Pazar “Zamanlama manidar değil, böyle bir program hep aklımdaydı”

“Zamanlama manidar değil, böyle bir program hep aklımdaydı”

02.03.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Nazlı Ilıcak yeni bir televizyon programına başlıyor: “Pazar Gezmesi”. Siyaset yazıları ve programlarıyla tanıdığımız Ilıcak, bu programda ünlülerin evine konuk olacak. Ilıcak: “Siyasetten hakikaten sıkıldım ama zamanlama manidar değil, böyle bir program hep arzu ettiğim bir şeydi. Çünkü ben magazine meraklıyım”

“Zamanlama manidar değil, böyle bir program hep aklımdaydı”

Yaklaşık bir yıl önce 28 Şubat üzerine yazdığı kitabı konuşmak üzere çalmıştım Nazlı Ilıcak’ın kapısını. O döneme ve gündeme dair önemli açıklamalar yapmıştı. Aradan geçen zamanda, o gün aklımıza bile gelmeyecek pek çok şey oldu. Bu kez Nazlı Hanım’ın içinden pek siyaset konuşmak gelmiyor. CNNTÜRK’teki tartışma programı “Dört Bir Taraf”ta Nagehan Alçı’yla girdikleri polemikle ilgili bir şey söylemiyor, gündemi altüst eden tape’lerden de mini bir -off the record- sohbet dışında hiç söz etmiyoruz. Ben de pek ısrar etmiyorum çünkü zaten siyasete çok uzak bir konuyu konuşmak üzere buluştuk. Ilıcak yeni bir televizyon programına başlıyor: “Pazar Gezmesi”. Kanal D’de, pazarları 12.30’da yayınlanacak bu programda ünlülerin evlerine konuk olacak. Ben de karşısına, onun ev halini sormak üzere geçiyorum. Bu programın tanıtım metinlerinde dendiği gibi “gündeme eğlenceli bir mola” vermiş oluyoruz.

Haberin Devamı

Siyaset konuşmaktan sıkıldığınız için mi böyle bir program hazırladınız?

Siyasetten hakikaten sıkıldım.
Özellikle bu gündemden... Ama öteden beri böyle bir magazin programı yapmayı arzu ediyordum. Çünkü magazine meraklıyım. Magazin dünyasından dostlarım var. O yüzden daha önce yaptığım siyaset programlarına da biraz magazin karıştırıyordum.

Başlı başına bir magazin programı yapma fikri ne zamandır var? Zamanlama manidar mı yani?

Zamanlama manidar değil. Başlı başına böyle bir program yapma fikri de yazdan beri aklımdaydı.

İnsanların sizinle ilgili algılarında bir değişiklik olduğunu düşünüyor musunuz? Twitter kullanan, estetik ameliyatını anlatan, müzisyen geliniyle, torunuyla fotoğraflar paylaşan daha samimi bir Nazlı Ilıcak var sanki bir süredir... Bu program da bu algı değişikliğinin bir parçası olacak galiba...

Her zaman insanların bana karşı lehte ve aleyhte bakışları olmuştur. Bu bakışı da genelde benim siyasi fikirlerim belirler. Ama sokakta genelde sempatiyle yaklaşıyor; mutlaka “Nasılsınız Nazlı Hanım?” diyorlar. Çok kutuplaşma olan dönemlerde farklı tavırlar olabiliyor.
Şu anda da bir kutuplaşma döneminden geçiyoruz. Ben askeri vesayet yıkılsın yönünde bir tavır almıştım. Orada kendilerini mağdur hissedenler bana sempatiyle bakmadılar. Ama çok ciddi bir antipatiyle de karşılaşmadım. Tayyip Erdoğan’a kızanlar ben Tayyip Erdoğan’ı destekliyorum diye kızıyorlardı. Hepsi bu.

Haberin Devamı

Şimdi durum ne?

Şimdi daha farklı bir gündem var. Twitter da olanı yansıtıyor. Peşin hükümle bakmayanlar, orada daha gündelik hayatın içinde bir Nazlı Ilıcak’ı tanımış olabilirler. Bu program da bu imaja bir katkı sağlayabilir. Beni daha olduğum gibi gösterebilir. Tabii Twitter’da da çok ciddi siyasi tartışmalar olabiliyor. Bazen birkaç tweet’le kanaatimi belli ediyorum ama çok fazla siyasete girmiyorum artık. Genelde Instagram’dan fotoğraf paylaşıyorum, torunlarla falan... Orası daha sakin, daha bir terbiyeli bir ortam...

