Pazar Yukarıdakilerle aşağıdakilerin uyum sancısı

Yukarıdakilerle aşağıdakilerin uyum sancısı

12.07.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Bir yokuş düşünün ki yukarıda entelektüel kesim sanat ve eğlenceye doysun, aşağıda “toplumsal hassasiyet” kisvesi altında racon kesilsin, adam dövülsün... Evet, her duvarında yazıldığı gibi “Burası Tophane...” Birbirinden farklı iki kültürün sığışmaya çalıştığı Kumbaracı Yokuşu...

Yukarıdakilerle aşağıdakilerin uyum sancısı

Bu aslında tipik bir “Yukarıdakiler Aşağıdakiler” hikayesi. Beyoğlu’na bağlı iki semt Galata ve Tophane. Yukarıda kalan Galata bugüne kadar hep sanata, eğlenceye ve turistlere ev sahipliği yapmış. Aşağıda yer alan Tophane’de ise bambaşka bir hayat ve o hayattan gelip geçen bazı kabadayılar var olmuş. Bugün birçok sanat galerisi ve gece kulübüyle her çeşit insana rastlayabileceğiniz Galata ve İstiklal Caddesi’nde 50 yıl önce de pavyonlar işletilirmiş. Gerek yukarıda gerek aşağıda uzun yıllardır kültür hiç değişmemiş, ta ki yukarıdakiler kentsel dönüşüm adı altında bir bir aşağıya kaymaya başlayana kadar. Sonrası malum, taşlanan galeri camları, dövülen insanlar, Cihangir’de birden ortaya çıkan eli palalı adamlar. “Kimlerdensiniz?” sorusunun karşılığı ise hep aynı: “Biz Tophane çocuğuyuz.” Kimdir Tophane çocukları, Beyoğlu’nda çıkan her olayda onlar mı var, yoksa birkaç kişinin yaptıkları mahalleliye mi mal ediliyor? Ya da Tophane duvarlarında da yazdığı gibi her sokağında bir mevzu mu var?

Haberin Devamı

Tophaneli gençler konuşmak istemedi

Bir süre önce Boğazkesen’deki bir Çin lokantasının camı çerçevesi de inince “Asılnda neler oluyor?” dedik ve 45 yıldır Boğazkesen’de hizmet veren Köfteci Hisko’nun sahipleri Ahmet ve Mesut kardeşler, Kumbaracı Yokuşu’ndaki tornacı İsmail abi ve berber Nizam amcaya kadar birçok esnafla konuştuk...

Dönemin kabadayılarını, mahalle kültürünü ve mahalleli arasındaki dayanışmayı anlattılar en çok. Bir de eli palalı, herkesi döven adamları! Son olarak da mahallenin delikanlıları yani teknoloji çağının gençleriyle konuşmak istedim ama onlar buna sıcak bakmadı. Durum aslında başta söylediğim gibi bir yukardakiler aşağıdakiler hikayesi. Birbiriyle hiç ama hiç alakası olmayan iki ayrı kültür insanlarının uyum sancısı...

Haberin Devamı

“Aslında Çin lokantasına Tophaneliler saldırmadı”

Tophane’yi turlamaya sahilden başladım ve Boğazkesen Caddesi’nde camları kırılan Çin lokantasını açık görünce şaşırdım. Sahibi daha önce kapatıp gideceklerini söylemişti. Kapıdan uzanıp “Burada olmanıza sevindim” dedim. “Gitmiyoruz, yola devam” dedi. Belli ki sorun her neyse çözülmüştü. Yolun devamında 45 yıldır Boğazkesen’in köşesinde yer alan Hisko Köfte’nin sahipleri iki kardeş, Ahmet ve Mesut Süzgün’le sohbet ettim. “Birkaç kendini bilmezin işi oldu o. Yoksa sahibi bizim tanıdığımız insandır. Bir yığın borç harçla işyeri açtı. Burada uyuşturucu müptelası olan iki serseri, kafası güzel olunca, gitmiş camını çerçevesini indirmiş. Tophane yerlisiyle ya da esnafıyla ilgisi yok” diyorlar.

