Editörün Seçtikleri Artık biz temsil edelim

Artık biz temsil edelim

03.07.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Artık biz temsil edelim

Artık biz temsil edelim


Eşitlik İzleme Platformu üyesi kadın örgütlerinden İsmail Cem’e mektup


       Birleşmiş Milletler tarafından 1995’te Pekin’de düzenlenen 4. Kadın Konferansı “Gökyüzünün yarısını kadınlar tutuyor havada" özdeyişiyle noktalanmıştı. Dünyadaki gibi Türkiye’de de gökyüzünü havada tutan kadınlar, New York’taki aktif delegasyonlarıyla sonuç bildirgesinin oluşmasında önemli bir rol oynadılar. Şimdi kadınlar, bu başarılarını bir adım ileri taşımaya hazırlanıyor. Eşitlik İzleme Platformu üyesi kadın örgütleri tarafından, Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e gönderilmek üzere hazırlanan mektupta, kadınları ilgilendiren uluslararası toplantılarda Türkiye’nin kadın konusunda uzman olan kişilerce temsil edilmesi istenecek. Kadının İnsan Hakları Projesi’nden İpek İlkkaracan, mektubun gerekçesini, diplomatların kadın konusunda yeterli bilgi, donanım ve duyarlılığa sahip olmayışlarına bağladı.
       Anakültür, Kadın Adayları Eğitme ve Destekleme Derneği (KADER), Kadının İnsan Hakları Projesi, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, Türkiye Soroptimist Kulüpleri Federasyonu’nun oluşturduğu Eşitlik İzleme Platformu’nun hazırladığı ve bu hafta içinde gönderilmesi planlanan mektupta, belli başlı dış temsilciliklerde kadın konusunda uzmanlığı olan kişilerin bulundurulması istendi. Mektupta şöyle denildi:
       “Kadının insan hakları konusunda uluslararası standartların oluşturulması, sözleşmelerin ve eylem planlarının hazırlanması ve izlenmesi konularının uluslararası gündemin önemli bir maddesi haline geldiği göz önünde bulundurularak, bu tip uluslararası platformlarda yer alan Türkiye Temsilcilikleri’nde kadın sorunlarını bilen, konunun hakettiği önem ve ciddiyetin bilincinde olan, toplumsal cinsiyet rollerine duyarlı uzman kişiler bulundurulması; bu şekilde uzmanların bulundurulamadığı yerlerde toplantı öncesinde ilgili temsilcilik çalışanlarının konu ile ilgili yoğun bir bilgilendirmeye tâbi tutulmasının gerekliliğini vurgulamak isteriz."
       Dışişleri Bakanı Cem’e gönderilecek olan mektupta, Türkiye’nin, kadının insan hakları konusunda uluslararası platformlarda daha aktif, ilerici ve lider bir rol oynayabileceğine vurgu yapıldı. Mektupta, bu olanağın aynı zamanda Türkiye açısından etkin bir “halkla ilişkiler aracı" olarak kullanılabileceğine de dikkat çekildi.

‘Diplomatlar bilmiyor’

       New York’ta BM tarafından düzenlenen Kadın 2000 toplatısında resmi delegasyonda yer alan Kadının İnsan Hakları Projesi’nden İpek İlkkaracan, “Kadın konusunda önemli kararların alındığı uluslararası platformlarda Türkiye’yi temsilen bulunan diplomatlar şimdiye kadar etkin olamadılar" dedi. İlkkaracan şöyle devam etti:
       “Bunu en son örneklerinden birisi de Pekin+5 sürecinin değerlendirildiği New York’ta düzenlenen toplantıydı. Biz New York’a gittiğimizde gördük ki, Mart ayında başlatılan hazırlık sürecinde bizim kavga dövüş metne sokturduğumuz maddeler bir bir çıkarılmış. Örneğin evlilikte tecavüzün insan hakkı ihlali olduğu konusundaki bizim eklediğimiz madde dokümanda yoktu. Bu durum, özellikle orada bulunan diplomatların uzman olmayışından kaynaklanıyordu. Biz Haziran’da Mart toplantılarındaki kazanımlarımız için bir kez daha kavga vermek zorunda kaldık. Diplomatlarda kadın konusunda duyarlılık olmadığı da açıkça belliydi. Çünkü kadın konusundaki geleneksel politika ‘Cumhuriyet’in ilanı ile kadın sorunu çözümlendi’ şeklindedir ve bizim diplomatlarımıza göre kadın sorunu diye bir sorun yoktur."

