Editörün Seçtikleri Enkazlar yanıyor

Enkazlar yanıyor

19.08.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Enkazlar yanıyor

Enkazlar yanıyor


10 bin kişi hala yer altında. Halk kazıyor yetkililer seyrediyor. Tek umut yardıma gelen Rus ve İsrailli kurtarma ekipleri


       İzmit çıkışında yol kenarında bekleşenlere yaklaşıp arka koltuğa, üç kişi alabileceğimizi söylüyoruz. İkisi evli üç yaşlı insan otomobilimize biniyor. Yaşlı adam Sekmenler'de inecek. Yaşlı çift bizimle Gölcük'e kadar gelecek. Yaşlı kadın ağabeyi ve yeğenini bulmak için geliyor. Gölcük'le ilgili haberler verilirken radyonun sesini kısıyoruz.
       15 kilometre kala trafik önce yavaşlıyor, sonra duruyor. Yolun bir kıyısında yaya olarak, başları önde Gölcük'e gidenler, diğer kıyısında yaya olarak Gölcük'ü terkedenler... Yolun bir şeridinde araba ile terkedenler, diğer iki şeridinde gelenler... Ambulanslar gelirken bir keşmekeş başlıyor. Ellerinde fenerle trafiği yönlendirmeye çabalayan gönüllüler bağırmaya, ambulans için yol açmaya çalışıyorlar. Trafik altüst oluyor. Tüpraş yangınının sıcağı ve isli dumanın boğucu etkisi yolculuğu daha da zorlaştırıyor.

Enkazlardan inilti geliyor

       Gölcük'e girişte dümdüz olmuş binalar fenerlerin ve farların aydınlığında zifiri karanlıktan birer birer sıyrılıyor. Bazı enkazlardan gelen boğuk inilti ve haykırışlar yola kadar geliyor. Denizin taşmasıyla su altında kalan enkazlardan ses duymaksa imkansız.
       Barış benzin istasyonunu arıyoruz. Arabamızdaki yaşlı kadınının kardeşinin işyeri. İlk rastladığımız benzin istasyonunun yıkılmış olduğunu gördüğünde yaşlı kadın ağlamaya başlıyor. Kocası avutuyor: "Belki kardeşininki yıkılmamıştır." 500 metre daha gidip yol kenarındakilere Barış benzin istasyonunun nerede olduğunu soruyoruz. Yandaki yıkıntıyı gösterip, "İşte burası" diyorlar. Yaşlı kadın bir yana kocası bir yana savruluyor ve katıla katıla ağlamaya başlıyorlar.
       Birden üzerlerinde Kiril alfabesiyle yazılar yazılı bir konvoy Gölcük'e giriyor. Farlar yoldakilerin yüzlerini aydınlattığında bir umut kıpırtısı görülüyor. Rusya'nın gönderdiği kurtarma ekibi Gölcük'e geldi.
       Rus kurtarma ekibi Emniyet'in karşısındaki arsada üsleniyor. Hemen uydu telefonlarını kurup İstanbul ile haberleşmeye başlıyorlar. Depremden beri Gölcük'ten telefonla ilk onlar konuşabiliyor. Herkes cep telefonlarıyla Ruslar'ın uydu telefonunun yanına koşuyor ve uydu telefonunun yansıtıcısından yararlanıp birilerini aramaya çalışıyor.
       İzmit'te Telekom'da çalışan genç adam yedi yakınının enkazda olduğunu, seslerini duyduğunu, kriz masasına bildirdiğini ama hiçbir şey yapılmadığını söylüyor. "Biliyorum, bir iki tanesini kurtaracağım" diyor ve derdini Ruslar'a anlatmak için onların yanına koşuyor. Ruslar, Türkçe konuşan adamı şaşkın şaşkın dinliyor.

