediğinden söz etmiştiniz. Türkiye’nin 40 yılını doldurmuş bir galerisini bakanlıktan ziyaret eden olmadı mı hâlâ?

Olmadı. Kültür Bakanlığı çok uzak mesafelerde duruyor, sanki başka bir ülkenin bakanlığı... Devletin direkt katkısı olmaz çünkü devlet yaparsa yanlış yapar. Başka türlü ilişkilerle, değeri olmayan sanatçılar öne çıkarılırdı. Devletin vergi muafiyeti sağlaması ve varlıklı kimselere müze kurması için karşılıksız arsa vermesi gerekir. Kültür Bakanlığı’nın içinde resim, tiyatro, plastik sanatlar gibi masaların kurulması gerekir.

“İlk vazgeçilen şey sanat”

Ayrı ayrı masa kurmayı bırakın adı bile Kültür ve Turizm Bakanlığı...

Haberin Devamı

Her turizm ve kültür bakanı istemeyerek oraya gelmiş gibi bir intiba uyandırıyor. Aslında başka yerde olmak istiyor ama hasbelkader oradan girmiş.

İlkokulda kimsenin istemediği Kızılay kolu gibi....

Kültür Bakanlığı’nın kültür dünyasıyla yakın, homojen ilişkiler içinde olması lazım, o kurulamıyor. Sadece devletteki görevliler suçlu demek istemiyorum. Bizim sanatçılar da son derece ukala insanlardır, istediğiniz gibi diyalog kuramıyorsunuz. Cumhurreisinin önayak olması lazım. Sembolik şeyler yapmalı, mesela bir eser satın alıp onun yanında fotoğraf çektirmeli, bir konserde en ön sırada oturup bir müzik adamını tebrik etmeli.

Mesela sanatçılarla yapılan yemekler... Sadece müzisyenlerle yapılıyor bu yemekler. Üstelik bazılarının müzisyenliği de tartışılır...

Bu kadar basite indirgediğiniz zaman ne müzik gelişir ne resim ne de heykel... O kopukluk düşmanca bir tavra bile dönüşebilir. Alakasız birtakım insanlar davet ediliyor, çok değerli kişilerin protokol listesinde ismi yok.

Türkiye’nin içinde bulunduğu durum malum. Sanat piyasası nasıl etkileniyor?

Türkiye iç savaşa doğru mu gidiyor diye bir endişe var. Bu durumda sanat pazarında durgunluk oluyor. İlk vazgeçilen şey sanat almak oluyor. Bu ekonomik problemler sürerken gerçek sanatçılar hiçbir şeyden etkilenmeden üretmeye devam etmeli. Bunu Birinci ve İkinci Cihan Savaşı sırasında Avrupa’da gördük. En güzel sanat eserleri o stres altında yapılmıştır. Sanat konformist bir şey değildir çünkü.

Haberin Devamı

40 yıla dönüp baktığınızda size en çok gurur veren ne oluyor?

Ben galeriyi açtığım zaman Türkiye’de hemen hemen koleksiyoncu yok gibiydi. Aradan geçen zamanda yüzlerce kişinin koleksiyon yapmaya başladığını görünce insan çok gururlanıyor tabii. Fakat tempo itibariyle çok yavaş gitti. Türkiye için muazzam bir ilerleme ama Batı’ya baktığınızda daha emekleme safhasında. Japonya’da, Amerika’da, Avrupa ülkelerinde yüzlerce müze açıldı, vakıflar kuruldu... Türkiye’de açıla açıla üç-dört tane müze açıldı, o da 2004’ten sonra... Pera, Sabancı, İstanbul Modern... Bir de Ankara’daki Cermodern’i sayabiliriz. Bu 80 milyona yaklaşan bir Ortadoğu ülkesi için çok gülünç bir rakamdır.

Bu 40 yılda ne kadar aktör, ne kadar tanıktınız?

