Pazar Yirmişer zeytin ağacı

Yirmişer zeytin ağacı

11.01.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Mübadele sırasında büyük haksızlıklar oldu. Bazıları çok mal aldılar, zeytinlik aldılar burada, tarla aldılar, bazısı işte sade 20 ağaçla kaldı. Nüfus başına 20 ağaç, insanlara bakar mı Allah aşkına? O zamandan beri Türkiyede adaletsizlik var, o zamandan beri. Şimdi efendim, orada mesela sabun işi yapan, zeytinyağı yapan adamlara, buralarda imtiyazlar tanıdılar. Rumlar öyle kaçtı... Oldukları gibi bıraktı adamlar, kaçtılar. Onlara devlet yardım etti, orada işlerini büyüttüler, çalıştılar"

Yirmişer zeytin ağacı

İÇİMİZDEN BİRİ / REMZİ İKSİR "1926 yılında Ayvalıkta doğdum. 45 senelik şoförüm, emekliyim. Evliyim. Bir kız çocuğum, dört tane oğlan torunum var. Sakarya mahallesinde ikamet ediyorum. Rahmetli babam ve annem Midilliden muhacir olarak Ayvalıka geldiler. Efendim Midillide, zeytin işi yapıyorlardı. Zaten Midillide zeytinden başka bir şey yoktu. Buraya da geldiler, yine o işle ilgilendiler. Sonra tabii babam ihtiyarladı, biz yetiştik, ben şoför oldum, babama işten el çektirdim, yaşlandı adam. Ben baktım ona... Biz sekiz kardeştik, iki kardeş kaldık şimdi." Bu haftaki konuğumuz Remzi İksir, büyük mübadele sonrası Ayvalıkta geçen yaşamını ve tanıklıklarını anlatıyor. 30 Ocak 1923 günü imzalanan 19 maddelik sözleşme 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak iki ülke arasında nüfus değişiminin yapılması öngörülür. Türkiyede yaşan Rumlar Yunanistana, orada yaşan Türkler de Anadoluya göç etmek zorunda kalır. 1925e kadar süren göç, her iki ülke topraklarında ve insanlarının anılarında derin izler bırakır: "Annem babam buraya geldiler. Dedemde çok mal varmış, fakat buraya gelirken, oradan tapu getirmek lazımmış, bunların akılları erememiş. Türkiyeye geldiler, iyi geçinemediler, fakirlik çektiler, orada da fakirlik vardı ama bolluk da vardı yani her şey vardı. İşte babam, rahmetli çok çalışkan bir adamdı. Bu zeytin işlerinden çok iyi anlardı, o işle uğraşmaya başladı... Babam zeytin işinden anladığı için, işverenler babamı kahya olarak yanlarına aldılar. Onların zeytinlerini işledi, toplattı, fabrikaya getirdi." Remzi İksir, büyük mübadeleden üç yıl sonra ailenin sekizinci ve en küçük çocuğu olarak dünyaya gelir. İlk eğitimini mahallelerindeki Cumhuriyet İlkokulunda tamamlar. "Okula Ayvalıkta gittik, takunyalarla. Fakirlik var, rahmetli babam ayakkabı alamıyordu bize, adam ancak bizi doyurabiliyordu. Okuldan beşinci sınıftayken çıktım." Bu Rumlarla bir aramız açıldı, savaştık, mübadele oldu. Rahmetli annem anlatırdı: Bizi gemiye yüklediler, buraya Ayvalıka getirdiler, korkuyordu insanlar. Ayvalıka geldiler, bilmiyorlardı hiçbir yeri... Hatta bizim ev biraz üst taraflardaydı. Yani gene bir şey olur da, oradan kaçmamız gerekir diye düşünüyorlardı insanlar, korkuyorlardı. Rahmetli Atatürk, onlara burada 20şer ağaç zeytin verdi. 20şer ağaç, çok az bir miktar, çok az. Çok zor geçindiler." Kurtuluş Savaşından hemen sonra düzenlenen Lozan Konferansı sırasında Türkiye ile Yunanistan arasında nüfus değişimi (ahali mübadelesi) gündeme gelir. "Eskiden benim çocukluğumda Ayvalık, Rumlardan kalma bir yerdi. Rumlardan kalma tabakhaneler vardı. Deri tabak ederlermiş, dünyanın her tarafına ihraç ederlermiş, sanayi çok büyükmüş. 