55 yaşındaki Mesut Süzgün çocukluğundan beri Tophane’de. Kentsel dönüşümle birlikte değişen dükkanlardan ve gelen turistlerden şikayetçi değil. “Sanat galerileri geldi, insan kalitesi değişti, hosteller arttı, turist çoğaldı. Lokantacılar için bu iyi tabii, diğer esnaf için bir şey diyemeyeceğim. Artık Tophane çok medeni bir semt. Eski çizgisinden uzak. Eskiden Tophane dendiği zaman ağır abilerle kabadayılar akla gelirdi. Burası kabuk değiştirince o durum da bitti gitti. Eskiden ‘mahallenin kızına kimse bakamaz’ raconu vardı, artık kalmadı. İnsanların mezhebi genişledi. Ben kaldıramıyorum ama devir değişti yapacak bir şey yok” diyor.

Haberin Devamı

“Eskisi gibi değil, semtte kutuplaşma başladı”

Aslında Boğazkesen, Tophane’nin kentsel ve kültürel dönüşüme en iyi ayak uydurmuş caddesi. Öyle ki bu durum yürürken bile hissediliyor.

Ahmet Süzgün de biraz bundan şikayetçi aslında: “Eski ramazanlar böyle yaşanmazdı Tophane’de. O şenlikli mahalle toplanmaları yüzde 80 oranında azaldı. Eskiden aileler her akşam birbirine misafir olurdu. Komşuluk ilişkileri çok sağlamdı. Biz Tophane’de çok eski olmamıza rağmen şimdi eve giderken yabancı bir sürü insan görüyoruz. Kimse kimseyi tanımaz oldu. Eskiden burada Yahudiler, Rumlar, Araplar, Kürtler ve Lazlar bir arada yaşardı. Siirt’in Araplarıyla Bitlis’in Kürtleri çok iyi anlaşırdı. Artık semt içinde kutuplaşmalar başladı.”

Mehmet Süzgün ise semte gelen turistler hakkında kardeşi kadar umut verici konuşmuyor. Çünkü geceleri Taksim’den aşağıya sarhoş bir şekilde yürüyerek indiklerini söylediği turistlerin orada yaşayanlara hiç saygısı olmadığını anlatıyor; “Sözde Avrupalılar. Medeniyetle ilgileri yok. Tophane’nin yerlisi onlardan daha medeni.”

Haberin Devamı

Her sokağında bir mevzu

Boğazkesen Caddesi’nden ayrılarak Kumbaracı Yokuşu’na geçiyoruz... Çok uzun olan bu yokuşta Kumbaracı 50 tiyatrosuna kadar kendinizi hâlâ İstiklal Caddesi’nde gibi hissediyorsunuz. Oysa yaklaşık 50 metre sonra başlayan değişim tam bir kültür şoku yaşama sebebi. Zaten burası Tophane’nin başladığı yer. Hemen hemen her duvarda “Burası Tophane”, “Tophane Gençlik”, “Her sokağında bir mevzu” gibi yazılarla karşılaşıyorsunuz.

25 yıl burada marketçilik yaptıktan sonra dükkanını kapatan, 45 yıldır semt sakini olan Emin Yüce’ye soruyorum duvar yazılarını. “Bunlar gençlerin işi, kötü bir maksatları yok, kötüye yormamak lazım” diyor.

“Bu semtte sürekli mevzu var ama gençler haklı” diyorum, uzun uzun anlatıyor Emin Yüce kavgaların neden çıktığını ve insanların kabul edemedikleri şeyleri...

Sürekli söylediği şey tahrik edildiklerine yönelik oluyor: “Ben 1976’da geldim buraya, 16 yaşındaydım. Hiç öyle terörize edilecek bir olay yok. Sadece bir ara açılış oldu, kapıda içki içildi. Oradan geçen bir kapalı kadına laf atmışlar. Kimsenin hakkı yok ki birbirinin tarzına karışmaya. Sen orada içki içiyorsun, biz bir şey diyor muyuz? Aslında yasak, eline bira alıp orada içemezsin, kapalı yerde içersin. Çoluk çocuğumuz var, onlar soruyor, ‘Ne yapıyorlar?’ diye. Hadi ona da göz yumduk. Bari sen sataşma sağa sola, bari sen rahatsız etme. O yüzden kavga çıkmıştı. Yoksa kimseye ‘Ne yapıyorsun, ne içiyorsun’... Tamam bazen söyleniyor, niyetliyim, doğru konuşayım şimdi. Geçen burada oldu, dışarıda içki içiyorlardı, ‘İçeride için, niye dışarı çıkıyorsunuz?’ dediler. İçeride iç, o seninle Allah’ın arasında ama bari biraz içmeyenlere, çoluk çocuğa saygılı olun.”