Ben 1898 doğumlu sanatçılardan 1995 doğumlu sanatçılara kadar hepsiyle çalıştım. Çağdaş resim kıymetli bir şey değildi eskiden. Adnan Çoker, Burhan Doğançay, Erol Akyavaş... Türkiye’nin en önde gelen sanatçılarını meydana çıkarttım. Batı’da olduğu gibi şu müzede şu resim var diyerek güvence vermek bizim zamanımızda yoktu. Biz ancak ünlü bir işadamının evine resim astıysak onu bir referans olarak kullandık, müze diye bir şey yoktu. O mu aldı o zaman ben de alayım diye bir rekabet ortamı oluştu.

Haberin Devamı

“Türkiye bugüne kadar her şeyi sanatçıdan bekledi”

Böyle başladı belki ama şu an bir bilinç var değil mi? İnsanlar artık “bilmem kimin yalısında gördüm, ben de alayım” diye düşünmüyordur diye umuyorum...

Yok, öyle almıyorlar artık. Biz galeriyi açtığımızda yaklaşık 150 senelik bir resim birikimi olmuştu. Bunlar değersiz olarak evlerde dururdu. Eser çoktu, alıcı yoktu. Bir 10-15 sene içinde bir sürü resim iyisiyle kötüsüyle satıldı. Şimdiki durumda başka sorunlar var. Türk resminin evrensel değerde olmadığı vurgulanıyor. Bunu
ilk söyleyenlerden biri de benim aslında.

80’lerde mesela üst sınıf neden Batı’ya özenip sanat almamış?

Haberin Devamı

Onu ilk başlatan benim çabalarım oldu. Eğer benim lafımı dinlemiş olsalardı, zenginler bugün dünyanın en büyük koleksiyonuna sahip olurlardı. 40’lardan sonra sermaye birikimi oluyor Türkiye’de. Fakat o günün zenginlerinde sanat kültürü yok. Hiçbiri ne babasından görmüş ne kendisini yetiştirmiş.

Ne yapmak lazım?

Türkiye bugüne kadar her şeyi sanatçıdan bekledi ama öyle bir şey yok. Sanatçı naif ve aciz adamdır aslında. Sanatçı toplum tarafından, devlet tarafından desteklenerek sanatçı olur.

40 yılın en büyük pişmanlığı ne?

Bugün en üzüldüğüm şeylerden biri Mehmet Güleryüz’le mahkemelik olmak. Bir de istediğim şeyleri yapamadım. Birçok büyük koleksiyoncu oluşturdum ama hiç sermayem olmadı, eğer sermaye sahibi olarak başlasaydım bugün Türkiye’nin en büyük müzesini ben kurardım. Sattığım resimlerle İstanbul Modern’in 10 misli büyük müze kurardım. Bunun için çok büyük bir alım gücü olması lazım, alıp bekletme gücü...

“Guggenheim, MoMA İstanbul’da şube açmalı”

Biraz da işin olumlu tarafına bakalım istiyorum. Sizin bu işi ilk yapmaya başladığınız yıllarda heykel deyince akla bahçeye süs diye konan terracota küpler, at arabası tekerlekleri gelirdi. Ya da şık çerçevesi olan her şey resim kabul edilirdi. Belki biraz geç takip ediyoruz ama 40 yıl gibi bir sürede müthiş bir değişimden de söz etmek mümkün değil mi?

Evet, yüzde 100. Sanatçı sayısı, koleksiyoncu sayısı arttı. Gençler galeri açmaya başladı. Genç koleksiyonerler var artık. Toplum kabuğunu yırtarak bir yeniliğe doğru gidiyor. 10-15 sene sonra çok büyük bir değişim olabilir. Yalnız bunu yaparken İstanbul daha kozmopolit bir şehir olmalı. Buraya yabancı müzeler şube açabilir. Bir Guggenheim, bir MoMA burada bir şube açsa Türkiye’yi bir anda 100 sene ileri götürebilir.

Bu çok mu zor bir şey?

Değil. Buna devletin önayak olması lazım. Bugün Araplar bile yaptı bunu. Katar yapabildiyse biz neden yapamayalım? Gittiler Matisse aldılar ve dünyada dikkat çektiler. Bunları teşvik eden kanunlar çıkardılar. Ama Türkiye’de çok nasyonalist bir bakış açısı var. Buna bile karşı çıkabilir.