‘Uzmanlardan yararlanın’

       Türk Dışişleri Bakanlığı’nın kadın hareketi içinde olan birçok araştırmacı, yazar ve çizerden yararlanması gerektiğini söyleyen İlkkaracan, önerilerinin kabul edilmemesi durumunda, diplomatların ciddi bir eğitimden geçirilmesini isteyeceklerini de belirtti. İlkkaracan, “Sayın Cem’den kadının insan hakları konusuna benzer bir şekilde insan hakları, çevre, nüfus planlaması, insan yerleşimleri gibi giderek önem kazanan konularda da bazı temsilciliklerde uzman bulundurulmasını isteyeceğiz. Tabii bu uzmanların her ülkede olması olanaksız. Ama öncelikle Brüksel, New York, Strasbourg, Cenevre gibi uluslararası diplomasi trafiğinin yoğun aktığı kentlerde mutlaka uzmanlar bulundurulmalı. Zaten bazı batılı ülkeler bu sorunu çoktan önerdiğimiz haliyle çözmüş durumdalar. ABD, Japonya bu ülkelere örnektir" diye konuştu.
       Uzman kadroların neler yapabileceğinin New York toplantısında görüldüğünü belirten İlkkaracan şunları söyledi: “Kadın konusu Türkiye’nin uluslararası alanda lider rol oynayabileceği bir konudur. New York’ta diplomat arkadaşlara bunu anlatmaya çalıştık. Türkiye’nin imajı açısından
       da bu çok önemli. Biz bir avuç konusunda uzman kadın olarak milyonlarca dolar harcanarak yapılamayanı yaptık. Bizim bulunduğumuz çalışma grubunda AB parlamenterleri de bulunuyorlardı. Bu toplantılarda edindikleri izlenim Türkiye’nin AB sürecinde yolunu biraz daha kolaylaştıracak. Bundan eminiz."