Yangın başladı

       Yiyecek ve içecek sıkıntısı ama en çok da acı çeken Gölcük halkı sokakta sabahlıyor. Kırgın ve suskun. Konuştuklarında, yalnız bırakıldıklarını, devletin destek vermediğini söylüyorlar.
       Gölcük'te günün ilk ışıklarıyla manzara daha iç acıtıcı ve ürkütücü bir hal alıyor. Enkazların detayları belirginleşiyor. Yer yer yangınlar çıkmış. Enkazlar içten içe yanıyor. Alev almış enkazları gören depremzedeler metanetlerini kaybediyor, katıla katıla ağlamaya başlıyor. Bir anne haykırıyor: "Yavrum yanıyor."
       Gölcük'te hava aydınlandı. Ama hiçbir iş makinesi daha çalışmaya başlamadı. Hiç bir resmi görevli, hiç bir profesyonel kurtarma ekibi ortada görünmüyor. İlk ışıklarla yurttaşlar elleriyle ya da ellerindeki kazma, küreklerle tekrar enkaza saldırıyor. Polisler ellerinde çelik coplarla kriz masasının ve Gölcük Donanma Üssü'nün bulunduğu bölgede disiplini sağlamakla meşgul. Ekmek yardımı için 500 metrelik bir kuyruk oluşmuş. Bir çocuk, ekmek, bir iki domates ve küçük bir şişe sudan oluşan istihkakının almış giderken, bir genç çocuğu kızdırıyor: "Sen ölmedin mi?"
       Piyalepaşa mahallesindeki yeşil alan çadır ve otomobillerinde geceleyenlerle dolu. Uyanmışlar ve yeniden ağlıyorlar. Erzurum'dan yeğeni için gelmiş bir kadın "Halam, bunun için mi bu kadar tatlı dilliydin" diye haykırıyor.
       Gölcük Deniz Üssü'nün Doğu - 1 kapısı önünde üsteki enkazın altında kalan askerlerin aileleri bekleşiyor. Depremde, Subay Orduevi'nin 1954'te yapılan Eski Otel isimli kısmı ayakta, Yeni Otel denilen ve sonradan inşaa edilen yapı dümdüz olmuş. Üssün karargahı da yıkılmış. Deniz Harp Okulu Komutanı Tümamiral Orhan Aydın ve 145 asker enkaz altında.

Halk öfkeli

Üssün hemen karşısında televizyonların canlı yayın ekipleri. Yayın sırasında 27 daireli bir apartmanın enkazında 25 yaşındaki oğlu Burak Yıldırım'ın olduğunu söyleyen bir kadın gözyaşları ve öfke içinde, titreyerek geliyor ve "Niye devlet bize yardım etmiyor?" diye soruyor.
       Üssün biraz ilerisinde, yolun karşı tarafındaki bir evden sesler geliyor. Ayşe Kanat, kızı Gaye'nin bu eve misafirliğe gittiğini, kızının sesini tanıdığını ağlayarak anlatıyor. "O çok iyi bir kız, 20 yaşında daha, Hacettepe'de, biyoloji okuyor" diyor.
       Aynı enkazın önünde Rafet Doğan ve eşini kızları bekliyor.
       Bu sırada İsrail kurtarma ekibi yoldan hızla geçiyor.
       Herkes yabancı kurtarma ekiplerinin nerede olduğunu tartışıyor. Donanma Üssü'nün tel örgülerinin gerisinden askerler enkazların üstünde çalışan yurttaşları izliyor.
       Merkez mahallesinde burnundan kan boşanarak komşularını kurtarmaya çalışan Yılmaz Karayel'in çabalarıyla, Beyhan Softoğlu sağ olarak enkazdan çıkarılıyor. Beyhan Hanım daha enkazdayken, Yılmaz Bey'e, "Aşağıdaki komşularımızı da kurtarın" diyormuş. Yılmaz Bey gururlu. "Hemen çalışmaya dönmeliyim" diyor.
       Depremden 31 saat sonra, 10 bin kişinin enkaz altında olduğu ileri sürülen Gölcük'te henüz hiçbir resmi görevli kurtarma çalışmalarına katılmamış. Yurttaşlar öfkeli. Sadece bir iş makinesi zaman zaman bir enkaza kepçe daldırıyor. Zonguldak'tan kurtarma çalışmalarına katılmak için geleceği açıklanan 500 maden işçisi bekleniyor.
       Enkazlardan dumanlar yükselirken Gölcük'ü terkediyoruz.


Yazarlar