Editörün Seçtikleri ‘Halkın gerçek sanatçısı biziz’

‘Halkın gerçek sanatçısı biziz’

18.12.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yeşilçam’ın ‘koşarken bile romantik olabilen’ oyuncusu Hülya Koçyiğit, yeni starları medyanın ürünü olarak tanımlıyor ve ekliyor: "Halk samimiyetsizliği hemen hisseder"

‘Halkın gerçek sanatçısı biziz’

‘Halkın gerçek sanatçısı biziz’

Yeşilçam’ın ‘koşarken bile romantik olabilen’ oyuncusu Hülya Koçyiğit, yeni starları medyanın ürünü olarak tanımlıyor ve ekliyor: "Halk samimiyetsizliği hemen hisseder"

AHMET TULGAR / BULUŞMALAR

Sevgili Hülya Koçyiğit, bu röportajın girişine bana hissettirdiklerinize denk düşen, güzel şeyler yazmak isterdim. Ağlarken ucu kızaran o muhteşem burnunuza, ışıldayan gözlerinize yaklaşmaya çalışan. Ama alttaki şu ilanı görüyorsunuz. O yüzden hemen başlıyorum...
"Bugünkü starları medya yarattı"
Ya, eskiden bir dörtlü vardı. Siz, Türkan (Şoray) Hanım, Filiz (Akın) Hanım, Fatma (Girik) Hanım. Şimdi neden sizler kadar çok şeye tekabül eden, toplumda nesnel karşılığını bulan karakterler oluşmuyor?
Artık yönetmen sineması yapılıyor. Eskiden biz vardık ve bize göre yönetmen seçilir, senaryo oluşturulurdu. Şimdi yönetmenler hikayelerini anlatırken star’ları kullanmak istemiyorlar. Zaten bugün star dediğimiz insanlar da daha çok medyanın içinde starlaşmış kişiler.

Sizin halkla ilişkinizle bugünün star’larının bir aracı (medium) üzerinden halkla kurduğu ilişki çok mu farklı?
Ben bu farkı hissediyorum. Bunca yıllık hayatımda, popüler dünyada en emin olduğum şey seyircinin sağduyusu. Seyirci sahici ilişkiyle suni, kurgulanmış ilişkiyi ayırteder. Seyirciyi ancak bir süre kandırabilirler. Seyirci samimiyetsizliği hissettiği anda sırtını döner. Ben hep aracısız biçimde seyircimin, toplumun içinde oldum.

Ama image maker’lar "Bir star halktan uzak oldukça daha çok arzu edilir" formülünü dikte ediyorlar.
Hangisi doğru, bilmiyorum. İçimizde bunu tercih edenler de var. Benim gibi halkla her dakika beraber olanlar da var. Türkan için bir ara "Halkın içine çıkmıyor, sırça köşkte yaşıyor, özel hayatı çok gizli, çok gizemli" derlerdi. Ne o bir şey kaybetti, ne ben bir şey kaybettim.

Halbuki sinemadaki imgelerinize bakılırsa, siz daha statü sahibi, daha seçkindiniz, bir kent soylu; Türkan Hanım ise daha sokağa dönüktü, proleter.
Evet, zaten toplumda da bir ayrışma olmuş, bizim dörtlünün her bir üyesinin taraftarları oluşmuştu. Her kesim birimizi daha çok severdi. Ama aynı zamanda bir bütün olarak bu dörtlü bütün toplumun üzerinde uzlaştığı bir şeydi. Ayrışma yine bu uzlaşmanın içinde olurdu.

Sizin gibi büyük oyuncular, uzun yol sürücüleri, yaşlanma korkusunu nasıl alt ediyor?
20 yaşında diyorsunuz ki, "Herhalde 50 yaşına geldiğimde köşeme çekilirim". Ama sonra o 50 yaş yaklaşmaya başlıyor, başlıyor gözünüzün altında, işte dudağınızın kenarında çizgiler oluşmaya, artık sadece güzel bir kadın olarak anılmadığınızı fark ediyorsunuz. İşte bu aşamada güzelliğinizin yerine başka şeyler de koymalısınız.