“Estetik röportajına hanımlar çok büyük ilgi göstermişti”

Twitter’ın ilk hallerine benziyor biraz...

Evet, Twitter’da artık çok nezaketsiz tepkiler olabiliyor. Ama mecbursunuz. Orada da nabız tutuyorsunuz; insanların neye kızdığına, neyi sevdiğine bakıyorsunuz. O yüzden ben hâlâ
çok faydalı görüyorum.

Haberin Devamı

Nasıl tepkiler gelecek sizce bu programa?

Göreceğiz. Ben estetik ameliyat geçirdikten sonra bir röportaj vermiştim; hanımlar ona çok ilgi göstermişti. Onun gibi olabilir. Birçok kişi estetik yaptırdığını gizliyor. Ne gerek var? Neticede makyaj yapmak gibi bir şey bu. Kötü bir şeyse zaten yapmam, kötü bir şey değilse neden gizleyeyim? Okura, izleyiciye öyle bir samimiyetle yaklaşmak güzel. Burada da hakikaten öyle doğal bir durum var.

Zor muymuş böyle bir program hazırlamak?

Biraz yorucu buldum. Daha kolay olacak sanıyordum açıkçası. İnsanlar hemen razı olacaklar, gidip çekeceğiz sanıyordum. Öyle olmuyor. Sanatçıların telefon numaralarına ulaşmak bile bir mesele... Menajerine ulaşacaksın, derdini anlatacaksın... Esas mesele menajeri aşabilmekmiş... Oralarda “Yahu Nazlı,
ne zor bir işe girmişsin” diyorum.
Ama ekip çok yardımcı oluyor. Çok uyumlu çalışıyoruz. Ben de hiç kaprisli değilim. Talimatlara uyuyorum. Zaten bu benim tecrübeli olduğum bir saha değil.
Kanal D İç Yapımlar ekibi çok başarılı. Dizi de çekiyor zaten.

“Babaanne lafı bana biraz itici geliyor”

Dizide de görecek miyiz sizi yoksa?

Yok aman, hiç öyle bir kabiliyetim yok! Olsa olsa nene rolü olur zaten herhalde... Bu nene lafından da hiç hoşlanmıyorum. Torunum bana “Nazlı” diye hitap etsin istiyorum. Babaanne lafı bana biraz itici geliyor. Annesine “Meyra” diyor, anne dedirtemiyorlar bir türlü. Ben de o “Meyra” dedikçe arkasından kendimi gösterip “Naz-lı, Nazlı” diyorum, bana da ismimle hitap etmeye alışsın diye. Mehmet Ali (Ilıcak, oğlu) de arkamdan “Nene” diyor, çocuk da onu öğrendi, “Ne-ne” diye karşılık veriyor. Nene, babaanneden de beter. Babaanne demesine razıyım artık.

Haberin Devamı

Peki bu alanı çok sevip Seda Sayan gibi, Gülben Ergen gibi bir isim olur musunuz?

O zaman tamamen siyaseti bırakmam gerekir. Onu da yapamam. Siyaset esas kimliğim benim. Bütünleşmiş durumdayım onunla. Bu programlar bir çeşni sadece...

Haberin Devamı

“Magazinle kafamı rahatlatıyorum”

Programda şarkı söylüyorsunuz, dans ediyorsunuz... Ya artık siyaset konuşurken ciddiye alınmazsam diye bir endişeniz var mı?

Hayır. Ben zaten bu kadar ciddi görünmek istemiyorum ki... Bilakis magazinle biraz kafamı rahatlatıyorum. İsterlerse geçsinler dalgalarını, mühim değil. Benim bir de böyle bir yönüm var. Ben bunu meslek olarak, gazetecilik olarak yapıyorum. Kendi kendime gittiğim yerlerde şarkı söyleyecek, kanto yapacak halim yok.

Meslektaşlarınız ne diyecek sizce?

Onlar da beğeneceklerdir. Geçen gün Altan Öymen aradı. “Tanıtımları seyrettim, tebrik ederim” dedi. Neden
hiç sanatçıların evlerinde yapılmaz bu programlar diye düşünürmüş. “O kadar arzu ederdim ki acaba ben mi yapsam derdim. Senin yaptığını görünce çok memnun oldum” dedi.

Bu programa siz konuk olsaydınız neler olurdu o bölümde?

