Editörün Seçtikleri Bu maçta YENİLEN GALİP

Bu maçta YENİLEN GALİP

20.04.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bu maçta YENİLEN GALİP

Bu maçta YENİLEN GALİP


Kapuscinski “Futbol Savaşı" isimli kitabında anlatıyor: Latin Amerika’da, deplasmanda oynayan için yenilmek bir şans


       Evet sayın izleyiciler, benim saatime göre maç bitti. Şu anda uzatmaları izliyoruz. Fakat o da ne? Bir numaralı holigan elinde bir sopa ile oyuncularımızı kışkırtıyor. Sopa şimdi beş numaralı formayı giyen holiganda. Antrenörlerin bulunduğu kulübenin camlarını indiren holiganın önünü kesen oyuncu fanatiğimiz, sopayı kaptı ve bayan izleyicilere sarktıkları gerekçesiyle diğer holiganları dövmeye başladı. Güvenlik güçleri bu arada stada peçete atılmasını ve fazla gürültü yapılmasını engellemeye çalışıyor. Ve... ve hakem düdüğü çaldı, maçı bitirdi."
       Bu, elbetteki bir kurgu. Peki, gerçekte söz konusu olan ne? İnsanlar sokaklarda neden kan revan içinde görünmekte? Kadınlar niçin tüm kavgalara alet ediliyor? Güvenlik ne işe yarar? Sorular çoğaltılabilir. Ancak, “Söz konusu olan nedir?" sorusunu tekrarlamakta yarar var. Söz konusu olan: Futbol, yani spor; iki düşman kampın karşılaşması değil. Savaş, hiç değil. Ama belki de yanılıyoruz. “Olan" ve “bitenöe bakarak bir de bu işin “rövanş"ını düşünürsek, belki de masum bir spor karşılaşmasından fazla bir şeydir üzerinde düşündüğümüz.

Futbol Savaşı

       Ryszard Kapuscinski, Polonyalı bir gazeteci yazar. Dış haberler muhabiri olarak görev yapan Kapuscinski, üçüncü dünya ülkelerindeki olayları takip ederken tam 28 savaşa, ayaklanmaya ve devrime tanık olmuş. Bu savaşlar arasında biri var ki, benzeri (şanslıyız ki daha ılımlısı!) son günlerde ülke gündemimizi fazlasıyla meşgul ediyor: Futbol Savaşı.
       Yazarın, 1950-70 yılları arasında Afrika ve Latin Amerika’ya yaptığı gezileri ve bu sırada yaşadıklarını içeren kitabı “Futbol Savaşı", bu yılın başında Gül Çağalı Güven’in çevirisiyle Om Yayınları’ndan çıktı. Kitapta Gana’nın bağımsızlık mücadelesinden Cezayir Savaşı’na “egzotik" Afrika’nın dumanaltı ve kanlı görüntüleri anlatılıyor. Kitabı okurken, bir gazetecinin ölümle burun buruna geçen mücadelesini de okuyorsunuz. Her defasında “kahramanımız, yaşadığı kent Varşova’ya sağ salim dönmeyi başardığına göre bir daha kendini ateşe atmaz" diyorsunuz, fakat yanılıyorsunuz. O, savaş, ayaklanma, gerilla vs. sözlerinin geçtiği herhangi bir yere herhangi bir yoldan mutlaka ulaşıyor ve okuru da peşinden sürüklüyor.

Stadyumların rolü

       Kitap Galatasaray Leeds United maçı nedeniyle fazlasıyla gündemimizde. Zira, Kapuscinski’nin gittiği yerlerden biri de Honduras’ın başkenti Tegucigalpa. 1970’de Meksika’da yapılacak Dünya Kupası’na katılmak için oynayan Honduras ve El Salvador milli takımlarından her biri, diğer takımın ev sahipliği yaptığı maçta yenilmiş olmayı şans sayıyor, stada özel güvenlik birlikleriyle girip çıkıyordu.
       Yazar, futbol sahalarının ne işe yaradığını belirtirken durumun vehametini bir kez daha kavrıyoruz: “Stadyumların ikili bir rolü vardır: Barış dönemlerinde spor amaçlı toplanma yerleridir; savaşta ise toplama kampına dönüşür."
       Bu akşam oynanacak maç için çok konuşuldu, çok yazıldı. Ama Latin Amerika ülkesi olmadığımız için hükümette sorun yok. Neden mi? İşte bir alıntı daha: “Latin Amerika’da futbol ile siyaset arasındaki sınır çok belirsizdir. Milli takımın yenilgisinden sonra düşen ya da devrilen hükümetlerden bir liste yapsaydık, çok uzun olurdu."

Fanatizm kurbanı

       1994 yılında ABD’de yapılan Dünya Kupası’nda ilk turda elenen Kolombiya Milli Takımı’nın defans oyuncusu Andreas Escobar, kendi kalesine gol atarak takımının yenilmesine neden olduğu için, ülkesine döndüğünde tehdit edilmeye başlandı. Daha sonra Andreas, fanatik taraftarların silahlı saldırısına uğrayarak öldürüldü. Vücudundan 12 kurşun çıkartılan Escobar, Latin Amerika’da futbol uğruna kanı dökülen ilk kişi değil.

Futbol, sadece bir spordur

       Her ne kadar ülkemizde siyasetle futbol arasındaki ilişki Latin Amerika’ya çok benzemese de, son yaşananlar ister istemez çağrışım yapıyor. Çünkü Latin Amerika’da da futbol uğruna cana kıyılıyor, kan dökülüyor. Hatta futbol nedeniyle iktidar el değiştiriyor. Kimse de kalkıp bunun sadece bir spor olduğunu söylemiyor. İşte Ryszard Kapuscinski’nin kitabından bir anekdot:
       “...Roberto Corduna, son dakikada Honduras’ın galibiyet golünü kaydederken, 18 yaşındaki Amelia Bolanias, El Salvador’da televizyonunun başında oturuyordu. Ayağa fırladı, babasının tabancasının durduğu çekmeceye koştu. Sonra kendini kalbinden vurdu. Salvador gazetesi El Nacional’de, ertesi gün ‘Genç kız, vatanının yıkılışını görmeye tahammül edemedi’ deniyordu. Tüm başkent, Amelia Bolanias’ın televizyondan naklen yayınlanan cenaze törenine katıldı. Cenaze alayının başında, bayrak taşıyan bir askeri muhafız bölüğü yürüdü. Başbakan ve bakanlar, bayrağa sarılı tabutun peşinde yürüdüler. Hükümetin ardından, Salvador milli takımının ilk on biri geliyordu; Tegucigalpa Havaalanı’nda yuhalanan, alay edilen ve yüzüne tükürülen takım, o sabah özel bir uçakla El Salvador’a dönmüştü..."

Yazarlar