Editörün Seçtikleri ÇİN, DÜNYANIN SERMAYE VE TİCARET MERKEZİ Mİ OLUYOR?

ÇİN, DÜNYANIN SERMAYE VE TİCARET MERKEZİ Mİ OLUYOR?

23.02.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Deng'ten sonra tufan mı? Şimdi Dev'in çocukları, iradesini dünyadaki her beş kişiden birisine dinletebilecek tam bir lidere ihtiyaç olduğunu düşünüyor. Aksi taktirde, Çin'in yeni süpergüç olarak 21'inci yüzyıla taşınması hayli güç olacak gibi görünüyor.

ÇİN, DÜNYANIN SERMAYE VE TİCARET MERKEZİ Mİ OLUYOR

DENG'den sonra Mao'nun ölümünü izleyen dönemde yaşananlara benzer bir iç iktidar mücadelesi ve fraksiyon çekişmesi yaşanmasını kimse beklemiyor. Zira, Deng, uzun bir süredir aktif görevden çekildi ve "kıdemli vatandaş" unvanı ile gelişmeleri uzaktan yönlendirdiği için, önemli pozisyonların kavgası çok önceden yapıldı, sonuçlandı. Şanghay eski Belediye Başkanı Zhu Rongji, halen Çin ekonomisinin en kuvvetli koltuğunda oturuyor. "Ekonomi Çarı" olarak da tanınan Zhu'nun, 1998 yılı başında, Başbakan Li Peng'in yerini alacağına kesin gözüyle bakılıyor. Sık sık resmi Çin basınında Cumhurbaşkanı Jiang Zemin ve Başbakan Li Peng ile birlikte boy boy resimlerinin çıkması da bu ihtimali güçlendirmektedir.
Bir zamanlar ağızlarından kerpetenle laf aldığımız Çinli yetkililer, artık dost sohbetlerinde her konuda hiç çekinmeden fikir yürütüp tahminlerde bulunabiliyorlar. Özgüvenleri artmış. Çin Merkezi Televizyonu'ndan bir dostum, önümüzdeki sonbahardaki Komünist Partisi kongresinde Zhu Rongji'nin başbakan seçileceğine, Jiang Zemin'in ise kollektif liderliğin çekirdeği olarak cumhurbaşkanlığında kalacağına inanıyor. Pek sevmediği halde, Li Peng'in başbakanlıktan ayrıldıktan sonra sembolik bir göreve getirileceğine dair tahminlere gülüyor. Ordu ile güçlü bağları nedeniyle etkili Li'nin Askeri Komite Başkanlığı'na ve Parti Genel Sekreterliği'ne getirileceği kanaatinde. 1.2 milyarlık nüfusu kollektif bir liderliğin yönetmesi hiç kolay bir iş değil. Zira, Çin'i tarihi boyunca ya imparatorlar tarafından yönetilmiş, ya da Maeo ve Deng gibi karizmatik, güçlü liderler tarafından. İradesini dünyadaki her beş kişiden birisine dinletebilecek tam lidere ihtiyaç olduğunu düşünüyor birçok Çinli. Aksi taktirde, Çin'i yeni süpergüç olarak 21'inci yüzyıla taşıması hayli güç olacak gibi görünüyor. Tek bir lideri dizginleri ele geçirmemesi halinde önümüzdeki onyılda Çin'de ciddi kargaşalar çıkmasından korkuluyor. Özellikle Halk Kurtuluş Ordusu'nun takınacağı tutum zamana yayılacağı anlaşılan iktidar mücadelesinin sonucunu temelden etkileyecektir.
Hakkında ne söylenirse söylensin, kimse Çin ile ilgili gelişmelerin dışında kalmak istemiyor. Şirketler, zarar etme pahasına, Çin'deki mevcudiyetlerini sürdürüyorlar. Askeri stratejistler, Asya'da Çin'e karşı NATO benzeri bir güvenlik şemsiyesi gerekip gerekmediğini, Çin - Rus stratejik ortaklığının olası sonuçlarını tartışıyorlar. Hepsinden de önemlisi, herkes giderek büyümekte olan Çin pastasından büyükçe bir dilim kopartmak peşinde.
