06.07.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
İstanbul Uluslararası Caz Festivali işe şatafatlı gecelerle “bismillah” demeyi adet edindi. 4 Temmuz akşamı Aya İrini’nin etkileyici ortamında icra edilen son Chick Corea projesi “In The Spirit Of Mozart”, pek çok açıdan davetlilere parlak bir gece yaşattı.
Bir caz dörtlüsü ile, oda orkestrasının yan yana getirildiği iki bölümlü konserde Corea’nın “2. Piyano Konçertosu” ve Mozart’ın “24. Piyano Konçertosu, KV 491” çalındı. Corea kendi eserinde Mozart’ın, diğerinde ise cazın özgür ruhuna vurgu yaptı.
İbre cazı gösterdi
Ancak ikinci bölümde tanıdığımız Chick Corea ile yüz yüze geldik; caz dörtlüsünün nefesini yakından hissedebildik. Dengeler oynadı; ibre cazı gösterdi, terazinin kefesinde doğaçlamalar ağır bastı. Konser tansiyon kazanmıştı. Başta Garland’ın rahatlatıcı soprano soloları olmak üzere, dörtlünün tüm müzisyenleri elle tutulur bir biçimde kendini gösterirken, salonda yüzlerle birlikte kravatlar da gevşedi, takım elbiselerin ceketleri çıkarıldı.
Roller değişmişti; şimdi kusursuz eşlikçi rolündeki orkestra cazın tuğlaları arasındaki harç gibi duruyordu. Coşkulu caz doğaçlamaları karşısında görücü usulü de olsa yaptığı evlilikle evinin mutlu kadını olduğunu söylüyordu.
Klasik armoni denizinde serbest stilde yüzen caz akorları, kıtalar arası bir yolculuğa çıktı. Afrika sorunsuz geçildi, ancak Asya kısmı doğu motifsizliği yüzünden temasından kopuktu.
Çağlar arası ilişkinin Mozart’ın erken dönemi ile kurulmuş olması, karmaşık olmayan bölümlerin seçilmesinin anlaşılır gerekçeleri var elbette. Evet, son derece iyi niyetli, sempatik, ruhen de içi dolu; üstelik izlemesi keyifli bir proje “In The Spirit Of Mozart”. Ama maalesef olağanüstü cesur ve ilerici bir girişim değil. Bu bir yana derseniz, sorun yok. En nihayetinde kültürü, tecrübesi ve engin yeteneği ile Corea’nın, “tarzlar ve çağlar arası divanın yüksek başkanlığı” mertebesine layık olduğunu bir kez daha ispatladığını kabul etmeli.
Verildiği mekân ile bütünleşmiş bir konser gerçekleşti. Ses, ışık, atmosfer oldukça iyi ve birbirleri ile uyumluydu. Bir kez daha fark edildi ki, burası kombodan (küçük orkestra) ziyade, klasik orkestralar için daha uygun. Orkestra ile Corea dörtlüsünün çaldığı yerlerde ciddi akustik farkı vardı.
Buna karşın, oturmalı düzen için oldukça yüksek bir sahnesi var mekânın. Özellikle ön sıraların boyun tutulması yaşaması yüksek olasılık. Bir de büyüleyiciliğine uygun düşmeyen plastik sandalyeler, mesire yerindekilerden farksız. Yaslandıkça arkaya kaykılan oturaklar, ayak ayarı yapılmamış çamaşır makinesi gibi her kıpırdanışta ileri geri gidiyordu.
Salonda alışageldiğimiz caz izleyicisi yoktu. Biraz klasik müzikseverin yanında, sponsorun davetlisi olan ünlülerin varlığı dikkat çekti.