New York’a damgamızı vurduk

       Bir avuç uzman kadının çabası Türkiye’nin sesini dünyaya duyurdu
       Birleşmiş Milletler tarafından Pekin+5 sürecinin değerlendirilmesi amacıyla düzenlenen Kadın 2000’in sonuç bildirgesinin oluşmasında Türk delegasyonunun çok etkin bir rol üstlendiği uluslararası medya ve çok sayıda ülkenin misyonu tarafından övgüyle vurgulandı. Milliyet 2000 için bir araya gelen, toplantının 5 aktif delegesi, Canan Arın (Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı), İpek İlkkaracan (Kadının İnsan Hakları Projesi), Meral Ekmekçioğlu (Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği), Gülriz Özyıldırım (Türkiye Soroptimist Klupleri Federasyonu) ve Gülşah Seral (Kadının İnsan Hakları Projesi) New York’taki toplantıda Türk ve dünya kadınları adına elde edilen kazanımları değerlendirdi.
       New York’taki diplomatik kamplaşma neydi? Türkiye bu kamplaşmada yerini nasıl belirledi?
       Gülriz Özyıldırım: Toplantılarda sayıca en büyük temsil, gelişmekte olan ülkelerin yani G77’lerindi. Çin, Arap ülkeleri ve katolik ülkeler bu kampta yer alıyor. Avrupa Birliği ülkeleri topluca temsil edildi. Juskanz ülkeleri (Japonya, ABD, Kanada, Yeni Zelanda, İsviçre, Güney Kore, Norveç, Liechtenstein) ki bunlar zengin ülkeler ayrı temsil edildiler. Bu ülkelerin arasında da küçük ayrımlar zaman zaman yaşandı. Örneğin ABD sonuç bildirgesine Juskanz’dan bağımsız olarak ‘kolonyalizm’ ifadesinin yer almasına karşı çıktı. Türkiye ve Meksika ise gruplarla birlikte hareket etmedi. Vatikan da çoğunlukla bazı Arap ülkelerinin politikalarıyla paralel tavır geliştirdi. İran’ın fiilen başını çektiği bir kısım Arap ülkeleri pekçok konuda Vatikan ile birlikte davrandı. Biz grupların dışında davranmakla çok iyi yaptık. Toplantı sonunda ciddi bir prestij kazandığımıza inanıyorum.
       1995 Pekin 4. Kadın Konferansı ile karşılaştırıldığında Türkiye’nin etkinliği nasıl bir grafik çiziyor?
       Canan Arın: Resmi delegasyonların tümü Pekin’de kalıyordu. Sivil toplum kuruluşları olarak biz de Pekin’e birbuçuk saat mesafedeki başka bir kentte kalıyorduk. O günlerde çektiğimiz gerçek bir rezillikti. Avrupalı delegelasyonların aksine biz, neredeyse hiçbir iletişim olanağına sahip değildik. Son günlere doğru nihayet resmi delegasyon temsilcileri biz STK’ları Pekin’de bir otelde toplantıya davet etti. Ama ortaya çıktı ki, resmi delegasyon aslında Pekin’de neler yapıldığı konusunda bilgi sahibi bile değildi. New York’taki Pekin+5 toplantısında Türkiye’nin performansı tam tersi durumdadır.
       Peki çok uğraşmanıza rağmen şimdilik kaydıyla da olsa başaramadıklarınız?
       Meral Ekmekçioğlu : New York’ta kadına yönelik şiddet ve istismarla ilgili çok önemli adımlar atıldı. Ama kadın sorunu bununla sınırlı değil. Eğitim, sağlık, yoksulluk, globalleşme sorunları ile ilgili de kararlar alındı. Kadının politikadaki yeri, temsili konuları yani kadın kotası meselesi de önemliydi. 2003 yılına kadar yüzde 30 kadın kotasının karar alma mekanizmalarında gerçekleştirilmesine ilişkin önerimiz kabul görmedi. Ancak büyük bir başarı olarak söyleyebilirim ki, ilk kez bir uluslararası bildiriye ‘kadın kotası’ ifadesi geçirildi. Sonuç bildirgesinde artık şu ifade var : “Uygun olduğu yerlerde kadınlar için kota konulması." Aslında bu son derece muğlak bir ifade ama çok önemli. Dahası bu ifadenin geçmesinde Türkiye delegasyonunun büyük bir rolü oldu.
       Sivil toplum kuruluşları ile devletin resmi temsilcileri arasında yürütülen işbirliği sonucu elde edilen kazanımlardan söz edildi. Fakat kadının insan hakları konusunda devletten şikayetçi olanların sayısı da az değil?
       İpek İlkkaracan: Bu işbirliğini yaparken eşit bir platformda ve sivil toplum kuruluşlarının varlığına saygı temelinde bir zemini gözetiyoruz. Asla bağımlılık ilişkisi söz konusu değil. Bu konuda zaten çok özel bir duyarlılığımız var. Devleti üniter bir yapı olarak ele almamak lazım. Kadının insan hakları konusunda ileri ve geri eğilimlerin her ikisi birden devlet içinde mevcut. Gerici güçler kadına yönelik insan hakları ihlalleri konusunda etkin rol oynuyor. Ama buna devlet bürokrasisi içinden karşı çıkanlar da var.
       Pekin + 5’te oldukça etkindiniz. Peki hiç engelle karşılaşmadınız mı?
       Gülşah Seral: Oturumlarda savunduklarımızın sonuna kadar takipçisi olduk ve çok aktif çalışmalar yürüttük. Üç ayrı oturum bir arada yürüyordu ve biz bu oturumlarda gece gündüz çoğu kez uyumadan etkin bir çalışma yürüttük. İkinci üçüncü günden itibaren bize dışışleri yetkililerinden “siz çok aktifmişsiniz, çok çalışıyormuşsunuz" gibi geri bildirimler gelmeye başladı. Özellikle Arap ülkelerinin dolaylı baskılarını üzerimizde hissettik. Türkiye’nin uluslararası diplomatik ilişkileri ile kadın konusundaki politikaları arasında bir denge kurulmaya çalışıldı.

       YARIN: Şimdi sıra yasal düzenlemede

Yazarlar