Kültür Sanat 'beni insan dinlesin!'

'beni insan dinlesin!'

07.05.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

'Realist romantik baba' Orhan Gencebay'ın yeni albümü "Yürekten Olsun" müzik marketlerde.

beni insan dinlesin






ORHAN Gencebay'dan önce, kedisi Rambo Yaşar karşılayınca bizi, elbette ki daha önce başladı; kedinin hikayesi. Orhan Gencebay'ın 30 yıllık 'can'ı Sevim Emre getirmiş eve Rambo Yaşar'ı. Trafik kazasında anneleri ölen üç yavru kediciği, günlerce aradıktan sonra bir kuytucukta bulmuş. Kedilerden tek sağ kalan Rambo Yaşar olmuş. Sevim Emre ağlaya ağlaya beslemiş kediyi. Orhan Gencebay da elinde biberon ona yardım etmiş. Sonuç itibariyle Rambo Yaşar 16 senelik yaşını başını almış bir kedi olarak hâlâ gururla oturuyor koltuğunda. Gencebay'ın albümüne adını veren; "Yürekten Olsun"un klibinde o da var. Öyleyse sohbete "Yürekten olsun" diyerek yine onunla başlayalım.


Evet artık biz de Rambo'yuz. Yaşamda bana göre en büyük Ramboluk, bir insanın kendisini yenmesidir. İnsanın en büyük savaşı kendisiyledir. Ben de kendimi yendim diye düşünürüm ve bununla gururlanırım. Ama her zaman dediğimiz gibi; "Hatasız kul olmaz" tabii.


Olduğun gibi göründüğün zaman bir zorluk olmuyor. Mevlana söylemiş ya en güzelini; "Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol". Bence olduğun gibi görününce insan çok fazla yorulmuyor. Ama göründüğün gibi olmak yorar insanı. Babalar oldukları gibi görünürlerse yorulmazlar. Bazen aşırılık nedeniyle yorulurlar, o ayrı konu.


Başlangıçtan beri Türkiye'nin her tarafında yaptığımız çalışmalar hiçbir dalda izlenmediği kadar izleniyordu. Olağanüstü şeyler yaşadık. "Böyle şey mi olurmuş," dediğimiz olaylar gördük ama sabrımızla, bilgimizle hepsini aştık. Sonunda da dediğimize geldik. Eskiden ne dediysem hepsi yaşanıyor. Demek yanılmamışım. Tersini söyleyenler yanılmış. Arabesk diye bizi küçümsemek isteyenler oldu. Arabeskin ne olduğunu bilmeyenler konuştular. Benim arabeskle de bağlantım yok ki. Yaptığımız çalışmayı anlatmak için yeterli değil arabesk. Kaldırılması ile ilgili bir çaba da gösterecek değilim. Nasıl düşünülürlerse düşünsün insanlar. Ben "İyi ki yapmışız," diyorum. Halktan, kimseye nasip olmayan ilgiyi gördük. Bundan da gurur duyarım. Sonra tersini söyleyenler büyük ölçüde özür dilediler. Asıl değerlendirmeleri yapanlar, müzikologlardan ziyade sosyologlardı. Büyük göçlerle bağlantısını kurdular vs. Bu büyük göçlerle kurulan bağlantıların da benim yapmak istediğim müzikle bir alakası yoktu.


Çok kitap yazıldı. Yarısı yermiş, yarısı övmüştür ayrı konu ama bu kişiler bazen konuşmak için konuşurlar. Ekonomik sıkıntıları yaşayan insanların varoşlarda yerleşmesiyle bağlantı kurdular örneğin. Öyle değil aslında. Türkiye'nin yüzde doksanı ekonomik düzeyi yüksek olmayan insanlardır ve bunların arasında son derece değerli kişiler vardır. Cebinde parası yoktur ama filozoftur. Neden küçümsüyorlar ki insanları. Bizim ana yapımız bu. Ben zaten "Beni şu kesim, bu kesim dinlesin," diye bir ayrım yapmam. Benim hedefim, beni insan dinlesin. Anlamak isteyen beni anlar. Ben insan olarak herkese saygı duyarım. Ayrıca görüşler sabit değildir. Havaya göre bile değişir insanın halleri. Neticede temelde görüşler doğru olsun. Benim umurumda değil dediğim, eksik ve yanlış görüşlerdir. Bilgi eksikliği ile konuşanlar...


Bunlar baştan da az da olsa yapılan şeyler. Görmek isteyenler görüyor, görmek istemeyenler görmüyor. Yoksa aslında hep vardı. '70'lerin başında shake ritmini kullanmışım ben mesela. Bütün dünyada kullanılan bir ritimdi bu.


Tasavvuf her şeyin özünde var. Ben oluşumla ilgilenen mütevazı bir astrofizikçi olarak Big Bang (Büyük Patlama) teorisiyle yaratanı bütünde görmeye inanıyorum. Patlamadan önce o homojen muazzam her tür bilgi bir kitle içinde verilmiştir. Patlamayla bu her yere savrulmuştur. Evrenin her tarafında o bilgeler yer almaktadır. Zaman mekan kavramı yoktur orada. Bir şey varsa vardır, yoksa yoktur. Patlamayla birlikte bu intikaller kodlanır. Buna ben kader ihtimalleri diyorum. Tasavvuf nerelere getiriyor bakın. Tasavvuf burada o birleştiren gücün sevgisidir. Ona olan saygıyı anlatan bir yoldur. Bunun dini de yoktur. Gönülle akıl bir olur orada. Beraber hareket eder. Birbirine ters düşmez. Ters düşerse zaten insan kendisiyle barışık olmaz.


