Howling Bells - 'Heartstrings'

“Birleşik Devletler sanki yeni bir dünyaydı. Savaş sonrası İngilteresi'nde büyümüştük, iyi-kötü işler başarmıştık ve evet keyfimiz yerindeydi, ama okyanusun karşı tarafında da olmak istiyorduk."

The Rolling Stones'un gölge lideri Keith Richards, '60'ların ilk yarısındaki "açılım" heyecanını bu sözlerle anlatıyor bir röportajında. Esasen Richards’ın bundan yarım asır önce sözünü ettiği hayal iki taraflıydı. Londra civarından Chicago hatlarına yol almak kadar, dünyanın herhangi bir noktasından Londra merkezine düşmek de önemliydi şüphesiz. Hala da öyle. Ne de olsa yeraltından popüler cenaha uzanan Rock’n Roll’un kalbi bu iki ülkede atıyor, denebilir.

Bu merkezlerden en az birini hedefleyen, bu uğurda isim değişikliğine dahi gitmekten geri durmayanlardan biri de Avustralyalı topluluk Howling Bells’tir. 2000 yılında Waikiki olarak Sydney’den hareket almış ve “I’m Already Home” adlı debut LP’lerini ilerleyen birkaç sene içinde duyurmuşlardı Ülke içinde iyi dönüşler elde edince de sonraki adım için Londra’yı tercih etmişlerdi.

2000’lerin ilk yarısında başlayan Howling Bells kayıtlarının ön yüzünde vokalist Juanita Stein var. Bu, geride kalan 3 albüm için de geçerli. PJ Harvey bağlantısı bu nedenle bir adım önde belki, ama self-titled albüm günlerinde söyledikleri gibi The Velvet Underground’dan The Beatles’a kadar uzanıyor onların müzikal etkileşimleri. Davul ve gitar kademeli olarak başrolü paylaşıyor ve sözlerin bir adım gerisinden ana ritimle hemhal oluyor bu iki enstrüman çıkışı.

Londra’daki varoluş meselesini hızlı denebilecek bir zaman aralığında atlatıyor Howling Bells. Reading’te sahne alıyorlar örneğin. Placebo ve The Killers gibi klas ekiplerle turneye çıkıyorlar. 2009 senesindeki ikinci stüdyo albüm “Radio Wars”a kendine güvenen bir alan açıyor bu gelişmeler. Yeni şarkılarla daha önce hiç olmadığı kadar popüler elektronik tarafa yükleniyorlar. Ek olarak yine bu albümle Indie Folk’a dair adımlar hızlandırılıyor.

Howling Bells’in tahmin edilebilen bir güzergâhta ilerlediğini söylemek zor değil. Her yeni kayıtta kendine ait kalmayı başarmak ve aynı zamanda tekrara düşmemek. Tavırlarındaki kilit nokta bu olabilir.

Tam 3 yıl önce, 3 no’lu LP “The Loudest Engine” ses verdiğinde uzun süre –bu kez Avrupa’nın önemli şehirlerinin de içinde yer aldığı– konser serilerinin peşinden gittiler. İlk iki albümün yarattığı büyük etkinin devamındaki, temelleri sağlam bir kayıttı “The Loudest Engine”. Her grubun bir zirveye oynayan, bir de zemini sağlamlaştıran geçiş dönemleri vardır. Bana kalırsa Howling Bells için 2011, ikinci seçenekte yer alır.

Peki ya 2014? Sanırım biraz politik cevabı var bu sorunun. Zira geçtiğimiz ay yayımlanan “Heartstrings” 2006’daki çıkışın önüne geçebilir mi, bilemiyorum, bunu zaman gösterecek; ama belirtmek gerek: Avustralya menşeli topluluk yeni uzunçalarında oldukça zinde ve ne yaptığını biliyor. Kadronun bas gitarist üyeliğinde değişikliğe gidilmişti yakın zamanda, ama bu çatlağın derin bir fay hattına dönüşmediği 2013 sonbaharında kaydedilen albümdeki ekip duruşundan anlaşılıyor.

Birbirine bağlı şarkılar, ilk başta ana temadan kopuk gibi duran, ilerledikçe ise duvardaki yırtık iki afişin bütünselliğini yakalayan Salingervari hikâyeye sahipler.


4 numaradaki ‘Slowburn’ün Nisan ayında debut single olarak sızdırılmasıyla “Heartstrings”in resmi koşusu başlamıştı. ‘90’ları olağanca gücüyle kendine katar ‘Slowburn’. İlk birkaç dinleyişimde böyle bir iz bırakmıştı o şarkı bende ve bir diğer Avustralyalı ekip Sleepy Township’in ilk yıllarını aklıma getirmişti. Haziran gelip de albümün tümü kepenk kaldırdığında ise ‘90’lar cephesinin yalnız olmadığı anlaşılıyordu.

Net bir başlangıcı var “Heartstrings”in. Kartları açık oynuyor. Intro’daki ‘Paris’ ve hemen sonrasında nefese karışan ‘Possessed’ yalnızca Alternative Rock’ın Dublin-Glasgow-London istasyonlarındaki iyi örnekleri olarak değil, aynı zamanda Post-Punk’ın son 30 yılından destek almayı bilen doğru şarkılar olarak dikkat çekiyor.

“Heartstrings”in devam ettiği anlar boyunca, yani düşük tempo kontenjanındaki ‘Euphoria’dan Seattle grunge’ına cevap ileten ‘Reverie’ye ve hatta country’yi merkezde tutan ‘Tornado’ya değin 10 şarkının tamamında Juanita Stein’in vokali, kardeşi Joel Stein’in gitarını kendine katıyor.

Blonde Redhead, Foals, Interpol gibi isimlerle çalışmış olan Alan Moulder'ın prodüktörlüğü üstlendiği bu albüm, alternatif yönlerden destek alıyor ve pop’taki ani yükselişlere de kapıları kapatmıyor.

Bu yeni şarkılarla Howling Bells, daha modern ve daha ileriye dönük bir tarza yöneliyor. Özetle, Birthday Records’tan yayımlanan “Heartstrings”, içinden geçtiğimiz mevsimin en iyi çalışmalarından biri.

Albümde Yer Alan Şarkılar

Haberin Devamı
  1. Paris
  2. Possessed
  3. Your Love
  4. Slowburn
  5. Tornado
  6. Euphoria
  7. Paper Heart
  8. Original Sin
  9. Reverie
  10. Heartstrings


Twitter / @BekirzgrAybar
bekirozguraybar@gmail.com

Haberin Devamı