30 bin haneymiş o zamanlar. Çok kalabalık Rum varmış tabii, hiç yokmuş Türk. Çok güzel bağ, bağlıkmış, çok zengin bağ, şarap elde ediyolarmış. Bu karşıdaki o çıplak dağlar, yerler, hep şeymiş, bağlık. Ama biz evel Allah Türk milleti, hepsini temizledik.. Ayvalıkta o zaman balık da çok boldu. Biz elimizde kargılarla gidiyoruz, deniz kenarında yiyeceğimiz balığı tutuyorduk. Şimdi maalesef, hiç kalmadı balık." Eski belediye başkanlarından İzzet Beyin düğününde aynı masada oturdukları bir arkadaşının önerisiyle Sabuncugillerin fabrikasında çalışmaya başlar Remzi Bey: "Mesleğim de ustam da yoktu... Arkadaşlarım sayesinde bir içki masasında, hiç unutmuyorum düğün akşamı, arkadaşlarla içiyorduk. Bir arkadaş dedi ki, Seni şoför yapalım. Ben de Ya ben ne anlarım arabadan dedim. O zamanlar, 25 filan yaşlarındayım. O zamanlar Ayvalıkta çok inşaatlar oluyordu, kum taşıyorlardı Altınoluktan Ayvalıka, arkadaşım kum taşıyordu. Beni aldı koydu direksiyona, onunla öğrendim araba kullanmayı. Sonra gittim Balıkesire imtihan oldum, ağır vasıta ehliyeti aldım. O zamandan beri, hep şoförlükle ekmek kazandık." Babası gibi o da Sabuncugillerin yanında çalışmaya başlar. "Ben Sabuncugilde çalışırken, saat beşten sonra paydos ediyorduk, gidiyorduk tekneye, Patriçia denilen bir yer var, oraya gidiyorduk önüne, hemen sepetimizi doldurup mercan balığı yiyorduk ama şimdi nerede efendim, yok, canlı mahluk kalmadı denizde. Dinamitler, trollar, gırgırlar, mahvettiler. Yok efendim bizim Türk milletinde, milliyetçilik yok. Bu denizleri nasıl zeytinlerin arasında çift sürüyorlar traktörlerlen, öyle sürdüler denizin dibini, kimse ilgilenmedi. Şimdi balık mı kaldı artık, bütün balık yuvalarını mahvettiler...O zamanlar İstanbulla, Ayvalıkın hiçbir farkı yoktu. Herkes plaja giderdi yani. İstanbulla çok alakamız vardı. Yani bütün burada zenginlerin işyerleri hep orada şeyleri vardı. Haftada iki vapur gelirdi." Ayvalık 30 bin hane Gençlik yıllarında fabrikada kazandığı ile evin geçimine katkıda bulunan Remzi İksir 35-40 yaşına kadar evlenmeyi düşünmez. "Ben kendimi övecek değilim veya şöyle, benim eş, arkadaşım, dostum çoktur. Onun için de ben Sabuncugillerde çalıştım, 20-21 sene çalıştım. Şoförlük yaptım. Efendim her akşam kahveye geldim mi, benim masam büyük olur kahvede. Eş, dost, arkadaş toplanırdı. İyiydi, bir yabancı yanımıza düştü, Burhaniyenin Şahinler köyünden. Burda Ertemlerin fabrikasında ateşçilik yapıyormuş, geldi, tabii gelen beni soruyor, Remzi geldi mi, gelmedi. Bu adam da demiş, yahu, bu ne biçim adam, kim bu Remzi diye. Neyse, geldiler, toplandık, başladık muhabbete. Benim masam çok zevkli olur, içki masam da iyi olur. Hoştan beşten sonra, ben dedim Nerelisiniz? Şahinler Köyündenim ben dedi. Ondan sonra bu adam, her akşam başladı gelmeye bizim yanımıza, işler bitti, fabrikalar kapandı, gitti köyüne. Yazın ortasında geldi, bana dedi ki Ben senin için söz verdim. Ne sözü verdin? E, benim