Çin'deki değişimin en çarpıcı örneği, yabancı sermaye ve uluslararası ticaret bağlantılarına bakılarak görülebilir. Dünyada ABD'den sonra en fazla yabancı yatırım çeken ülke olmasının yanı sıra, Çin, Peru'dan ABD'ye Myanmar'dan Nijerya'ya kadar uzanan geniş bir coğrafi yelpazede hatırı sayılır dış yatırım da yapmaktadır. Halen yurt dışında 4500'ü aşkın işletmeye 5.2 milyar dolarlık Çin sermayesi yatırıldığı belirtiliyor. Kağıt dışında özellikle Doğu ve Güney Asya ekonomilerine Çin'den sessiz sedasız milyarlarca dolar sermaye akmaktadır. Avustralya'da koyun çiftlikleri, Hong Kong'da, gökdelenler, Kanada'da kağıt fabrikası, Peru'da demir cevheri madeni, Suudi Arabistan'da petrol üretim paylaşım anlaşmaları, ABD'de yüzlerce ticaret şirketi alımları örneklerden sadece birkaçı. Dünyadaki sermaye akışlarının yüzde 2'sini sağlıyor. Kendi kendine yeterliliği ve içe kapalı gelişmeyi iş'ar edinmiş olan Mao, bugünleri görseydi, herhalde şaşkınlıktan küçük dilini yutabilirdi.
Buna karşılık, Çin'de 200.000 civarında yabancı işletmenin faaliyette olduğu biliniyor. Üstelik, artık her isteyen yabancı yatırımcı elini kolunu sallayarak giremiyor Çin'e. Pazarlık gücü arttıkça son derece seçici hareket ediyor. Tarım, enerji, hayvancılık, altyapı, teknoloji ve sivil uçak yapımında yabancı sermayeyi teşvik ederken, bankacılık, perakende satış, emlak, televizyon, buzdolabı, çamaşır makinesi gibi hafif sanayi, kömür madenciliği ve sağlık alanında bazı sınırlandırmalar devam ediyor. Telekomünikasyon hizmetleri, basın - yayın, silah sanayi ve çevreyi tahrip eden sanayilerde ise yabancı yatırıma hiç müsaade edilmiyor. Pekin, yabancı yatırımcıların ülkenin daha yoksul ve Batı bölgelerine yönelmelerini teşvik içni özel kolaylıklar sağlamaktadır. Öte yandan, çok uluslu firmaların ülkenin önde gelen şirketleri ile ortak yatırıma girme stratejileri rahatsızlık uyandırmaktadır belli sahalarda. Bu yabancı firmaların yerel şirketlerin patent haklarını satın aldıklarını ya da kendi isimlerini ekleyerek onların imajını değiştirdikleriniu, böylece zaman içinde yerel üreticilerin yabancı ortaklık içinde erimeye yüz tuttuklarını, hatta pazardan silinmeye başladıklarını ileri sürüyorlar. Çin firmalarının yabancı ortaklıklarda en az yüzde 51 kontrolü muhafaza etmelerinde ısrar edilmektedir. Çin'in altyapı yatırımları, önümüzdeki dönemde büyük ölçüde ulaşım ve enerji ile telekomünikasyon sektörlerinde yoğunlaşacak gibi görünüyor. Önümüzdeki yirmi yıl içinde dünya enerji talebindeki artışın yüzde 53'ünün Asya'dan geleceği, dünya enerji tüketiminde Asya'nın payının halihazırdaki yüzde 24'ten yüzde 35'e çıkacağı tahmin edilmektedir. Asya petrol tüketimi, yine aynı tahminlere göre, 1994 - 2000 arası dönemde yüzde 25, doğal gaz yüzde 36 ve kömür tüketimi isi yüzde 33 artacaktır. Çin, toplam talep artışının yüzde 46'sının kaynaklandığı ülke olarak eneri şirketleri için muazzam bir piyisa teşkil etmektedir. madalyonun öbür yüzüne bakıldığında ise, Çin, dünyada en fazla sera gazı yaratan ikinci büyük ülke konumundadır. Hızlı ekonomik büyümenin yol açtığı çevre kirlenmesinden hem kendisi olumsuz etkileniyor hem de çevre ülkeler.