Haberin Devamı

“Çok dekolte giyiyordu, haddinden fazla...”

“Bu Tophane’de kimse içki içmez mi peki, herkes mi tutucu?” diye soruyorum Emin Yüce’ye. “Olur mu canım, buranın kahvesinde içki içenler içmeyenlerle bütün gün kağıt oynar. Tabii ki var içki içen de. Biz sokaklarda olmasına karşıyız” diye cevap veriyor. Bütün mesele içki mi gerçekten, başka hiçbir şeye kızmıyorlar mı diye merak ediyorum. O esnada Yüce, “İsterseniz gidip bu kafelerin sahipleriyle konuşun. Başka bir şey olmuyor” diyor ve anlatıyor: “Buralarda bir sürü yeni yer açıldı. Bir sürü kafe açıldı. Rahatsız eden var mı sorun onlara. Belki sadece birileri ters ters bakıyordur. Sadece bir kere olay oldu ama o da olay falan değil. Bir kadın açtı burayı. Çok dekolte giyiyordu ama haddinden fazla. Şimdi biz burada sokakta oturuyoruz. Bir sürü genç var. Arkadaş dışarıda oturuyorsun, sanki plajdasın. Olmaz ki öyle. En son gençlerden biri ‘Ya olmuyor böyle, çoluk çocuk var bu mahallede’ dedi.”

“Tophane’de birçok yabancı yaşıyor”

Tahta tornacısı İsmail abiye göre ise durum farklı. O kimsenin ne dekoltesinden ne de içkisinden rahatsız oluyor. Tophane halkının hassasiyetini şöyle anlatıyor: “Buraya gelen kardeşlerimizin birçoğu kadın. Dükkan sahiplerinin yüzde 90’ı kadın. Benimle işleri oluyor. Karşılıklı iyi geçiniyoruz, benim hiçbir problemim yok. Sokakta içki içince burada bazı insanlar rahatsız oluyor. Galata Kulesi’nin orada da içiliyor ama orası kaldırıyor. Oradaki insanlar daha rahat. Oturanların çoğu entel dediğimiz kesimden insanlar. Buradaki gibi aileler kalmadı orada. Gerçi burada da azaldı. Tophane’de binalara bakıyorum, birçok yabancı yaşıyor.”

Mahallenin kültürüne ters olan şeylere sıcak bakılmadığını, çoluk çocuğun olduğu yerlerde taşkınlık sevmediklerini anlatan Yüce’ye Gezi olaylarını soruyorum: “Diğer tüm olaylarda siz haklıydınız, peki. Dekolte giydiler, içki içtiler, hatta laf atarak sizi tahrik ettiler. Ya Gezi olayları? Polisten kaçan insanları aşağıda kıstırıp öldüresiye dövdüler.” Bunun için de bir savunması var: “Milleti bıktırdılar. Esnaf arkadaşlarımız dükkan açamıyordu, yalvarıyorlardı artık. Taksim Meydanı’ndaki dönerciler arkadaşımız. Kan ağlıyorlardı, kiralarını veremiyorlar. İstiklal Caddesi’nde mağazaların camları aşağı indi. Biz burada seyrediyoruz, görüyoruz, duyuyoruz. Eğer kısa sürseydi belki biz de desteklerdik. Ben diyelim ki Ak Parti’ye oy veriyorum ama her şeyini desteklemiyorum ki. Ben bir taraftarım ama fanatik değilim. Bazı şeylere kör değilim. Gezi olaylarında, devlet adam topladı halkın üstüne saldı deniyor. Hiç alakası yok. Gezicilerin sağa sola sataşmaları ve bu olayın çok uzun sürmesi milleti kışkırttı. İsyan ettirdi. İyi ki daha uzun sürmedi, daha büyük ve kötü olaylar yaşanacaktı.”

