Kültür Sanat durum vahim(di)!

durum vahim(di)!

16.01.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

İç karartıcı bir yıl daha geçirdik. 2002, özellikle müzik piyasamızın hanesine berbat bir yıl olarak işaretlenecek.

durum vahim(di)

durum vahim(di)!

İç karartıcı bir yıl daha geçirdik. 2002, özellikle müzik piyasamızın hanesine berbat bir yıl olarak işaretlenecek.

NAİM DİLMENER

AKLA gelen - gelmeyen her türlü tatsızlık, kötülük ve bela; sözleşmiş gibi, geçtiğimiz yıl kolkola girerek müzik piyasımızı yerle bir etmek için azami bir çaba harcadı. Başarıldı da. Hem de kimsenin ummadığı bir süratle yapıldı bu. 8 Aralık günü, Hürriyet’in ekonomi sayfalarında yer alan bir liste, bu vahim durumu bütün açıklığıyla gözler önüne seriyordu. "DMC, yerli kaset ve CD’de sektör lideri" başlıklı habere eşlik eden listede, "2002 Ocak - Ekim döneminde adet bazında ilk 10" şirketin ulaştığı satış rakamları veriliyordu. İlhan Şeşen’li, Muazzez Ersoy’lu, Sezen Aksu’lu ve onlarca "küçük" ve "orta boy" şarkıcılı DMC, 1.300.000 kaset ve 227.450 CD satarak listenin başına oturmuştu. Yani en iyi firmamız, 10 ay boyu, yalnızca 1.527.450 adetlik bir satış rakamı tutturabilmiş olmasına rağmen piyasanın lideriydi. On ay içerisinde; Ebru Gündeş’li, Şebnem Ferah’lı, İzel’li, Serdar Ortaç’lı, Çelik’li, Kayahan’lı Universal ve Neşe (listede ayrı ayrı yer almışlar), 2.015.401; Orhan Gencebay’lı Kervan 820.000; Göksel’li, Sertab Erener’li, Demir Demirkan’lı Sony 531.040; Candan Erçetin’li Topkapı 405.100 adet albüm satabilmiş. On firmanın, on ay içindeki toplam satışı da yalnızca 8 milyon adet civarında. Gazetenin MÜ - YAP’tan aldığı rakamlara dayanarak oluşturduğu bu liste, müzik piyasamızın kaç zamandır söylendiği gibi, sahiden de tamamen çökmüş olduğunu gösteriyor. Bir zamanlar, yalnızca Sezen Aksu, Kayahan, Nilüfer ve Aşkın Nur Yengi’nin bir yıllık satış toplamıydı bu rakam. İyi kötü her albüm 50 bin rakamına ulaşıyor, büyük bir kısmı 100 bini rahat rahat geçebiliyor, en azından on beş - yirmi kişi 500 bini buluyor, üç - beş büyük isim de milyonu devirip tepelerde keyif çatabiliyordu. Müzik piyasamızın 40 (hatta kimi seneler 50) milyona ulaşmış satış (adet) hacmi, tepetaklak bir gidişle 8 ile (ilk 10’a girmeyen firmaları da hesaba katarak) 10 milyon arasında bir rakama oturmuş. Tam bir felaket bu. Üstelik bu rakamların içinde; Nez, Hande Yener ve benzerlerinin payını da düşünürseniz gerçek bir çöküş. Son sözü söyledi...Piyasada söz sahibi firmaların bir kısmı, şartlar ne olursa olsun zaten bayağı ve kötü olana her zaman meyilliydi. Ama piyasanın dibe vurduğunun net olarak anlaşılmasıyla birlikte, bu sefer; firmaların iyisi de kötüsü de "yılana sarılma" konusunda bir an bile duraksamadı. Artık hiç kimsenin albüm satın almadığı anlaşılmıştı ve tek yapılabilecek şey, zamanında çok fazla satış yapılabilmiş kitlenin hiç olmazsa bir bölümünü yeniden kazanmak için çaba harcamaktı. Memleketin "her bireyin peşine bir televizyon kamerası koyma" noktasına koşması, plak firmalarına sarılabilecekleri bir son çare olarak gözüktü, buna uygun kararlar verildi, kısa bir süre içerisinde de birbirinden feci albümler piyasayı bastı. Bu albümlerin bir sürü ortak noktası vardı ama bunların arasında en başta geleni "müzikösiz albümler olmalarıydı. Evet evet, müzik