akrabam var, işte şöyle böyle. Yahu dedim, ben kendime hanım mı istedim, neden yaptın bunu. Ama çok da kızdım yani, sonra tabii hani insanlar öyle derler, züğürt adam bonkör olur, bekar adam hanımı çabuk boşar... Tabii ben de öyle, Yahu dedim, bakarım beğenmedim, çakarım bir tekme, gider. Neyse ben dedim, Bakmadan almam. Geldiler buraya, Ayvalıka köyden, tabii köylü kıyafeti, dedim Hadi bakalım, olsun bakalım. Evlendik. İşte aşağı yukarı 35 senedir geçiniyoruz. Eşim 34 yaşında, evlendim, şimdi 64 yaşındadır. Allah rahmet eylesin, dedemin durumu iyiydi, bize bir ev aldı, Sakarya Mahallesinden... Valla eşim bana milli piyangodan çıktı." Eşim piyangodan çıktı Doğup büyüdüğü, yıllarını geçirdiği Ayvalıkta yaşıyor halen Remzi İksir. "Şimdi yalnız çok kalabalık Ayvalık. Bana sorarsanız 77-78 yaşındayım, Ayvalıkın huzuru bozuldu bu yabancılarla. Yok, bir defa Ayvalıkın fakir insanına hayat yok, her şey pahalı, Ayvalık dünyanın, hadi dünyayı bırak da, Türkiyenin en pahalı şehri. Tabi, işsizlik var Ayvalıkta, büyük işsizlik var." Yaşamını büyük keyifle anlatan Remzi İksir sözlü tarih görüşmesini gerçekleştiren Aynur İlyasoğlunun "Anladım ki, sizin yaşam felsefenizde hırsa çok yer yok. Peki nelere yer var?" sorusuna büyük bir içtenlikle yanıt veriyor: "Yaşamaya, keyfe ve sağlığa yer var. Valla Allaha şükür, çok iyiyim. Yaşıma göre çok iyiyim. Çalışkan insandım, sonra her şeyden anlardım, elektrik işinden, su tesisatından, motordan, denizcilikten anlarım."n "Yaşıma göre çok iyiyim" "Şimdi Sabuncugiller, hep babaları rahmetli oldu, Sabuncugiller Midilliden Ayvalıka geldikleri zaman, zeytinyağı ve sabun işi yaparlardı. Sabun kalıpları var ya, sabun kalıpları, o zaman, benim babam rahmetli anlatırdı, şu fincanlar var ya, kahve fincanları, sabunu onun içine dökerlermiş. Ama sonra tabii işleri gelişti, efendime söyleyeyim, büyük sergiler oldu. Sabunu dökerler evvela, kurur, üstündeki kaymağını tıraş ederler, düzeltirler, ondan sonra bıçakçı denilen adam, o da büyük bir marifettir yani, aşağı yukarı 10 metre, 15 metre, 20 metre, böyle geri geri gidiyor, bıçağın arkasından basıyor, o çizginin üstünden bir yere kaçmadan kesiyordu sabunları. Kolay bir iş değil. Ha, ondan sonra tabii, bir de damga vuruyorlardı o zaman tokmaklarla, 8-10 kişi, her o karenin ortasına Sabuncugil veya Cömertler gibi sabun işi yapanların markasını vuruyorlardı. Sabunculukta otomatik oldu her şey şimdi. Benim babam da Sabuncugillerde çalıştı. Ben de burada çalıştım yıllarca." Sabuncugiller "Benim babam bu işten çok iyi anlayan bir adamdı. Devam etti, Zeytin ağacına sen bakarsan, o da sana bakar" derdi. Bakmazsan, ne kendisine bakabilir, ama yani iyi bir laf, "ne kendisine bakar, ne de sana bakar. Şimdi zeytin ağacı, burada Rumlardan kalma... 200, 250, 300, senelik ağaçlar vardır. 