“Eski kabadayılardan yaşayan bir tek Arap Nasri kaldı”

Ahmet Süzgün(45 yıllık lokanta Hisko’nun sahibi)

“Eskİden Tophane’nin kabadayılarla anılan bir semt adı vardı. Mahalle kabuk değiştirmeye başlayınca
o işlerle uğraşan da kalmadı. Eski kabadayılardan yaşayan bir Arap Nasri var! O yaşayan bir efsanedir. Bir telefonuyla başbakana ulaşırdı. Şimdi 90 yaşının üzerinde. Arap Nasri kimsenin canına kıymamış tek kabadayıdır. Artık semtte sadece sözü geçen abiler kaldı. Onlar da tarafları barıştırmaya çalışırlar.”

“Eşcinseller bizi tahrik ediyor”

Emİn Yüce(45 yıllık semt sakini)

“Geçengün eşcinseller yürüyüşü vardı, sokakta oturuyordum ben. Üç tane genç kız, bir tane uzun boylu, sırt çantalı, saçları dağınık erkeği yukarıda dövdüler. Burnunu da kırmışlar, biraz üzüldüm ona. Onlara göre elinde su ve dondurma olduğu için dövdüler. Yukarıda dövenler ise ‘Bizi tahrik ettiler’ diyor. Orada olan gençlere sataşmışlar, ‘İbne de olabiliriz, size ne? Ne bakıyorsunuz hiç mi ibne görmediniz?’ demişler. Boğazkesen Caddesi’nde pankarta yazmış ‘Ben ibneyim’ diye, millete gösteriyor.
E, tamam da niye gösteriyorsun, sen neysen nesin tamam, niye tahrik ediyorsun, neden kaşınıyorsun! Eşcinseller bizi resmen tahrik ediyor.”

Tophane’de ne istenmiyor?

Tophane’de kime “Semtte ne istemiyorsunuz?” diye sorsam aldığım cevap hep aynı oldu. Burada göz yumulmayan tek şey uyuşturucu. Zaten semt sokaklarının hepsinde “Uyuşturucuya hayır. Gençlerimize sahip çıkalım” yazılı afişler asılı. Mahallede bir şekilde uyuşturucuya başlamış genç varsa, abiler mutlaka araya giriyor ve güzellikle bırakmasını sağlıyor. Satıcılara uygulanan muamele ise tamamen farklı. Esnafın anlattığına göre bir süre önce yakaladıkları bir satıcıyı mahallenin ortasında öldüresiye dövmüşler. Sokaklarda sürükledikten sonra da çöp konteynırına atmışlar.

“Fotoğraf makinesiyle o sokaktan geçme abla”

Yaşları 50 ile 80 arasında değişen Tophane esnafıyla konuştuktan sonra yeni jenerasyonun da görüşlerini öğrenmek istedik. Aklımdan geçen, gençlerin daha açık görüşlü olacağı yönündeydi. Öyle ki esnaf onları okuyan, vizyon sahibi gençler olarak anlatmıştı. Mutlaka istisnalar vardır ama kaideleri bozmuyor. Cezaevinden yeni çıkmış, elinde makas sallayarak gezeni de mevcut, atölye ya da galerileri açık açık tehdit edeni de.

Üstelik görüşleri çok net: “Burası Tophane, herkes akıllı olacak.” Sokakta “Tayyip’in askerleriyiz” diye bağırıyor, mahalleden içki içerek geçen kişilere neler yaptıklarını açıkça anlatıyorlar. “Neden yapıyorsunuz?” dediğimde ise “Abla biz delikanlıyız, kanımız kaynıyor. Bize ters gelen şeyler olunca tutamıyoruz kendimizi. Sen de mesela o sokaktan fotoğraf makinesiyle geçme abla” cevabını alıyorum.