* Sichuan eyaletinde yoksul bir köyde geçen çoçukluğu Çin'in yakın tarihindeki yaşadığı en zayıf zamana denk geldi.
* Bu güçsüzlük ve yöneticilerin zaafiyeti, Deng'i ateşli yurtsever haline getirmiştir. O ve aynı kuşak aydın gençler yabancılara ve onlara taviz veren Çinlilere karşı derin öfke kustu
* Mao'nun aksine, hiçbir zaman siyasi rakiplerine karşı, temizlik hareketine girişmedi.
* Ancak, düşmanı gördüklerine karşı siyasi yöntemlerinde çok nazik olduğu da söylenemezdi.
* Tüm siyasi yaşamı boyunca, Marksizm ile milliyetçilik arasında gidip geldi
Çin'in yalnızlık politikasını değiştirdi.
* Kapitalizm ve sosyalizm Çin'e uyan olumlu taraflarını kopyalamada tereddüt etmedi.
* Dev'i hızlı ekonomik kalkınma yoluna soktu.
* Ülkeyi uluslararası sistem ile bütünleşmeye sürükledi.
* Reformlarıyla 1980'den 1996'ya kadar Çin ekonomisi ortalama yüzde 10 oranında büyüdü. Güney Kore, Tayvan, Hong Kong ve Singapur'dan oluşan dört "küçük ejderha"yı geçti Çin.
* Dünyanın ikinci büyük ekonomisi konumuna yükseldi.
* Şayet Çin istikrarlı bir çizgide modernizasyonunu devam ettirecekse, Deng'in şu sözünü akıldan çıkarmamaları genekiyor: "Çin, çok uzun ve ağır yük taşıyan bir katardır. Süretini arttırırsan raydan çıkıp devrilebilir. bir daha da kimse onu yeniden rayına oturtamaz."

Uluslararası yatırıma kapılarını açmadan ülkeler birbirleriyle yarışırken, Çin, yabancı sermayenin girişini sınırlandırmayı bile düşünüyor. Pek haksız da sayılmaz aslında; zira, 1995'te 91 milyar dolar ile ABD'den sonra dünyada en fazla yabancı sermaye çeken ikinci ülke oldu. Girişin yanısıra, ülkeden 35 milyar doları aşan bir bermaye kaçışı olduğu da belirtiliyor. Çin'in dış ticareti 299 milyar doları bulmaktadır. Yeni açıklanan dokuzuncu beş yıllık (1996 - 2000) kalkınma planı hedeflerine bakılırsa, Çin'in 2000 yılındaki toplam dış ticaret hacmi 400 milyar dolara ulaşacak (1980'de 38 milyar dolar idi). Döviz rezervleri ise şimdiden 100 milyar doları aştı. Bu rezervler, ekonominin önceliklerine tahsis edilerek, genellikle tahıl ve petrol ithali, dış borç geri ödemeleri ve teknoloji yenilenmesi amacıyla kullanılıyor.
Çin'in ziyaret ettiğimiz her bölgesi birbiri ile taban tabana zıt özellikler sergiliyor. 15 milyonluk Şanghay'a gittiğimizde başka bir dünyaya gelmiş gibi oluyorsunuz. Kıpır kıpır kaynayan, etnik tansiyonun zaman zaman yükseldiği Tibet ya da Uygur bölgesi ise hem Güney Asya hem Ortadoğu özellikleri taşıyan ayrı dünyalar. Hele Rus ya da Kore sınır bölgeleri tam bir tezat.

Yazarlar