Bir kere torunlarımı gösterirdim mutlaka. Hayatımın önemli bir parçası onlar... Yemek yapmayı bilmediğimi itiraf ederdim. Israr ederlerse herhalde bir omlet pişirebilirdim. Arkadaşlarımla briç oynarken bir görüntü verebilirdim. Jimnastik yapıyorum. Öyle bir jimnastik görüntüsü verebilirdim. Kütüphanemi gösterirdim, bahçede dolaşabilirdim...

Program pazarları yayınlanacak. Sizin pazar günleriniz nasıl geçer?

Çocuklarla olurum genelde. Brunch’a gittiğim olur. Sinemaya, tiyatroya giderim arkadaşımlarımla. Twitter’a giriyorum.
O da başlı başına bir mesai oldu. Kimseye yakalanmamaya çalışıyorum, şöyle bir bakıp çıkıyorum.

“İnsanları rahatsız ediyormuşuz gibi hissediyorum, çekiniyorum doğrusu”

Kimler olacak bu programda?

Ajda Pekkan’la başlıyoruz. Hakan Şükür, Seyfi Dursunoğlu, Orhan Gencebay, Emel Sayın, Ali Sabancı...

Mutlaka bu programda ağırlamak istiyorum dediğiniz isimler hangileri?

Sezen Aksu’yu çok arzu ediyorum. Nükhet Duru, Nilüfer... Patronumuzu, Aydın Doğan’ı muhakkak istiyorum. Böyle bir programı herkesle yapmaz ama benimle yapar. Eşi Sema Hanım’la da bir dostluğumuz var zaten, briç oynuyoruz.

Siyasetçiler de olacak mı?

Olacaktı da gündem öyle bir hal aldı ki hiç girmedik siyasi isimlere...

Sular durulunca belki...

Yok, sular durulacak gibi görünmüyor. O yüzden yapamayacağız.

Nasıl geçti ilk çekimler?

Çok samimi geçti. Biraz çekiniyorum doğrusu. İnsanların evlerine gidiyorsunuz. Onları rahatsız ediyormuşuz gibi bir duygu taşıyorum. Önce bir öngörüşme yapıyoruz. Orada “Yapmayalım” derlerse, hemen “Peki” diyecek oluyorum. Bazen kendimi yiyip bitirerek de olsa biraz ısrar ediyorum. Ret cevabı gelirse de kendimce kırılıyorum. Ama belli etmiyorum. Sonra “Bu bir iş Nazlı, ne kırılıyorsun?” diyorum.

“Buyurun gelin ama aman siyaset konuşmayalım” diyen oluyor mu?

Ben daha onlar demeden “Siyasete girmeye niyetim yok” diyorum.

Hakan Şükür’le de mi hiç siyaset konuşmadınız?

Onunla da çok konuşmadık ama en fazla siyaset yine onunla var tabii.

Nereden tanışıyorsunuz?

Eskiden beri tanıyorum. Çoğu zaman müşterek düşünceleri paylaşıyoruz. O
AK Partili olduğunda ben de AK Parti’yi destekliyordum. Ayrıldığında da çizgimiz örtüştü. Onun getirdiği bir sempati de var.

Ajda Pekkan’ı nereden tanıyorsunuz?

Gençlik yıllarından beri tanırım. Onunla da müşterek arkadaşlarımız var. Çok önceden verdiğim davetlere gelirdi.

Tanıtımdan anladığımız kadarıyla Seyfi Dursunoğlu’yla komşusunuz...

Yakın sayılır evlerimiz. O da çok sevdiğim bir dostumdur. Mehmet Ali bir ara gece kulübü açmıştı, orada çalışırdı
biz de her gece izlemeye giderdik.
Daha öncesi de var; Mehmet Ali’nin sünnetine gelmişti.

Orhan Gencebay’la tanışıklığınız nereden?

Kemal hayattayken görüşürdük. Zaten bütün sanatçılarla ilişkim oralardan. Tercüman’ın sahibinin eşiydim. Sanatçılar da gazetelerle ilişki halindeydi. Ben de çok meraklıyım misafir ağırlamaya... O zaman büyük davetler yapardık. Farklı gruplardan farklı insanları bir araya getirirdim. Hülya Avşar’ı da öyle tanıdım. Sahibi olduğumuz Bulvar gazetesinin güzellik müsabakasını kazanmıştı. Çok geldi gitti bize. Kemal’le tavla oynarlardı. Onu da konuk etmeyi istiyorum. Böyle eskiye dayanan çok tanışıklığım var, şimdi onlar iyi bir şeye dönüşmüş oldu.