Kültür Sanat Berlin’de Son Tango

Berlin’de Son Tango

20.04.2015 - 16:24 | Son Güncellenme:

Ute Lemper, Kurt Weill, Bertolt Brecht ve Jacques Brel repertuvarlarına getirdiği hayat dolu yorumlarla yıldızı parlayan Alman asıllı bir şantöz.

Berlin’de Son Tango

Eğlence dünyasının bol ödüllü yaşayan son kabare divası. Fransa’dan, İngiltere’ye ve New York’a kadar tiyatro sahnelerinin ayakta alkışladığı Ute Lemper, ‘Berlin’de Son Tango’ gösterisi ile 28 Nisan’da, İstanbul’da, Cemal Reşit Rey sahnesinde olacak.

Alman şarkıcı ve aktris Ute Lemper, 1963 Münstre doğumlu. 9 yaşında piyano ve dans dersleri almaya başlayan Lemper, ardından Viyana’daki ünlü Max Reinhardt Drama Okulu’nu bitirmiş. Müzik çalışmalarına sırasıyla Salzbourg, Köln ve Berlin’de devam eden sanatçının yıldızı, ilk olarak 1983’te Andrew Lloyd Webber'in ünlü müzikali “Cats”teki rolüyle parlamış.

1986’da Avrupa’da yeniden sahnelenmeye başlayan “Cabaret” müzikalinde ünlü Sally Bowles rolünü üstlenen Lemper, 1987’de aynı rolün Paris prodüksiyonundaki unutulmaz performansı sayesinde, efsanevi müzikhol “Théâtre Mogador”da dağıtılan Fransız Molière Tiyatro Ödülleri’nde “En İyi Sanatçı” ödülünün sahibi olarak ilk büyük çıkışını gerçekleştirmiş.

Lemper, Kurt Weill’in repertuvarına adadığı ve uluslararası bir ün kazandığı müzikallerin ardından 1991’de Peter Greenaway'in yönettiği ünlü Shakespeare oyunu “Fırtına”dan uyarlanan “Prospero'nun Kitapları” ile beyaz perdeye transfer olmuş. 1994 yılında Julia Roberts ve Sophia Loren gibi şöhretlerin oynadığı ve Robert Altman’ın yönettiği “Hazır Giyim- Pret A Porter” filminde de bir rol kapan Lemper’in, 90’lar boyunca birçok televizyon filmi ve dizisinde de çeşitli rolleri var.

Ute Lemper ile kariyeri, projeleri, hem bir sanatçı hem de bir anne olarak farklı rolleri ve İstanbul geceleri üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.

Sanatın birçok farklı alanında harika işlere imza atan Ute Lemper, kendini bir sanatçı olarak nasıl tarif ettiğini sorduğumda “Hepsi birbirinden farklı hikayeleri olan bir sanatçıyım diyebilirim. Yaptığım tüm işleri farklı parçaları olan bir mozaik gibi düşünüyorum. Kendi seçimlerimle hepsi bir araya gelerek benim için bir bütün oluşturuyorlar.” cevabını verdi.

Nick Cave, Tom Waits, Elvis Costello, Philip Glass gibi isimlerin kendisi için şarkılar yazdığı Lemper, tıpkı Pablo Neruda ‘nın şiirleri için bestelediği şarkılarla hazırladığı ‘Forever’ albümü gibi Charles Bukowski’nin işlerini de adapte etmiş. Lemper’in sıradaki albümü Paulo Coelho’nun ‘Manuscripts Found in Accra’ adlı kitabından anlatımlarına eşlik eden şarkılar olacak.

Lemper’le küçük sohbetimizde, hazırladığı yeni albümde müzik türü olarak nasıl bir iş ortaya çıkmış olduğunu sorduğumda ise “Neruda şiirlerine yaptığım bestelerle şanson türünde şarkılar ortaya çıkmıştı; bu kez Coelho’dan alıntılarla bir şekilde çağdaş Brezilya müzikleri oldu. Coelho Brezilyalı ve şarkılar da Brezilyalı. Bossa Nova şarkılar, Arap yaylıları ile Arap müziklerinden dokunuşlar da var. Albümde Kuzey Afrikalı ve Lübnanlı müzisyenler de çalıştılar. Coelho’nun sözlerine eşlik eden çok güçlü, derin ve spiritüel müziklerle dolu.” diye şimdiden sonbaharda çıkaracağı yeni albümünün sürprizlerini de uzun uzun anlattı.

28 Nisan’da “Berlin’de Son Tango” gösterisi ile İstanbullu dinleyicilerinin karşısında olacak Lemper, sahneye “Berlin’de Brecht” ve “Kurt Weill” şarkılarıyla çıkıyor ve Fransız şansonlarıyla romantik bir buluşma gerçekleştirdikten sonra tangonun dev ismi Astor Piazzola’nın şarkılarıyla Arjantin’e kadar uzanıyor.
Berlin, Paris, New York ve hatta Buenos Aires gecelerini aynı sahnede sunan gösterisinin seyirci üzerinde nasıl duygular bıraktığını konuşurken, Lemper “Gösterinin 50’lerin Berlin’ini anlatan tarihi bir boyutu da var.