300 kiloya kadar zeytin indirilirdi o ağaçlardan, tabii büyük ve yıllanmış ağaçlardı. Sonra zeytin ağacının bir özelliği vardır, yaşlanmış dallarını çıkarıp kestin mi, o yeniden patlar, yeniden gençleşir. Zeytin ağacı kendini yeniler... Şimdi zeytin ağacı 24 ayda bir mahsul veren bir ağaç." Kasım ayında hasat edilen zeytinlikler, yıllardır mevsimlik işçilere toplatılır: "Zeytin ağacı mahsul zamanı geldi mi, Balıkesirden tayfa getiriyoruz, topluyoruz, silkiyoruz, topluyoruz, arabalarlan fabrikaya götürüyoruz. Önce diplere, altına düşenler toplanıyor. Sonra sırıkla indiriyoruz onu ki bu iyi bir şey değil, iyi bir şey değil. Ağaçlar kırılıyor tabii yöntemle. Ama bizimkiler tabii böyle gördüler Midilli Adasından, öyle gidiyorlar. Şimdi mesela makineler çıktı, çok güzel bir şey yani, ağaç hiçbir yaprağını dökmeden zeytini alıyolar." Mevsimlik işçilerle toplanan zeytinler daha sonra fabrikaya teslim edilir. "Şimdi tabii zeytinyağı fabrikasına gitti mi, zeytinyağını çıkarıyor fabrikatör, senin evinde yerin varsa, çıkan yağı evine alıyorsun, tahliyesini ödüyorsun. Ama yoksa yerin, fabrika sahibinin deposu var, koyuyorsun deposuna, orada muhafaza ediyor, satacağın zaman gidiyor satıyorsun, paranı alıyosun." Üretilen yağ "Lanca"larda saklanır: "Lancalar vardır, birer tonluk, 500er kiloluk lancalar var. Saçtan yapılıyordu eskiden. Fakat onları şimdi yeniden yapıyorlar, o paslanmaz çelik metallerden. Bir de plastikten yapılanlar vardır. Çocukluğumuzda, küçük küpler vardı, Rumlardan kalma küpler vardı, onlara koyuyorduk yağı." Fabrikaya gelen zeytinler önceleri buharlı, daha sonra elektrikle çalışan makinelerde ezilir ve yağı çıkarılır. Zeytinlerin preslenmesinden ve sıcak su verilerek tekrar ve tekrar sıkılmasından elde edilen ilk ürün zeytinyağıdır. Daha sonra geride kalan hamurumsu atık da yeni ürünlere dönüşür: "Pirina tabir ettiğimiz, zeytinin kabuğu, içi ve çekirdeği vardır. Presten çıktıktan sonra kuru bir hal alıyor yani, yağı sıkıldıktan sonra. Pirinayı alıyorlar, kazanlara dolduruyorlardı. Onunla da sabun yapılıyordu. O eski fabrikalar iş yapamıyor artık. Bugün yeni sistemler çok güzel efendim." "Zeytin ağacı" Gelecek hafta: Ankara görüşmelerinden Seniye Koraltan anlatıyor... TARİH VAKFI Faks : 0212 227 37 32 e-posta: tbct@tarihvakfi.org.tr Tarih Vakfı sözlü tarih arşivi oluşturmak için tanıklıklarınızı kaydediyor. 70 yaş üzeri 1000 kaynak kişiye ulaşmayı hedefliyor. Ünlülerle değil, içimizden birileriyle... Sizin önereceğiniz kişilerle, dedelerimiz, ninelerimizle... Köylerde, kasabalarda, fabrikalarda geçen hayatlar... Hasatlar, vardiyalar, düğünler, seçimler, yemekler, camiler, kadın matineleri... Tarihe Bin Canlı Tanık Projesi, sözlü tarih görüşmeleri ile, günlük yaşamın, toplumsal geçmişin belleklerde kalmış ayrıntılarını içeren yaşam öykülerini kaydetmeyi hedefliyor. Bugüne kadar projeye destek olan Türk Tabipler Birliğine, İnşaat Mühendisleri Odasına ve Kayseri Ticaret Odasına maddi desteklerinden dolayı teşekkür ederiz. Siz de projeye destek olun, tarihe katkı da bulunun: Telefon: 0212 327 86 58 Danışmanlar: Doç. Dr. Aynur İlyasoğlu-Doç. Dr. Esra Danacıoğlu Proje koordinatörü: Gülay Kayacan Görüşmeyi yapan: Hakan Koçak Deşifre ve redaksiyon: Sevil Üzrek Görüntü kaydı: Tamer Üstel Yayına hazırlayan: Tuba Çameli Projeye katkılarınızı bekliyoruz: Faks: (0212) 227 37 32 e-posta: mailto:tbct@tarihvakfi.org.tr www.tarihvakfi.org.tr Telefon: (0212) 327 86 58