Kültür Sanat Açıkhava’da bas coşkusu

Açıkhava’da bas coşkusu

10.07.2009 - 01:28 | Son Güncellenme:

Bas gitar dört telli bir alettir. Genelde pek ayırt edilmez. Çalana da acıyarak bakılır. Ama benim dün geceden anladığım, bu müzik emekçisi enstrümanı halkımız çoktan bağrına basmış. Peki, Michael Jackson’ın konuyla ne ilgisi var?

Açıkhava’da  bas coşkusu

Türk insanı bası seviyor. “Kadın erkek, çoluk çocuk bu konser bu kadar dolduysa bunun başka açıklaması olamaz” diye düşündüm, Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava’daki kalabalığı izlerken.
Bas gitar dört telli bir alettir. Genelde pek ayırt edilmez. Çalana da acıyarak bakılır. Ama benim dün geceden anladığım, basçının kaderi değişmiş. Bu müzik emekçisi enstrümanı halkımız çoktan bağrına basmış.
SMV’yi oluşturan üstatlardan Marcus Miller ve Stanley Clarke daha önce defalarca Türkiye’ye gelmiş ve Açıkhava’da belki de bizim pek çok caz müzisyenimizden daha sık konser vermiş isimler. Bir de Victor Wooten var. SMV’nin V’si. Yani üç bas var burada ve üçü de solo... Victor Wooten Türkiye’ye ilk kez geliyor ve adam dün gece Açıkhava’yı daha konserin 10. dakikasında ayağa kaldırdı. İnanılmaz hızlı ve bastan acayip sesler çıkarıyor. Buna tapping/slapping deniyor. Yani bası tokatlıyorsun.

Tokadı yiyen bas...
Yok, öyle Osmanlı tokadı değil. Tekniğiyle yaparsan tokadı yiyen bas dile gelip konuşuyor. Dün de üç basçı konuşturdular baslarını. Eski bir basçı olarak “Grup kurduk, sana da bası verdik” esprisini hatırlatmak isterim.  İsterim, çünkü milletimiz bu öksüz yetim muamelesi yapılan enstrümanın kıymetini anlayana kadar ne acılar çekildi bilinsin.

Kadınların gözdesi
Şöyle şeyler oldu konserde:
- Marcus Miller, Türkiye’de çok seviliyor. Kadın hayranları çoğunlukta. Adam ne zaman basa dokunsa tiz çığlıklar atılıyor. Kuliste de aynı hava hâkimdi. Bizim gibi sıkıcı adamlar Victor Wooten ve Stanley Clarke’la konuşmaya ve “Abi ne kadar şahane çaldın” tadında geyikler çevirmeye çabalarken, kadınlar Marcus Miller’la fotoğraf çektiriyordu.
-Açıkhava’da fosur fosur sigara içiliyor. Ama en acayibi de çekirdek çitleyenler. Herhalde şikâyet oldu ki artık satışı yasaklanıyormuş.
-Stanley Clarke’ın kontrabasla yaptığı şov inanılmazdı. İki metreye yakın boyuyla bu dev adamın elinde koca kontrabas kemençe gibi kaldı. Clarke üç basçı içinde en yaşlısı, ama bence tarzıyla en mükemmeliydi. Konu tartışmaya açık tabii.
-Çok sayıda genç müzisyen vardı konseri izleyen. Herkes coşarken, oturduğu yerden dikkat kesilip istifini bozmayanlar vardır. Onlar müzisyen işte. İsterseniz deneyin bir dahaki sefere.
-Yanımızda ve önümüzde oturan kadınların bas sololarda kendinden geçmesi beni düşündürdü. Bir gece önce Santana’da Latin yapan kadınlarımız bu defa da bas soloların sonunda ayağa kalkarak alkışlıyor. Boşuna dememişler, bu cennet vatan ayağa kalkar coşarsa bu kadınların sayesinde olacak diye. Bravo kadınlar... Bizim kadınlarımız...
- Ve Michael Jackson. Bu konserde de başrolde Michael Jackson vardı. Marcus Miller’ın saksofonla melodisini çaldığı Human Nature’da Michael çığlıkları atıldı. Ama asıl bomba biste geldi. Miller, Beat It’i çalmaya başlayınca ortalık yıkıldı. Stanley Clarke eller havaya yapıyor, Victor Wooten melodiyi çalıyor. Şarkının Eddie Van Halen tarafından çalınan milyon dolarlık solosunu da Clarke attı.  Hem de basıyla... Açıkhava komada tabii... Sahne arkasında Wooten’a sordum. Bu Marcus Miller’ın fikriymiş. İki üç gece evvel başlamışlar çalmaya. Ama en büyük coşkuyu burada yaşamışlar.

Bir umut bekleyenler
Konseri terk ederken kulisin girişindeki demirlere yaslanmış 15-20 kişi hâlâ orada, belki elemanlardan birini görebiliriz ümidiyle bekliyordu. Aralarından utanıp sıkılarak geçtim. Yıllar önce burada beklerkenki halimi düşündüm. “Beat It”ı mırıldanarak caddeye indim. “Karşıya gündüz açar mısın birader?” diyerek gerçek hayata döndüm.