Nilüfer Koçyiğit ve Nazan Şoray... Sizin kızkardeşlerinizin hayatları zor oldu. Nilüfer Hanım Bekir Çelenk ile evlendi; acılar, sürgünler. Çok mu ezildiler sizin yanınızda?
Nilüfer benden daha yetenekliydi. Ama sevmiyordu bu işi. Bir adama aşık oldu, evlendi ve unuttu sanat kariyerini. Belki de kızkardeşimin hayatına daha müdahaleci olmam gerekirdi. Ama hiç müdahale etmedim.

"Ben ‘Yenge Hanım’ oldum"
Dörtlünün diğer üçlüsü kendilerinden yaşça büyük, iktidar sahibi prodüktörlerle, Filiz Hanım Türker İnanoğlu ile, Türkan Şoray Rüçhan Adlı ile, Fatma Hanım Memduh Ün ile hayat arkadaşı oldu, siz ise bir "baldırı çıplak" ile, futbolcu Selim Soydan ile hayatınızı birleştirdiniz. Daha mı burnunun dikine giden, özgürlükçü bir kadınsınızdır?
Bu seyircinin çok hoşuna gitti. Kendi hikayelerine benzettiler bizim aşkımızı. Ama Selim’in hayranları daha çoktu. Futbol bu çünkü. Ve ben Selim’le evlenince Hülya Koçyiğit gitti, birden bire "Yenge Hanım" oldum.

Berrin Menderes’in hayatını canlandıracaksınız.
Şimdi senaryonun iki versiyonu hazırlandı. Birincisinde Berrin Hanım kadın olarak ön planda, müthiş dramatik ve acılı bir hayat, arkada DP dönemi ve 27 Mayıs. İkincisini ise Halit Refiğ yazdı. Bu versiyonda Türkiye’nin dramı ön planda, Berrin Hanım’ın hikayesi daha geri planda kaldı. Sanırım bu ikincisi çekilecek.

Halit Refiğ erkek torpili yapmış olmasın ikinci versiyonda. Çünkü Berrin Hanım’a Yassıada’dan önce de Adnan Menderes zor bir hayat dayatmış.
Çok enteresan Adnan Menderes’in hayatı, kişiliği. Ama hâlâ cesaretim yok bu filmi meydana getirmeye.

Politik çekincelerle mi?
Maddi olarak. 40 sene sonra ne politik çekincesi?

‘Türkan Şoray dişiliğini ben emeği kullandım’
Neden 12 Eylül sonrasının kadın filmleri furyasında Müjde Ar ve Türkan Hanım öne çıktı da siz daha geri planda kaldınız?
Batı’da feminizm "Eşit işe, eşit ücret" diye başladı. Ama bize cinsel özgürlükçü tarafı yansıdı. Türkan bazı kurallarını yıktı, dişiliği daha önde bir kadını canlandırabildi. Ben ise cinselliğini çok öne çıkaran bir kadın olmadığım için emekçi kadını öne çıkardım.

Türk sineması, Türkiye’de gerçek bir taban hareketi, halk hareketidir, değil mi? Seçkinler burun kıvırsa da kitlelerle buluşmuştur. Bu anlamda daha sol bir harekete destek vermeniz gerekirken 80’lerde ANAP’tan milletvekili oldunuz.
Ama o zamanın ANAP’ı da kitlelerle buluşmuştu. Aday oldum, kazanamadım. Bir deneyim oldu. Ama dediğiniz doğru; Yeşilçam tam bir halk sinemasıdır. Biz de bugün devlet sanatçısı seçilsek de gerçek halk sanatçısıyızdır.




YAŞAM



















Yazarlar