Pazar Yakın tarihimizden yeme-içme manzaraları

Yakın tarihimizden yeme-içme manzaraları

23.10.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Gökhan Akçura "Hamini Gırtlak" adlı kitabında bu kez yeme-içme tarihimizden ilginç ayrıntılar aktarıyor

Yakın tarihimizden yeme-içme manzaraları

"Zaman Makinesi"nin ikinci kitabı "Hamini Gırtlak"ı (Everest Yayınları) görür de ona öncelik tanımaz mıyım!Akçura'nın kitapları, özellikle genç kuşaklar için son derece yararlı. Yakın tarihimizden canlı renklerle, ilginç, eğlendirici ayrıntılarla ülkemizin nereden nereye geldiğini gösteriyor. Bizim kuşaklara da hatırlatıyor. Tiryakisi olduğum yazarlardan biri de Gökhan Akçura. Sekiz ciltlik "Ivır Zıvır Tarihi"ni, üç "Arşiv" kitabını, "Zaman Makinesi" dizisinin ilki olan "Ay'a Seyahat"i keyifle okumuş, kitaplığımın en kolay erişebileceğim rafına yerleştirmiştim. Arada bir çıkarıp karıştırmaktan aynı keyfi alıyorum. Kendi anılarımıza dönmemizi de sağlıyor. Sözgelimi, bu kitapta bakırcılarla ilgili bölümü okurken, çocukluğumun Antep'ini yaşadım hep. Karagöz Camii'ni geçip de, Hal'e yönelirken tıkı-tıkı-tıkı-tıkılarla dolardı gökyüzü. Bakırcıların çekiç sesleri. İnanılmaz güzellikte tencereler, siniler, yoğurt, süt, koyduğumuz satıllar.Parmakla sayılacak kadar az bakırcı kalmış şimdi.Akçura herkese kendi bakırcılar çarşısını getiriyor.Geçmişine çok bağlı, geleneklerini koruyan bir toplum olduğumuz söylenir. Ama nedense lafta kalır bu. Geçmişiyle bizim kadar ilgilenmeyen, müzeleri hep yabancı turistlerle dolu başka bir toplum var mıdır acaba? Gelenekleri ise işimize geldiği gibi anlıyor, yontuyoruz. Süreklilik ise zaten yok gibi. Bırakın yüzyılları, onyıllar boyu bile aynı işi sürdüren kaç aile var ülkemizde? Yabancı bir ülkeye gittiğimizde görüyoruz. Bir otel, bir lokanta ya da başka bir işyeri. Yüzyıllara dayanan geçmişi var. Bizde ise, geçenlerde Bodrum'da gördüm, bir işyerinin üstünde tabela: "Since 2004!" (2004'ten beri)Akçura'nın kitapları, şimdi "zaman makinesi"yle, bize bir yolculuk olanağı sunuyor. Birçok dostuma okumalarını önerdim o kitapları. Aralarından birkaçının daha sonra toplumumuzun geçmişiyle ilgili başka yapıtlara yöneldiğini görünce de sevindim. Kitaplarını dostlarıma önerdim "Hamini Gırtlak", adından da anlaşılacağı gibi, yemek-içmekle ilgili. Yazarların sevdiği yemeklerden simide, bozaya kadar uzanıyor. Arada nargile, çay, kahve, sigara, tavla molası da veriyor.O kadar içkiyi uzun yıllardır hiç aralıksız nasıl içtiğine şaşırdığım ünlü bir şairimiz, işin sırrını şöyle açıklamıştı bana:"İçki içerken az yiyeceksin. Bir salata, bir börek, bir ızgara, bir barbunya pilaki, bir etli sebze, bir pilav, bir de zeytinyağlı dolma yeter."Akçura'nın kitabında okudum, Gelibolulu Mustafa Ali'nin de içki sofrasına yaklaşımı üç aşağı beş yukarı aynı: Çay, kahve molası da veriyor "İçki sohbetlerinde börekler ve ağır yağlı yemekler doğru değildir. (...) Zariflerin kanununa ve akıllı kimselerin düşüncelerine göre, içki meclisinin ayrılmaz yiyeceği, yarı pişmiş kebap ile ekşili çorba, kavurmalar ve köfteler gibi hazır yemekler, hele denizden çıkan balık türünün çeşitleri ile pavurya, istiridye, istakoz, teke ve midye makulesi sonsuz menderdir. (...) Kırk-elli kadar mezelikler, fıstık, fındık ve kavrulmuş badem bol bol olmalı. Sofra balık yumurtası, havyar ve pastırma türünden yiyeceklerle dolup taşmalı. O mevsimde bulunan türlü türlü meyvelerle meclis donatılmalı."Kitapta en sevdiğim bölümlerden biri "Simit ve Çay" oldu. Antep'in kâhkesinden İstanbul'un simidine geçtiğim yılları düşündüm. 1940'ların ikinci yarısını. Çemberlitaş'taki büyük kıraathanenin önünde Arap'ın sattığı simidin kokusu ta Beyazıt'a kadar uzanırdı. Bir simit 5 kuruş! (Şimdi bir simide verdiğimiz parayla o gün 6 milyon simit alınırmış demek!) Ama o zaman da mı pahalıydı yoksa? "5'lik simit gibi ne kuruluyorsun?" derdik.Akçura'nın Sait Faik'ten yaptığı alıntıyı okuyunca, hem o simidi, hem de Sait Usta'nın yazılarını özlediğimi fark ettim."Hamini Gırtlak" sizde de özlemler uyandıracak. Arka kapak yazısındaki yargıya katılıyorum:"Tüm Gökhan Akçura kitaplarını okurken olduğu gibi, yine gülümseyerek, düşüncelere dalarak geçmiş zamanın sisli yollarına sapacaksınız. Titiz bir araştırmanın ürünü olan bu yazılar, sizi geçmişin anılarına götürürken bir yandan da bugünün daha farkında olmanızı sağlayacak."Unutmadan, tek eleştirimi söyleyeyim: Resimler çok küçük. Belki sayfa sayısının kısıtlılığı yüzünden. Sayfalar artırılmalı, resimler büyütülmeli. Cemal Nadir'in, Ramiz'in, Atıf Tuna'nın çizgilerini daha rahat görebilmeli, fotoğrafta Tarabya Tokatlıyan Oteli'ni seçebilmeliyiz.Ama olsun, ben buna çoktan razıyım. Yeter ki, bu tür kitaplar çoğalsın. Tek sorun resimlerin küçüklüğü