Kültür Sanat Bu işte büyük bir yalnızlık var!

Bu işte büyük bir yalnızlık var!

07.12.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bombalar, UEFA'nın kararı, Avrupa'nın dışlaması Türkiye'yi tam bir yalnızlık duygusuna itiyor

Bu işte büyük  bir yalnızlık var






Yalnızlık patlaması yaşıyoruz. İnsan "Madem bu kadar yalnız var, birbirleriyle buluşsalar ortada dert kalmayacak" diye düşünmeden edemiyor. Yaşar Kemal durumu net bir şekilde ortaya koymuştu: "Bu ülkede bu kadar aşk yaşanmıyor ki nasıl bu kadar aşk romanı yazılabiliyor?"
Türkiye 20 yıldır, üç tema üzerinde yoğunlaştı: Aşk, aldatma ve yalnızlık. Haliyle, bu popüler kavramları yakalayanlar da istedikleri satış ve şöhreti elde etti. Yalnızlık da trajik bir biçimde toplumsallaştı. Yalnız kadın dizileri, yalnız erkek romanları, hattâ yalnız aşıkların şarkıları dillerden düşmüyor. Tuna Kiremitçi'yi eşinin deyimiyle 'star' yapan ve satış rekoru kıran romanın adına bir bakalım: Bu İşte Bir Yalnızlık Var. İşte durumun özeti.
İşin garibi, İstanbul'da art arda gelen patlamalardan sonra da en çok hissedilen, yalnızlık duygusuydu. Bizi yalnızlığa iten somut şeyler de oldu elbette. Galatasaray ve Beşiktaş'ın maçları Almanya'da oynanmak zorunda kaldı. Zor zamanlarda, ihtiyacını hissettiğimiz futbolda kazanma arzusu, az daha elimizden gidiyordu. Neyse Galatasaray bunun önüne geçti. Sonra İngiltere, İspanya ve Danimarka, vatandaşlarını "Türkiye'ye gitmeyin" diye uyardı. Tam da kendimizi Avrupa'ya hazırlamışken, terör yüzünden 'dışarıda' bırakıldığımız hissine kapıldık. Cumhuriyetten bugüne, kutuplu dünyada kendine yer edinmiş Türkiye için büyük bir korku kaynağı bu. Amerika'yla eskisi kadar iyi değiliz, Doğu bizi istemiyor, son umut Avrupa da bizi eve almaktan vazgeçecek gibi. Eyvah! Sokakta ve ayazda kalacağız!

Enkaz seyretme eylemleri
Korkumuza verdiğimiz tepki de ilginç. ABD, kendi 11 Eylül'ünden kahramanlar, hikâyeler, şarkılar ve görkemli anma törenleri çıkardı. Medyanın 'Türk 11 Eylül'ü' dediği saldırılardan sonra biz, eğer cılız bir miting sayılmazsa, hiçbir şey yapmamayı tercih ettik. Yine eğer, harfiyat çalışmasını bile aynı merakla izleyen vatandaşların İngiliz Konsolosluğu ve HSBC binası önünde yıkılmış binaları enterasan 'seyretme' eylemlerini saymazsak.
Bizi birbirimize yaklaştıracak bir olayda bütünleşmek yerine, "Acaba piyasalar bu işe ne diyecek" diye bekliyoruz. "Borsa düşecek mi, dolar çıkacak mı? Neden kimse anlamıyor?" Bizi esas yalnızlaştıran, acılarımıza bakmak yerine, ekonomik göstergelere bakmak. Avrupa bizi dışlarsa, borsa düşerse. Falan filan...
Sürekli kötü şeyler yaşıyoruz. Deprem, ekonomik kriz şimdi de terör patlamaları. Yaşadığımız her büyük felaket sonrasında yaptıklarımız, kim olduğumuzun, hangi ruh halinde olduğumuzun bir sınavı. Son büyük felaket, İstanbul'da üst üste gelen iki patlamaydı. Bu felaketten sonra bizim aldığımız tutum da, gerçekten hem kim olduğumuza, hem de ruh halimize ışık tuttu. Kişisel bir durum olan yalnızlığı bile, doğasına aykırı biçimde kalabalıklaştırmayı başardık. Toplumsal dayanışma yerine, harfiyat izler gibi, çöken binaları izleyip borsa endeksine ve Avrupa'nın ne diyeceğine bakıyoruz. Evet, insani bir durum ama bir yandan da, Tuna Kiremitçi'nin değiştirdiği cümle akıldan geçiyor: Bu işte hem bir yalnızlık, hem de bir yanlışlık var...




POPULER KÜLTÜR