Yine geçtiğimiz yüz yılın göçmenlerinin hikayesini de anlatan bir boyutu var. Aslında hem geçtiğimiz yüzyılın farklı seyahatleri hem de kendi kişisel yolculuğum diyebilirim. Arjantin’in tangolarına Piazzola’nın besteleriyle, caz standartlarıyla Broadway gecelerine davet eden bir gösteri olacak. Gösteri boyunca aşk, tutku ve hayatın kendisi var. İstanbul izleyicisi için şansonlara ve belki biraz Pablo Neruda işine de dokunabilir ve sürprizler yapabilirim.” gibi ipuçları da verdi.

Öte yandan Ute Lemper, eğlence işinin dev kabare yıldızlarından biri olarak, aslında gösterilerinin hiç de sanıldığı gibi nostaljik olmadığını da vurguladı ve ekledi “Daha çok, bir kişiliği ve bir hikayesi olan müziklerle hayatın komedisi gibi geliyor. İşin içinde biraz satir, biraz sosyal duyarlılık ve duygular da var. Hatta bana daha çok spiritüel geliyor.”

Sohbet ederken spiritüel ve şair ruhlu olduğunu hissettiren Lemper’in Pablo Neruda ‘nın şiirleri üzerine kurulu ‘Forever’ albümünün şarkıları da oldukça duygusaldı.

Neruda’nın onlarca güzel aşk şiirinden nasıl seçim yapabildiğini sorduğumda ise “Pablo Neruda’nın politik şiirleri arasından şiirler seçmek daha zor olabilirdi; çünkü hepsi çok hassas şiirler. Aşk şiirleri arasından seçerken büyük bir keyif aldım; çünkü aşk, çok daha evrensel ve güçlü. Neruda’nın aşk şiirleriyle de değerleri, adaleti ve hayatın uyandırdığı farklı bakış açılarını yakalıyorsunuz ve ben de şanson türüne çok yakışacağını hissediyordum. Hepsi de öyle besteler oldular.” yanıtını aldım.

Aşk şiirlerine olan hassasiyeti bir tarafa, Lemper aşkı tarif ederken de “Aşk hayatın en temel enerjisi… Sadece cinsel bir olgu değil, başkalarına karşı şefkat… Aşk hayatın en güzel gizemlerinden de biri ve en büyük güç… Yaptığın işte de en büyük motivasyon, o işi severek yapıyor olmak. Aşk, hayatı harekete geçiren en güçlü duygu “diyerek adeta bir şiir gibi konuşuyor.

Biraz da Lemper’in son projesi ‘The 9 Secrets’ Paulo Coelho’nun ‘Manuscripts Found in Accra’ adlı kitabı üzerine konuşurken Lemper “Coelho bana en başından en sonuna kadar çok destekleyici oldu. Paulo Coelho müthiş ilham veren bir yazar.“ diyerek ünlü yazarla ilgili hayranlık dolu duygularını da paylaştı.

Lemper belli ki bu aralar özellikle ‘The 9 Secrets’ albümünün heyecanını yaşıyor ve tüm enerjisini son projesine vereceğini itiraf ediyor. Lemper’in albümü sonbaharda piyasaya çıkacak ve bu kez işin içinde bir sinema yönetmeninin ve sahnenin arkasında dev bir ekranın da olduğu multimedya bir sahne uyarlaması planlanıyor.

Eleştirmenlerin özellikle enerji yüklü vokallerini övdüğü Lemper’e günlük hayatında da enerjik biri olup olmadığını sorduğumda, her ne kadar “Enerjik biriyim demekten çok şevkli biriyim demeyi tercih ederim.” cevabını verse de enerjisi sesinden taşıyor.

Lemper eğlence dünyasındaki harika kariyeri ile birlikte ayrıca dört çocuğu olan bir anne. Nasıl olup da enerjisini dengeleyebildiğini sorduğumda ” Elbette ben de yoruluyorum, ama artık büyük olan çocuklarım da küçüklerle ilgileniyor.” cevabını aldım. Anlayacağınız Lemper’in sevgiyle bahsettiği kocaman da bir ailesi var.
İstanbul’a ilk kez 1995 yılında gelen Lemper, hem 90’larda farklı müzisyenlerle ve projelerle, hem 2000’lerde kendi gösterileriyle İstanbul’a gelerek nasıl değiştiğini de görmüş.

Sohbetimizde, İstanbul’a son geldiğinde genç neslin dış dünyaya daha dönük olduğunu hissettiğini söyleyen Lemper “90’lara kıyasla gittikçe daha kozmopolit bir şehre dönüştüğünü de görebilmiş oldum.” yorumunda bulundu.

Ute Lemper son olarak 28 Nisan’da Cemal Reşit Rey sahnesinde yeniden misafir olacağı İstanbul için “İstanbul çok sihirli bir şehir, geçmişle bağını ve tarihini hissedebiliyorsunuz. Ayrıca çok canlı ve hareketli. Ben öyle güzel bir şehirde, gece dışarı çıkmaktan çok güneşin doğuşunu izlemekten daha büyük keyif alabilirim.” diyerek konser öncesi heyecanını da paylaştı.