“Buradan birayla geçerse ben de döverim”

Nİzam Erkoyuncu-50 yıllık berber

“Ben 15 yaşındayken bu berber dükkanını bir Yahudiden satın aldım. Kalfasıydım onun. Sonra onlar İsrail’e döndü. Ben 50 yıldır buradayım. Beyoğlu Belediye Başkanı Misbah Demircan hâlâ gelip bende sakal tıraşı olur. Her şey çok değişti semtte. Burada sürekli kavga çıkıyor. Yukarıdan gelen insanlar bizi tahrik ediyor. Ellerinde birayla, içkiyle dolaşıyorlar. Burada yaşayan aileler, sokakta çocuklar var. Buradan öyle geçerse ben de döverim.”

“Bize mesleği gayrimüslimler öğretti”

İsmail Hız(55 yıllık tornacı)

“1970 senesine kadar burada gayrimüslimler ağırlıklıydı. Onlardan hiçbir zararımız olmadı. Faydaları oldu bize. Güzel komşuluklar yaptık. 50’li yıllarda Anadolu’dan göç vardı İstanbul’a. Burada Rum ustaların, Ermeni, Yahudi ustaların yanında yetişti herkes. Meslek öğrendiler, hatta belki biraz ileri gideceğim, medeniyet öğrendiler. Mobilya işini, marangozluğu tamamen Rum, Ermeni ustalardan öğrendiler. Ticareti Yahudilerden öğrendiler. Yani bize meslek öğrettiler, kültür öğrettiler, güzel şeyler öğrettiler. 70 senesindeki son Kıbrıs olaylarından sonra birçoğunun huzuru bozuldu, gittiler.”

Çİn lokantasında ne olmuştu?

Tophane’de altı ay önce açılan Happy China isimli Çin lokantası, Çin’in Doğu Türkistan Türklerine yönelik baskılarını protesto eden bir grubun saldırısına uğramıştı. “Burada Çin lokantası istemiyoruz. Defolup gidin” diye bağıran beş-altı kişilik grup işyerinin camlarını kırmıştı.

Galeri ve atölye sahipleri ne diyor?

“İnanmayın siz onlara dükkanlarında levye var”

Camları indirilen, ters bakışlara maruz kalan, hatta zaman zaman tartaklanan dükkan sahipleri ise Tophane esnafından farklı konuşuyor. Dükkan sahiplerinin çoğu kadın. Bu aslında orada iş yapabilmek adına bir nebze de olsa daha iyi. Çünkü kadınlara erkeklere davrandıkları kadar sert davranmıyorlar. Yanınızda bir erkek varsa kendilerine muhatap gördüklerinden olaylar iyice büyebiliyor. Konuştuğum bazı dükkan sahipleri, “Siz onların anlayışlılarmış gibi konuştuğuna bakmayın. İnanmayın siz onlara, hepsinin dükkanında levye var. Buranın o kadar adını çıkardılar ki artık müşteri gelmez oldu. İki aydır boş boş oturuyoruz. Burada bir olay çıktığında hemen polisi arıyoruz ama polis bu sokağa hiçbir zaman gelmiyor” diyor.

İşte dükkan sahiplerinin yorumları:

-Mahalleden olmayanı sevmiyorlar.

-Bir tartışma çıktığı zaman bütün semt toplanıp üstünüze gelebiliyor.

-Buranın esnafı, aslında buranın yerlisi.Onlarla ortak bir noktada buluşabiliyoruz ancak gençlerine laf anlatmak mümkün değil. Sürekli tehditler savuruyorlar.

-Bir olay çıktığında biz araya giremiyoruz, sadece yukarıdan gelenlere “Aşağıya inmeyin, Serdar-ı Ekrem Caddesi’nden kaçın” diyoruz.

-Semtte sözü geçen abileri var, onlar araya girerse olay yatışıyor.

-Kavganın olmadığı günlerde dükkanın önünden geçerken ters ters bakıyorlar.

-Apartmanlarda oturanlar camdan aşağıya masa örtüsü silkeliyor.

Tophane’de geçirdiğimiz iki günü her daim doğruları anlatmaktan çekinmeyen ve mahalleye yeni gelen ablalarıyla çok mutlu olan çocuklarla konuşarak sonlandırıyoruz; “Yeni gelen ablalar çok tatlı, beraber oyun oynuyoruz. Bir de burdan araba geçmese...”