Kültür Sanat Albert Camus’nün annesini oynayacağım!

Albert Camus’nün annesini oynayacağım!

05.04.2008 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sanat yaşamının 50. yılını kutlamasına rağmen kaprissiz olması ve sevimliliğiyle herkesi büyüleyen İtalyan yıldız Cardinale, sinema dünyası ve yeni projeleriyle ilgili Milliyet’e özel bir söyleşi verdi

Albert Camus’nün annesini oynayacağım

ALİN TAŞÇIYAN

Claudia Cardinale bir peri masalının hem prensesi hem perisi. Tunus’un En Güzel İtalyan Kızı seçilir seçilmez sinemacıların kapısını aşındırmasıyla başlayan kariyeri büyük ustaların filmleriyle şekillendi. O da öğrenerek, çabalayarak aranan bir aktris haline getirdi kendini.
Dün İstanbul Film Festivali kapsamında düzenlenen basın toplantısında, söyleşilerinde sabrı ve sevimliliğiyle herkesi büyüledi. Kapris yapmak şöyle dursun onun çapında bir yıldız bu kadar mı alçakgönüllü, anlayışlı, çalışkan olur?
30 yıldır Armani giyen Cardinale, birbirinden şık gri (en sevdiği renkmiş) takımları içinde yeni keşfedilmiş bir oyuncu enerjisiyle konuştu durdu. İşte bizim payımıza düşenler.

Kariyerinize baktığınızda sizin için zirveleri neler, unutamadığınız anılar hangileri?
Öyle çok anı var ki... Elbette Visconti ve Fellini başta gelir. Ayrıca Rock Hudson ile Miami’den bir anımızı hatırlıyorum. Bir timsahla oyun oynuyordum, çok büyüktü. Rock şok geçirdi, “Delirdin mi!” dedi. Böyle çok anım var, olanaksız denen şeyleri yapmaktan hoşlanırım.

'Filmle aramda bağ olmalı’
Projelerinizi nasıl seçiyorsunuz peki?
Benim için senaryonun nasıl yazıldığı ve yönetmen çok önemlidir. Eğer aramızda bir bağ oluşmazsa o filmi yapmam olanaksız.

Yüz film yaptınız. Bazıları diğerlerinden daha büyük maceralar olmalı, örneğin “Fitzcarraldo”. Hangileri böyle çılgıncaydı?
“Fitzcarraldo” hakiki bir maceraydı, inanılmazdı. Amazonlar’da çektik. Benim için öyle güzeldi ki asla unutmayacağım. Ayrıca Werner Herzog da inanılmazdı. Çok az oyuncuyduk, teknisyenlerle birlikte topu topu on kişiydik. Her işi birlikte yaptık.
Bir oyuncu olarak sizi en çok zorlayan rolleriniz hangileriydi?
Kariyerimin dönüm noktaları “Leopar” ile “Sekiz Buçuk”. Visconti ve Fellini ile... Onları çok sevdim. Pietro Germi’yi de çok severdim. Onunla Roma’da muhteşem bir film yaptım “Un Maledetto Imbroglio”. Pier Paolo Pasolini hakkımdaki ilk eleştiriyi kaleme aldı. Gözlerimle müthiş bir çalışma yaptı, bakışlarımı öyle bir yakaladı ki. Tabii Valerio Zurlini, “La Ragazza con la Valigia”. Şahane bir film. “La Ragazza de Bube” George Chakiris ile oynadığım. Onun yönetmeni Luigi Comencini’nin “La Storia” filmi. Benim sevdiğim kendimi dönüştürmek, bir başkası haline gelmek.

Bu dönüşüm sürecinde içe dönüp başka her şeyi unutmayı mı tercih edersiniz yoksa sosyal hayatınız olduğu gibi sürer mi?
Çekim sırasında ya da tiyatro yaparken oynayacağım role dönüşebilmek için çok çaba sarf ederim. Ama bu sadece kamera önündeyken geçerlidir, sonra kendime dönerim. Ta içeride güçlü olmanız çok önemlidir yoksa kimliğinizi kaybedersiniz.

Sizin çok güçlü bir karakteriniz var. İnsan hakları için de mücadele ediyorsunuz. Dünya çok trajik bir hale geldi. 50 yıl önce bir dünya savaşından çıktığımızda her şeyin iyiye gideceği umudu vardı. Çocukluğunuzu savaş yıllarında geçirdiniz. O umutları, o gücü, o geleceği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ne yazık ki ileriye gideceğimize geriye gidiyoruz. Esas sorun bu. Benim için birlik olmak çok önemli. Bütün insanların birliği. Çünkü öncelikle diyalog kurmak gerek. Farklı kültürlerimiz var. Bu yüzden bir arada yaşamak ve hep bir arada olmak, hepimiz için en önemli şey.

Dinler arasındaki çatışmayı da sormak istiyordum, Tunus’ta doğup büyüdünüz...
Hepimiz arkadaştık! Yahudiler, Araplar, Maltalılar, Ruslar... Her yerde birlikteydik. Harika bir şeydi. Örneğin bir Katolik etkinliği olduğunda Müslüman ve Yahudi arkadaşlarımız da bizimle birlikte gelirdi. Bu birliktelik müthişti.

Tunus ile bağlarınızı hiç koparmadınız. Orada çekeceğiniz iki yeni filmden söz eder misiniz?
Fransız yapımı olanın yönetmeni Mehdi Ben Attia. Çok güzel bir öykü. Yüksek sosyeteden Katolik bir kadının bir Müslüman ile evliliğini anlatıyor. Çok ilginç bir konu. Diğeri Gianni Amelio’nun Albert Camus hakkında bir filmi. Ben de annesini oynayacağım. Okuma yazması olmayan bir kadın. Düşünebiliyor musunuz Camus en büyük yazarlardan biri... Öykü çok güzel ama senaryo hala elimde değil.

Amerika’da film çekmekle birlikte hep Avrupa’ya döndünüz. Bunun nedeni orada bazı şeyleri sevmemeniz ya da Avrupa’da daha iyi filmler yapılması mıydı?
Çok film yaptım, hep döndüm. Hollywood’dan çok teklif aldım. Ama ben bağımsız olmak, tek bir yerde takılıp kalmamak ve her yere gitmek istedim.