Kültür Sanat Akdeniz’in görkemli öyküsü

Akdeniz’in görkemli öyküsü

01.08.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Akdeniz’in görkemli öyküsü

Akdeniz’in görkemli öyküsü


Kaş yakınlarında Uluburun’da bulunan ve aynı adı taşıyan, 3300 yıllık batık gemi, 11 yıl süren arkeolojik kazının ardından Bodrum Müzesi’nde kendine ayrılan salonda uzun bir antik zaman öyküsü anlatıyor


       Bu öykü çok eskilere uzanıyor. Ta 3300 yıl önceye... Öyküyü bize anlatan ise Kaş yakınlarında rüzgarlı bir burunun derinliklerinde bulunan ve oranın adını alan Uluburun batığı. Dünyanın bu en eski batık gemisinde ele geçip incelenen binlerce buluntu, şimdi denizaşırı ülkelerin Bronz Çağı’nı anlatan uzun bir eski zaman öyküsünü sunuyor Bodrum Müzesi’nde.
       M.Ö.1300’lerde uzak denizlere yelken açan denizciler Suriye ve Kıbrıs’tan yükledikleri değerli mallarıyla yola çıkar. Ham bakır külçeleri bronza dönüşmek üzere Anadolu’ya taşımak, yüklerin karşılığında zengin mallar almak için. Ama Antiphellos (Kaş) yakınlarında ani bir rüzgar bu yüklü ticaret gemisini alabora eder. Aradan binyıllar geçer. 1982’de bölgede dalan bir süngerci deniz dibindeki bakır külçelerin tarihi bir zenginliğin habercisi olduğunu anlayan ilk kişidir.

       60 metrede 25 bin dalış
       INA (Institute of Nautical Archaeology) ve Bodrum Müzesi yetkilileri, yüzey araştırmalarından sonra 1983’de kazı çalışmalarına ve uzun bir serüvene başlar. Akdeniz’in görkemli tarihini anlatan uzun bir eski zaman hikâyesi yazılacaktır. Tam 11 yıl boyunca 60 metrenin üzerindeki derinlikte 25 bin dalış yapıldıktan sonra, Akdeniz’in başrolde olduğu öykü dile gelir.
       INA Başkanı Prof. George Bass önderliğinde başlayan kazı, enstitünün Akdeniz kazıları sorumlusu Cemal Pulak başkanlığında devam etti. 23 Temmuz’da Bodrum Müzesi’nde açılan üç ayrı salonda sunulan bu mavi öykü şöyle:
       Batığın en önemli buluntu grubunu oluşturan bakır külçeler Geç Bronz Çağı’nda ticareti yapılan en önemli hammaddeydi. Kıbrıs’tan yüklenen külçeler, ticaret yapılan ülkelerde eritilip kalayla karıştırıldıktan sonra bronz alet, silah ve kap kacak haline geliyordu. Diğer bir önemli buluntu grubu olan kobaltla renklendirilmiş ham cam külçeler, el emeği ile tatlı şarap kadehleri ya da gözyaşı şişelerine dönüştürülüyordu.
       Kapkacağın üzerine sürülen parlaklık verici camımsı maddenin formülü ta o zamanden beri babadan oğula geçip kimselere söylenmeyecek ve o eski zaman gizine duyulan saygıdan bugün bile adına ‘sır’ denecekti.
       Rodos’tan Mısır’a
       Deniz dibinde bulunmuş çok sayıda kil kap ve amfora, Bronz Çağı’nın bütün özelliklerini içeriyor ve yapım özellikleriyle geminin Kıbrıs’tan dönmekte olduğunu belirliyor. Kenan uygarlığı amforaları ise Mısır ve Antik Yunan’a ticaretinin yapıldığını ortaya seriyordu. Bir altın kadeh, aynı tipin Rodos’ta yapıldığı ama Mısır’da kral Akhaneton tarafından kullanıldığını belirledi.
       Batığın en zarif buluntusu olan altın pendant üzerindeki çıplak tanrıça, ellerindeki ceylanla başka bir hikâye anlatıyordu. Üzeri atmacalı ve Kenan yıldız motifli iki başka altın pendant, kimbilir kime armağan olacaktı. Parmak ucu büyüklüğündeki mühürlerden biri ise güzel kraliçe Nefertiti’nin ünvanını taşıyordu. Bir de ortası fildişi menteşe ile tutturulmuş dünyanın en eski ahşap kitabı bulundu batıkta. Demek öyküyü birileri çok önce yazmıştı.
       Öykünün tüm yapı taşları şimdi derin sulardan sakin salonlara taşındı ve bu hikâyeyi dinleyecek meraklıları, benzersiz kıldığı Bodrum müzesine bekliyor.