Pazar Yenilen pehlivan kılıç mı kuşanır?

Yenilen pehlivan kılıç mı kuşanır?

04.09.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Hayvanlar konuşamasa da birbirini anlıyor. İnsanlar?

Yenilen pehlivan kılıç mı kuşanır

tubakyol@yahoo.com Bu yüzden hayvanlar kolay kolay kendi cinslerini öldürmüyorlar. Diğer türleri öldürüyorlar, hapur hupur yiyorlar falan ama kendilerinden olanı korkutmakla yetiniyorlar.Mütemadiyen dalaşıyorlar. Birbirlerine saldırıyorlar. Her karşılaştıklarında gözdağı ve karşı-gözdağı gösterileri yapıyorlar. Ama eğer her iki taraf da yeterli yaşam alanına sahipse, birbirlerini öldürmüyor, hatta yaralamıyorlar.Bazı ritüelleri var. Bu ritüeller sayesinde karşılarındakinin gücünü tartıyorlar. Kazanacaklarını ya da kaybedeceklerini kolayca anlıyorlar. Yenileceğini anlayan ya kaçıyor ya da yine kendi aralarındaki dile uygun olarak yenildiğini kabul eden hareketler yapıyor. Galip taraf zaferinin kabul edildiğini hemen anlıyor. Daha fazla üstelemiyor. Hayvanlar birbirlerini anlıyorlar. Konuşmadıkları halde. Ya da konuşmadıkları için. Jestleri çok basit. Bu jestlerin taşıdığı manalar çok açık. Hayvanlar ölmek istemez. Bunu öyle gurur meselesi de yapmazlar. Artlarına bakmadan kaçar ya da kalır ve galip olana saygıda kusur etmezler. Hayvanlar öldürmek de istemez.Kendi soylarına zarar verecek kadar çileden çıkmazlar. Kaçanı kovalamaz, yenilgiyi kabul edene saldırmaya devam etmezler.Kim yendi, yenilen ne yapmalı, yenen nasıl davranmalı... Kurallar bellidir. İletişim sorunu yaşamazlar."Beni anlamıyorsun!"İletişim sorunu yaşayanlar, insanlar. Konuşabildikleri halde. Ya da konuşabildikleri için. Bu yüzden de kendi türünü öldürmek insani bir şey. Hayvani değil!İnsanlar birbirlerini anlamıyorlar.Mesajı alamıyor, aldıkları mesajları doğru okuyamıyor, yorumlayamıyorlar.İnsanlar arasındaki iletişim çok karmaşık. Biri bir şey söylüyor, öteki öyle anlayıp böyle cevap veriyor, ilki öyle anlaşıldığını anlamayıp böyle cevaba şöyle cevap veriyor falan filan...Giderek hatlar karışıyor.Mimikler, davranışlar, kelime seçimi, ses tonu derken, hayvanların birbirlerini anladıkları kadar açık anlamıyor insanlar birbirlerini. Kaçacağı yerde saldırmaya devam ediyor. Yendiği halde vurmayı sürdürüyor. Ve olaylar gelişiyor.* * *Komik aslında...Karışıklık çıkmasın diye iletişim giderek karmaşıklaşıyor. İletişim karmaşıklaştıkça, karışıklık artıyor. Gurur mu? O ne? Bunu bir yerde okumuştum; bir ara herkes Fransızca konuşmaya sardırınca Fransızlar dillerini zorlaştırmak için bir kurul kurmuşlar.Küreselleşen dünyada çok acayip geliyor ama eskiden dili ayırmak mühimdi. Osmanlı'da da saray dili ile halk dili ayrıydı.Ki günümüz dünyasında bile böyle esasında.Her grup kendi dilini kuruyor. Dışarıya kapalı bir dil...Bu yüzden saray dili diye bir şey vardı.Bu yüzden bürokratik bir dil var. Bu yüzden AB görüşmelerinde bir cümledeki bir kelime üzerinde üç saat pazarlık ediyor ve bu yüzden o bir tek kelimenin öyle ya da böyle olması arasındaki farkları televizyonda haftalarca tartışabiliyorlar.Doktorların hastalara yabancı bir dili var. Ekonomistlerin bir dili var.Ne bileyim; iki yakın arkadaşın yanına oturun mesela, aynı dili konuşmanıza rağmen onların birbirlerine söyledikleri, güldükleri ya da sinirlendikleri bir sürü şeyi anlamazsınız. Yakın arkadaşların kendi dili var.Hatta küçükken sizin yok muydu; çoğu kimsenin çocukken kurduğu -sonra tabii unuttuğu- kendi şifreli dili, yazısı var.Birbirimizi anlamamamıza, anladığımızı sandığımızda da genellikle yanlış anladığımıza şaşmamak gerek. "İnsan dilinin altında saklıdır" Protokol dili diye de bir şey var. Günlerdir tartışılıyor. "Sayın Cumhurbaşkanı" mı dendi, "Sayın Cumhurbaşkanım" mı? Cephe selamı verildi mi, verilmedi mi? Uğurlarken otomobilin sağ kapısına kadar gidildi mi, gidilmedi mi? El sıkışırken dişler de mi sıkıldı, yoksa tebessüm mü edildi? Kimine eşli kimine eşsiz, içkili gece daveti mi, eşsiz ve içkisiz gündüz daveti mi?Gündeme göre kâh jeologları anlamak için deprem terimlerini öğreniyoruz kâh salgından korunmak için kuş gribinin virütik diliyle tanışıyoruz, kâh ekonomik kriz münasebetiyle makro-mikro analizlere dalıyoruz... Şimdi de olup biteni anlamak için protokol dilini mi öğreneceğiz?Öğrenmesek.Protokol dilini konuşanların birbirlerini doğru anlamalarını dilemekle yetinsek... Bize de mi protokol? Dikenli balık, eğer doğal ortamında, yani kendisine ve diğer dikenli balıklara yetecek kadar geniş bir nehirde yuvasını kurduysa, karşılaştığı diğer dikenli balıklara efeleniyor biraz tabii ama hepsi bu kadar.Dikenli balıkların yeri daraldıkça saldırganlıkları artıyor fakat. Bir deney için çok dar bir alana tıkıştırıldıklarında mesela, tehdit gösterileri giderek savaşa dönüşüyor. Öldürücü darbeler vurmaya çalışıyor, birbirlerinin yüzgeçlerine saldırmaya başlıyorlar. Ve yine deney için alanları genişletildiğinde, hooop, eski tas, eski hamam, zararsız gözdağı gösterileri devam etse de, birbirlerini öldürmek gibi bir niyetleri artık yok, barış içinde yaşıyorlar. Yerimiz mi dar yoksa?