24.02.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:
Alin Taşçıyan - Berlin
Köşesine çekilmeden sinemayı etkin biçimde sürdüren, yaşlanmayı sorun etmeyen, kendini yenileyen, geçmişte yaşamayan, bugüne ayak uyduran bir Hollywood efsanesi Lauren Bacall.
57. Berlin Film Festivali’nin Jüri Başkanı Paul Schrader’in yarışma dışı gösterilen zeka ve mizah dolu filmi “The Walker”da önemli bir yardımcı rol üstlenen Lauren Bacall ile söyleşi yapmak ve onun ağzından “İstanbul’a gelmenin hayalini kuruyorum” sözünü duymak unutulmaz bir deneyim oldu.
Howard Hawks’un “To Have or To Have Not”undan başlayarak bir dizi kara filmde gizemli kadın performansları vererek sinema tarihine geçen Bacall, son yıllarda da güçlü yardımcı karakterleri başarıyla canlandırıyor.
“Büyük Uyku”nun gizemli güzeli, Humphrey Bogart’ın kedi gözlü eşi Bacall son derece zeki, esprili, hazırcevap, işine aşık bir kadın. 83 yaşında ama ruhu otuzlu yaşların veriminin tadını çıkarıyor adeta. Berlin’deki Adlon Oteli’nde bizi biraz bekletti ama sonra sıcak bir biçimde, hepimizle el sıkışıp tanışarak, hiç yitirmediği karizmasına yaşlılığın saygınlığını ekleyerek anında kalplerimizi kazandı. Köpeği Sophie’yi de kucağından indirmedi. Bir gün önce “The Walker”ın galasına katılıp televizyon söyleşileri yaptığı için yorgun düştüğünden yakınarak söze girdi Bacall ve öyle bir ortam yarattı ki sanki hepimiz eski arkadaşlardık, dertleşip şakalaşıyorduk:
“Dünkü gibi bir gün daha yaşamayı kaldıramam herhalde. Nedir bu kırmızı halı meselesi anlamıyorum, hayvanat bahçesi gibi! Biz yürüyoruz, insanlar öyle bakıyor. Niye o kadar çok fotoğraf çekiliyor anlamıyorum.”
“Bogie’yi hiç unutmadım”
'40’lı yılların sonunda bir Hollywood yıldızı haline gelen Bacall eski günlerden ve filmlerden söz etmeyi reddetti. “Eski günlerle ilgili bir şey duymak istemiyorum. Geçmişe takılıp kalmayın bugünü konuşalım. Bogie’yi hiç unutmadım, çok düşünüyorum ama özledim diye dövünmüyorum. Benim tarzım bu değil, geçmişte yaşarsanız bugünü ıskalarsınız”.