Editörün Seçtikleri Kadınım, hakkımı istiyorum

Kadınım, hakkımı istiyorum

11.05.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kadınım, hakkımı istiyorum

Kadınım, hakkımı istiyorum


Kadının İnsan Hakları Projesi, kocası, babası, ağabeyleri tarafından baskı altına alınan kadının, hak ihlallerini takibe aldı


       Kadınlar, kendilerine yönelik insan hakları ihlallerini tartışıyorlar. Bunun için masaya yatırılan kurum aile. Çünkü, kadının insan hakları genellikle aile içinde ihlal ediliyor. Aile içinde dayak yiyorlar, tacize uğruyorlar, çalışma ve eğitim hakları kısıtlanıyor. Bu gerçeklerin gerektirdiği mücadele zemini, 1993 yılında üç kadını, İpek İlkkaracan, Pınar İlkkaracan ve Leyla Gülçür’ü, Kadının İnsan Hakları Projesi adı altında bir araya getirmiş.
       Türkiye’nin yedi bölgesinde 16 ilinde yaklaşık 2 bin kadınla Toplum Merkezleri aracılığıyla yüz yüze görüşerek sorunlarını paylaştılar, kocaları, babaları, abileri ve devlet tarafından ihlal edilen haklarını anlattılar ve çözüm aradılar. Projenin mimarlarından İpek İlkaracan’la konuştuk.

Sünnet ya da cinayet

       Neden kadın hakları değil de kadının insan hakları?
       Bu feminist hareket içinde giderek yerine oturmaya başlayan bir terim. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne baktığımız zaman hep kamu alanında yaşanan ihlallerden söz edilir.
       Oysa, kadınların yaşadıkları hak ihlalleri ilk önce ailede yani özel alanda başlıyor. Kız çocuğun ailesi tarafından okula gönderilmemesi, zorla evlendirilmesi, kadının eşi tarafından çalışmasına izin verilmemesi, koca dayağı, namus cinayetleri bütün bunlar kadınların yaşadıkları ihlaller.
       İnsan Hakları Beyannamesi’nin en temel maddelerinden biri yaşama hakkıdır. Namus cinayetleriyle de doğrudan kadının yaşama hakkı elinden alınır. Genç kız ya da kadının aile namusunu ihlal ettiği gerekçesi ile öldürülmesi kadın hakkı değil insan hakkı ihlalidir.
       Bir toplantı sırasında Afrika’daki arkadaşlarımız kadın sünnetinden bahsederken biz, ‘ay ne korkunç’ dedik. Biraz zaman geçti, biz namus cinayetlerinden söz etmeye başladık, onlar da buna şaşırdılar. ‘Sünnet ediliyoruz ama bizi en azından öldürmüyorlar’ demişlerdi.

Devlet de sorumlu

       İnsan hakları kuruluşlarının fazlaca sahip çıkmadığı kadına yönelik hak ihlallerden örnekler verebilir misiniz?
       Siyasi bir tutuklu bir işkence yaşadığında birçok insan hakları kuruluşu bunu insan hakları çerçevesinde değerlendiriyor ve üzerine gidiyor, ancak benzer şekilde fiziksel tacizi ve şiddeti kadın evde yaşadığında sanki bu kadına özgü bir sorunmuş gibi görülüyor. Aslında ikisinin arasında hiçbir fark yok. Ama aile içi şiddette devletin de sorumluluğu var. Aile içi şiddeti engellemekle ilgili devletin bir yükümlülüğü de var.
       Dünyada kadınların ortak yaşadığı ihlal nedir?
       Aile içi şiddet. Gelişmiş ülkeler dahil tüm dünyada mevcut. Fiziksel ve psikolojik şiddet. Kadını aşağılama, hor görme, onun kendine güvenini sarsacak davranışlar içine girmek. Kadını ekonomik olarak sonuna kadar bağımlı tutmak, bu da çok temel bir hak ihlali. Ki, pek çok kadın bu ekonomik bağımlılıktan dolayı, dayak yediği, taciz edildiği mutsuz olduğu ilişkilerden çıkamıyor ve bu ilişkiler içinde kalmak zorunda hissediyor kendini.
       Dünyada kadınlar insan haklarını savundukları için pek çok yaptırımla karşılaşıyor?
       Kadınların aşık olma hakkına değinen bir kitap yazdığı için ülkesini terk etmek zorunda kaldı Taslima Nasrin, İran’da yüzlerce kadın baş örtüsünden saçı göründüğü için idamla cezalandırıldı. Çadlı kadın yönetmen Zara Maramat Yakub, sünnetin kadınlar üzerindeki korkunç etkilerini konu eden bir film yaptığı için yine ölümle cezalandırıldı. Afganistan’da ev hapsiyle cezalandırılarak eğitim ve çalışma hakları ellerinden alınan milyonlarca kadın var. ABD’de kürtaj karşıtı gruplar tarafından tehdit edilen kadınlar var.

Ekimde sempozyum

       Müslüman Toplumlarda Yaşayan Kadınlar Ağı’na da üyesiniz sanıyorum...
       Türkiye’nin çok ayrıcalıklı bir yeri var bu ağ içersinde. Türkiye Müslüman ülkeler içerisinde en eşitlikçi ülke. Namus cinayetleri, tek Türkiye’de değil, Filistin’de, Ürdün’de, Suriye’de, Irak’ta bir yığın Ortadoğu ülkesinde var olan bir olgu. Ekim 2000’de Ortadoğu’da bir sempozyum yapacağız. Kadın, cinsellik ve sosyal değişim başlıklı. Bu sempozyuma Ortadoğu ülkelerinden aktivist kadın örgütlerini davet ederek, kadın hakları ihlallerine yol açan namus cinayetleri gibi sorunlara bölgesel bir ağ oluşturarak nasıl karşı çıkabileceğimizi belirleyeceğiz.

Evliliği feshederim kanun böyle

       Kızlardan bir tanesinin annesi zorla evlendirmek istiyor. Bizim medeni haklar diye bir bölümümüz var. Orda zorla evlendirmenin yasak olduğu aynı zamanda zorla evlendirilen bir kişinin üç yıl içinde evliliği fes etme hakkı olduğundan da bahsediyoruz. Bunu öğrendikten sonra ailesine gidip, ‘isterseniz evlendirin, nasıl olsa evden ayrılmış olacağım ve kocamın evine gider gitmez evliliğimi feshedeceğim, kanun böyleymiş’ diyor.
       Ailesi, bunun üzerine vazgeçiyor. Antep’ten bir örnek vereyim. 50’li yaşlarında bir kadın evlilikleri boyunca eşi tek başına alışverişe gitmesine izin vermemiş. Bu programdan sonra kadın ilk defa olarak tek başına alışverişe gitti ve bundan korkunç mutluluk duydu. Ayrıca, verdiğimiz eğitimden sonra kadınların büyük bir çoğunluğu ne yapıp edip para kazanmaya başlıyor. Kimisi gidip maaşlı bir işte çalışıyor, kimi temizliğe gidiyor kimi eve iş almaya başlıyor. Bir kadın kendisine cafe açtı.
       Ayrıca, kadının ev içindeki görünmeyen emeğinin (çocuk bakımı, yemek, bulaşık, çamaşır, temizlik) piyasa değerini belirliyoruz, hizmetler bazında. Kadın olarak ev içinde ne yapıyoruz; temizlik yapıyoruz, çocuğa bakıyoruz, yemek yapıyoruz. Bunları dışarda yaptırsak ne kadar eder? Bunlar toplam bir miktar çıkıyor. Tabii ilden ile değişiyor bu.

Yazarlar