Editörün Seçtikleri 40 derecede üşüyorlar

40 derecede üşüyorlar

25.08.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

40 derecede üşüyorlar

40 derecede üşüyorlar


ESRA ZEYNEP


       Yaz günü üşüdünüz mü hiç, üşümek ne kelime ılık ılık esen meltemle iliklerinize kadar titrediniz mi? Ben titremesem inanmazdım, insanın yaz günü böyle üşüyebileceğine. İşlenen demirin ısısının 1300 dereceden 1650 dereceye kadar değiştiği yüksek fırınlarda, haddehanede, çelikhanede bir gün geçirmesem... Kendimi dayanaklı sanırdım ama demir çelik işçisiyle omuz omuza geçirilen bir günün sonunda ben insansam, onlar insan üstü varlıklar olmalılar diye düşünmeye başladım. Her birine ayrı hayran oldum. Elime kürek verip bana yol açmayı öğreten Vardiya Şefi Ali Çetinkaya’ya, Ustabaşı İzzet Holin’e ve alevlerin arasında bir an görüp kaybettiğim bütün isimsiz işçilere...
       Onlara sanki bütün farklı sorularımda, hep aynı soruyu sordum: İnsan 30 sene nasıl çıkarır ekmeğini alevden? Cevapları tekdi: “İnsan, işini ancak çok severse." Bu belli, sahibi oldukları KARDEMİR’i evlatları gibi seviyorlar, gözlerinden okuyabiliyorsunuz. Ama aynı gözlerde, dünyanın en zor mesleklerinden birini yapmanın yani ateşin işçisi olmanın anlatılmaz derinliği de var.

       Anlatılamayan
       O gözlerdeki tuhaf, yorgun derinlik nasıl anlatılmazsa, sıcağa ilişkin sözcüklerin de, ekmeğini alevden çıkaran insanların öyküsünü anlatması zor. Daha cümlemi kurarken, sanki buz kesiyor sözcükler. Cehennem desem, cehennemi hiç görmedim, burası yeryüzü cehennemi değilse... Onlar ise bir espriyle geçiştiriyorlar, insanın aklını, yüreğini, bedenini buharlaştıran sıcağı: “Fabrikada, dalında yeşil bir elma bile görsen dokunma, yanarsın!" Demir çelik işçiliğindeki ilk mesaime; yüksek fırında başlıyorum. Adı Fatma! 1960’tan beri 365 gün, 24 saat çalışan Fatma’yı bana tanıştıran işçiler; ‘Hemcinsiniz’ diyorlar. Diyorlar da homur homur... Hemcinsime hiç bir yakınlık duyamıyorum doğrusu. Öyle ürkütücü ki... İçinden çıkmak için sabırsızlanan 1350 derece santigrat sıcaklığındaki sıvı demiri düşününce hele... Fırınlara evlenme çağındaki kızların ya da anne adaylarının adı veriliyor her zaman. Bunun nedeni de böylelikle fırınların doğurgan olacağı inancı. Fabrikada Fatma dışında, Zeynep ve Ülkü adında iki yüksek fırın daha yer alıyor. Fabrikanın bu bölümünde 1. sınıf işçiler çalışıyor. 8. sınıf ise işçilikteki en son kademe. Ateşin çocukları bacaklarının arasından akan lavlara kürekle yol açarken, 1. sınıf işçilikten ikinci, üçüncü, derken beşinci ve sekizinci sınıf işçiliğe geçecekleri günleri düşlüyorlar... Ahmet gibi...

       Çeliğe saygı
       “Biz ateşe alıştık artık, ateş de bize. İnsan gurur duyuyor. Burada üretim aşamasına katkıda bulunduğum çelikten, depreme dayanıklı evler, demiryolları, televizyon anten direkleri ve daha aklınıza yararlı ne geliyorsa; bunların yapıldığını düşündükçe gurur duyuyorum. Babam gibi ben de vardiya şefi olmayı düşlüyorum. İnanmazsınız, içinde çelik olan ne görsem saygıyla bakıyorum. Çünkü onun başlangıç noktasında, yani doğduğu yerde biz işçilerin emeği var."
       Fatma’dan çıkan erimiş çeliğin çevreye yaydığı cehennem sıcağının içinde Vardiya Ustabaşısı Ali Çetinkaya ne kadar da rahat... Gözüm hep üstünde, adımlarımı bastığı yere atıyorum. Çünkü, dengemi kaybedersem 1350 derece santigrat sıcaklığında akan sıvı demire basabilirim. Ateşle suyun birleştiği noktada, birden tüm alanı kaplayan dev bir buhar bulutuyla Ali Ustabaşı’yı gözden kaybediyorum. En iyisi hiç kıpırdamamak ve buharlaşmamak için dua etmek! Buharlaşmamışım, ben kimdim? Gazeteci. Neden buradayım soru soracağım iyi de ‘yanıyorum’dan başka bir sözcük bilmiyorum ki o an: Yanıyorum!
       Soruyorum: “Siz yanmıyor musunuz?" Ustabaşı İzzet Holin, kora eğiliyor ve sigarasını yakıyor. Yüzünde alevin dalgaları... “Yana yana alıştık kızım, biz üşüyoruz daha çok. Simdi çöl sıcakları geldi diyorlar ya gülüyorum ben. Bir de sıcak tatili verdiler, o zaman bizim hiç durmadan tatil yapmamız lazım."
       Şu anda ‘üşüme hissi’ imkansız bir hayal gibi görünüyor bana, ‘Nasıl üşüyorsunuz’ diyorum, merakla. “Biz 40 derece sıcakta kazakla gezeriz. Çünkü vücudumuz alıştı artık bu ısıya. Isıya alıştık da üşümeye alışamadık. Yaz günü bacası tüten bir ev gördün mü, anla ki demir çelik işçisinin evidir. Çocukken anlamazdık babalarımızı, alay ederdik gizli gizli. Bunalırdık yaz günü yanan sobadan. Şimdi anlıyoruz tabii. Ama sana bir şey diyeyim mi? Gördün işte, bak işçi suratı oldu suratın, lava kürek sallar sallamaz. Söyle şimdi, sevmese insan yapabilir mi demir çelik işçiliğini? Sevmese, aç kalır yine yapmaz!"
       İşçilik zor zanaat, dalı ne olursa olsun. Ama İzzet Holin haklı; ‘İnsan sevmese yapamaz bu işi.’ Maden işçiliği gibi demir çelik işçiliği de insan üstü bir özveri, dikkat, sabır, dayanıklılık istiyor. Küreği işin ustasına bırakıp, vedalaşıyorum ateşin işçileriyle. El sallıyorlar bana alevlerin içinden, kurum yağmurunun altından. İsle daha da belirginleşen yüz çizgilerini çıkmaz sokaklara benzetiyorum nedense. Ve üşümeyi öğreniyorum yaz günü.


Yazarlar