Her zaman arayacağız. Neyi bulduk ki, bulduklarımız nedir ki? Hep arayacağız.


Yaratan aşkını, Tanrı aşkını bir ipek böceğinin oluşumunda görebilmek aynı zamanda. Burada ipek böceği obje sadece.


O isyanla saygının bir arada oluşudur. Gittikçe dünya bozuluyor. Nedeni de belli. Değerler alt üst oluyor. Bunu kimse kabul etmese de, ister istemez o çarkın içinde bozuluyor. "Bunu hep beraber yapıyoruz ve bilmemize rağmen düzeltebiliriz," düşüncesiyle yapılmış bir şarkıdır "Bozamazsın Beni Dünya". Doğruyu inancımızı kullanarak, "Ben bozulmayacağım, bunları kullanacağım, yapım budur," diye sahiplenerek bulabiliriz. "Ben kendime, Allah'a söz verdim. Bozulmayacağım," diyerek .


Neden küstürsün ki. Bizim halkımız üstelik sevdiğini sever, çilekeştir. Bazen tepkisiz gibi görünse de gönlünden tepkilidir. İnsanların değerini gönlünce verir. New York'ta 400'ün üzerinde münferit olay yaşanıyor mesela. Bizim halkımız o kadar fazla suç da işlemez.


Eskiden Kurt Cobaine'i çok severdim. Bizim oğlan çok severdi o yüzden. Son derece ilginç biriydi rahmetli.


Çocuklar da sevmiyorlar karısını. Kurt Cobaine'i o öldürdü diye düşünmeseler de, yaptıklarını görerek Cobain'i haklı buluyorlardır. Belki Kurt Cobaine bu kadar hassas, duygusal olmasaydı bu olaylar olmazdı. Biraz daha kararlı olabilseydi daha iyiydi. Kopamıyordu demek ki hanımından. Katlanabiliyordu ama sonunda dayanamadı ve hayatına son verdi. Resimlerini gördüğümde, "Keşke yapmasaydı" diye düşünüyorum. Özel hayatı kendini ilgilendirir ama çok değerli bir insandı. Daha dengeli olsa daha mutlu edici olurdu.


Acı çeken çok insan var ama onu aşıp aşamamak var. Atatürk de çok büyük acılar çekmiş ama yenmiş. Acı bitmez. Yaşam boyunca vardır. Dengelemek lazım. Olağan karşılamak lazım, sevgiyle, saygıyla, bilgiyle, sabırla, hoşgörüyle, aklın gönülle beraber gitmesiyle...


Ben de "Sabır aşka kâr etmez," demiştim. Ama sabırlı olmak durumundayız. Sabırsız olunca kazanıyor musunuz; oysa sabırlı olunca ona daha çok sahip oluyorsunuz.


İnsan bu savaşı ömrü boyunca yaşar. Şu anda yendim dediğin anda bir saat sonra tekrar kendinle savaşmak zorunda kalabilirsin. Bunlar zor savaşlar değildir. Sadece paylaşmayı bilirsen, sevgi dolu olursan, kanaatkarlık varsa, öğrenmeye çalışırsan yapabilirsin.


Yürekten olsun dedik. Yürekten olmayan birşeyin anlamı yok ki: "Verirken titreyen elden istemem". Bu da öyle bir şey. Yürekten verirseniz karşılık daha fazla olur. Biz de işte, "Bize aslan gibi sevmek yaraşır. Muradımız aşktır yürekten olsun," diyoruz.


Sevdiğini kaybetmemek için affeder ama bunun da sınırı vardır tabii. Onur kırıcı olmadıkça affeder. Önemli olan sevdiğini çok sevdiğin için affetmen gerektiği. İnsanlar da son günlerde çok kırıyorlar birbirlerini.


Sevim Hanım'a kızarak yazdığım bir besteydi o. İlk dörtlüğü onundur ama sonrası değildir çünkü kırgınlığım geçti. Kızdım ve "Hey yabancı," dedim, " Hey yabancı biz seninle bir ömrü paylaşmıştık, hey yabancı unuttum ben, nerede tanışmıştık. Bölük pürçük anıları hatırlıyorum. Biz galiba delice bir aşk yaşamıştık".


Büyük değildi. Biz 30 seneyi böyle doldurduk. Kırgınlıklar uzamamalı.


Aldatmak farklı. Kişilerin kendi aralarında, özel bir şey; var mıdır, yok mudur... Hazmedemeyebilir insan bunu. İnsan sevdiğini affetmeye her zaman hazırdır ama affedilmeyen şeyler vardır. O zaman insan normal insan gibi değil, anormal bir duyarlılıkla affetmeye çalışır. Sonucunda ayrılmaya bile karar verebilir. Kolay değildir. Zordur, acı çeker. Sanatçıysa o acıyla neler üretir neler..


O benden daha sabırsızdır, ben çok sabırlıyım ama o da çok anlayışlıdır. En son söyleyeceğini en başta söyler ama son derece duyarlıdır.


O parça "Hatasız Kul Olmaz"ın amca çocuğudur. Benzerlikleri var. O dönemde, '70'lerde yapmıştım. Benziyor diye kullanmadım. Fakat aradan otuz sene geçtikten sonra kullanayım dedim. Yeniden yorumladım ve tamamlayıp koydum. Bir arkadaşımın hikayesiydi bu, ben de hissettim ve yazdım.