yoktu bu albümlerde. Şarkıcı şarkıcı değildi: Sesi yoktu, şarkı söylemeyi bilmiyordu vb... Alt yapılar; iyi kötü işini bilen müzisyenler tarafından yapılıyor ve bir "konfeksiyon" telaşıyla kotarılanlarda bile kulak verilecek bir "tını", bir "ritim" bulunabiliyordu. Ama "intro"lar bitip, vokal kayıtları başladığında şarkıcı ve artık "tek tip" haline gelmiş melodisi bir tarafa, alt yapı başka bir tarafa gidiyordu. İki ayrı şarkı dinliyor hissine kapılıyordu insan."BBG Evi"nden çıkıp Erol Köse’nin kollarına sığınmış isimlerin hepsinde bu özellik belirgin bir şekilde ortaya çıkıyordu. "Ezberlenmiş bir yüz" dışında bir özelliği olmayan bu çocuklar için dünya kadar yatırım yapılmış ve içinde dinlenebilir tek bir şarkı olmayan koca albümler sürülmüştü piyasaya. Melih, Hatice ve Azizcan’ın albümleri, iflasın alenen kabul edilmesi anlamına geliyordu: "Madem öyle, gel böyle..." Albüm almak için ellerini ceplerine atmayan kitle zaten müzik istemiyordu, o zaman müzik bir kenara konabilirdi. Firma sahipleri ve danışmanları ellerini ovuşturup tatlı hayallere dalabilirdi artık: "Bu çocuklara ve şarkılarına her türden televole’de üç - beş tur yaptırır, üzerine de bir Hülya Avşar Show ekledik mi oldu bitti demektir." Aynı hayallere, zaten bu tür programların bir ürünü olan Nez ve (başta Q Girls olmak üzere) her türden türevi için de dalınabilirdi. Bu tür kızlar işini bilirdi zaten. Onlara akıl vermeye, yönlendirmeye gerek kalmaksızın yapacaklarını yapar ve albümleri sattırabilirlerdi. Bir kısmı, bir "titreme nöbeti"ne tutulmuş gibi durmaksızın tek sermayeleri olan "göbekölerini her an burnumuza dayar; bir kısmı ise "tecavüz" farsları sahneleyebilirdi nasıl olsa... Ya da "banko" televoleciler ile iş yapılabilirdi. Bunlar; bu tür programlarda yeri "garanti" Petek Dinçöz ve "garanti gibi" Hande Yener ile kendi garanti belgelerini bizzat kendileri tasdik eden Gülben Ergen ve Hülya Avşar olabilirdi mesela.Ama gelin görün ki, ne kadar çırpınılmış olunursa olunsun, gelinebilen nokta yalnızca 8 milyon. MÜ - YAP’ın listesi bütün sırları açığa vurdu. Ne "müzikösiz furya, ne de "müziksiz" demeye insanın dilinin varmayacağı ama "lüzumsuz" olarak sınıflandırmanın da tuhaf kaçmayacağı diğer kategori (Doğuş, Demir Demirkan, Serdar Ortaç, Muazzez Ersoy...) beklenen ya da arzulanan işi yapamadı. Bu da demektir ki; geriye kalan bir avuç albüm alıcısı doğru dürüst şarkılar, albümler istiyor - bekliyor! Umay Umay, Göksel, Yıldız Tilbe, Mor Ve Ötesi, Aylin Aslım ve Mehmet Güreli’nin yaptığı gibi hem deneysel hem de herkesin yüreğine dokunan; ("Foolish Casanova" gibi bir enkazdan bile bir kitsch abidesi çıkarabilmiş) Ümit Kuzer, Alper Erinç, Tansel Doğanay, Volga Tamöz, Kıvanç K., Ozan Çolakoğlu ve Murat Yeter’in yazdıkları - yarattıkları gibi hem renkli hem de çağdaş şarkılar - albümler.Müzik piyasamız istediği kadar dibe vursun, bu saydığımız ve onlara benzer diğer isimler, hiçbir zaman temelli bir yok oluşa izin vermeyecek. 2000’lerdeki şartlar, artık 80’lerin başındaki şartlar ile aynı değil. 90’lar, her şeye rağmen, çok dirençli ve kendi yolunda gitme konusunda çok inatçı isimler yarattı. Önümüze sürülen bütün kötü albümleri elimizin tersiyle itip, bu isimlerden birine tutunduğumuzda her şey baştan başlayabilir. Hem de eskisinden daha güçlü olarak.