Pazar Yeşilçam'dan renkli manzaralar

Yeşilçam'dan renkli manzaralar

22.05.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

"10 Yönetmen ve Türk Sineması"nda Atıf Yılmaz'dan Ali Özgentürk'e 10 yönetmenimizin sinemaya nasıl ilgi duydukları, kamera arkasına nasıl geçtikleri, filmlerini yaparken nelerle boğuştukları kendi ağızlarından anlatılıyor

Yeşilçamdan renkli manzaralar

Senaryosunu yazdığı "Şeytanın Sarayı" adlı bir korku filminin hazırlıkları içindeydi. Ertem Eğilmez'e yapacaktı filmi. Efe Film'e."Hemen Ertem'e gidelim" dedi. "3 bin lira iste." Ne 3 bin lirası... Üste para deseler bir yerlerden bulup buluşturacağım.O gün Kasımpaşa'daymış Ertem Eğilmez. Atıf Yılmaz'ın çektiği "İki Gemi Yanyana"nın setinde. Eşref Vural'ın kahvesinde.Kasımpaşa'ya gittik Halit'le. Kahvede Atıf Yılmaz, Orhan Günşiray, Filiz Akın, Altan Erbulak, asistanlık yapan Atillâ Tokatlı. Kamera kurulmuş, ışıklar hazırlanmış. Bekleşiyorlar. "Ne bekliyorsunuz?" diye sordum Atillâ'ya. "Kemal ağabeyi" dedi. Kemal Tahir'i... Senaryoyu o yazıyormuş. Birazdan gelecek, çekilecek sahneyi yazacakmış.O sırada Ertem Eğilmez'le konuştuk. Hem asistanlığım hem de 3 bin lira kabul edildi. Keyifle bir masaya çöktüm. Biraz sonra Kemal ağabey portatif daktilosuyla geldi. Hemen bir yer açtılar ona. Kemal ağabey daktiloya bir kağıt takıp çekilecek planı yazdı, Atillâ'ya uzattı. Atillâ bir göz attı kağıda; sonra, "Altan, Orhan, siz kapıdan girin" dedi. Kamera başladı dönmeye. Atillâ söylenecekleri bağırıyor, Altan'la Orhan Günşiray da tekrar ediyordu. Provasız bir kerede çekildi plan. Kemal ağabey bir kâğıt daha taktı daktiloya, sonraki planı yazmaya başladı."İki Gemi Yanyana"yla birlikte Efe Film de battı. "Şeytanın Sarayı" unutulmak üzere rafa kaldırıldı, benim asistanlık da başlamadan sona erdi."10 Yönetmen ve Türk Sineması"nı (Hazırlayan: Ertekin Akpınar, Agora Kitaplığı) okurken hatırladım bu olayı.Atıf Yılmaz "şirket batıran, Ertem Eğilmez'e de yönetmenlik yapma kararı verdiren" "İki Gemi Yanyana" için, "Çok kötü bir film oldu. Zaten kötü şartlarda çekilmişti" diyor.Bir dönem Yeşilçam'da hangi film "kötü şartlar"da çekilmedi ki? Sadece Atıf Yılmaz mı, Memduh Ün, Halit Refiğ, Tunç Başaran, Erden Kıral, Ali Özgentürk ne koşullarda çalıştılar... İşletmecilere teslim olmaktan tutun, negatiflerin santim santim hesabını yapmaya kadar sinema alanında nice olumsuz koşul varsa hepsi Yeşilçam'a üşüşmüştü sanki.Ama sinema tutkusu da vardı. Zaten dünyanın sekizinci harikasını yaratan da o tutkuydu.Ertekin Akpınar çok güzel, çok yararlı bir kitap hazırlamış. Yukarıda adlarını andığım yönetmenlerin yanı sıra Ömer Kavur, Yavuz Özkan, Ziya Ustan ve Yeşim Ustaoğlu'yla da konuşmuş. Onların anılarını, sinema deneyimlerini aktarmış. (Metin Erksan, Lütfi Ö. Akad, Zeki Ökten, Şerif Gören, Yavuz Turgul vb. gibi yönetmenlerle konuşmalar da belki ikinci bir kitabı oluşturur.)"10 Yönetmen ve Türk Sineması", Yeşilçam'ın tarihinden renkli çizgilerle örülmüş. 10 yönetmenin sinemaya nasıl ilgi duydukları, kamera arkasına nasıl geçtikleri, filmlerini yaparken nelerle "boğuştukları" kendi ağızlarından dile getiriliyor. Bu da kitabın bir inceleme gibi okunmasını değil, sanki bir masabaşı sohbetiymiş gibi dinlenmesini sağlıyor sanki. Sözgelimi, Memduh Ün, Atıf Yılmaz, Halit Refiğ, Tunç Başaran, bu "büyülü dünya"ya nasıl adım attıklarını anlatıyor, siz de keyifle dinliyorsunuz. Ama kitapta kimi özel isimlerin, özgün film adlarının yazılışındaki yanlışlar insanı tedirgin edecek kadar çok. Truffault (Truffaut), Yul Bryner (Brynner), Piotre (Petro) Germi, La Notti (La Notte), Yurttaş Cane (Kane), Staece Coach (Stagecoach), Buch (Butch) Cassidy and the Sundace (Sundance) Kid, Kaptan Marwell (Marvel), Jasse James (Jesse James), White Earp (Wyatt Earp), Patt Garret (Pat Garrett), Dog Holliday (Doc Holliday) vb...Bir de Ömer Kavur'un sözünü ettiği "Vadiler Aslanı"nın (Shane) yönetmeni George Cukor değil, George Stevens'dır. Ömer elbette bilirdi bunu; dalgınlığına gelmiş olmalı. Bir dipnotuyla doğrusu belirtilebilirdi.Dilerim, kitap okurun ilgisiyle karşılanır, yeni baskı yapılırken de bu yanlışlar düzeltilir. Sanırım 42 yıl oluyor. Üniversite öğrencisiydim. Günün birinde Halit Refiğ, pat diye, "Asistanım olur musun?" dedi. Sorulacak şey mi bu! "Elbette" dedim.