Yaşam Kendilerini 'Kürt' sanan dağ Türkleri!

Kendilerini 'Kürt' sanan dağ Türkleri!

09.02.2008 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Kendilerini Kürt sanan dağ Türkleri

Milliyet'ten okurlarına Basında 2007 yılına damgasını vuran birkaç dosyadan birisi, "tarihi" nitelemesini sonuna kadar hak eden bir Milliyet dizisiydi. Ankara Temsilcimiz Fikret Bila'nın hazırladığı yazı dizisi, PKK terörünün doğup tırmandığı dönemde görev yapan genelkurmay başkanları ve kuvvet komutanlarının ilk kez yaptıkları özeleştirileri de kapsayan içeriğiyle alıntı rekorları kırdı."PKK'yla geçen 24 yılın komutanları" başlığıyla 3 Kasım 2007'de başlayan dizi, Jandarma Genel Komutanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevlerinden sonra emekli olan Aytaç Yalman'ın sürmanşetimizde dokuz sütun yayımlanan sözleriyle özdeşleşti: Kürt yok dedik, sorunu göremedik! Mesleğimizde harcanmış sıfatlardan biri "tarihi"dir. Yerli yersiz kullanımı bu sıfatı ağırlığından uzaklaştırmış, gazetecilik lisanının klişelerinden biri haline getirmiştir. "Tarihi" olduğu iddiasıyla yapılan yayınların önemli bir bölümünün tarihe geçememesi, sıfatın habercilikteki akıbetini özetliyor! Geçtiğimiz salı günü yayımına başladığımız "Ecevit'in gizli dosyası" da, tarihe geçecek önemde bilgiler içeriyordu. Yazarımız Can Dündar ile 32. Gün Genel Yayın Yönetmeni Rıdvan Akar'ın hazırladığı dosyada, Kürt sorunundan Susurluk raporuna kadar bir dizi konuda önemli belgeler yayımlandı."Kürt sorununa hicret planı" başlığıyla manşetimize çıkan dizinin ilk bölümü, Bülent Ecevit'in 1961'de Çalışma Bakanı olduğunda masasında bulduğu raporu içeriyordu. 27 Mayıs 1960'ta yönetime el koyan Genelkurmay Başkanı Cemal Gürsel liderliğindeki hükümetin kabul ettiği ve daha sonra İsmet İnönü'nün kurduğu koalisyon hükümetine teslim edilen raporda Kürt nüfusun bölge dışına hicret (göç) ettirilmesi tavsiye edilmişti.Rapora göre Karadeniz'deki "Türk" nüfus Doğu ve Güneydoğu'ya yerleştirilecek, böylece bölgeden çıkarılacak Kürtlerin Irak ve İran'daki Kürtler'le bağlantısı da kesilmiş olacaktı. Kürtlerin taşınması Raporda Kürtler için kullanılan ifadeler, emekli orgeneral Aytaç Yalman'ın yaklaşık 2.5 ay önce Milliyet'in sürmanşetine çıkan özeleştirisinin nedenlerini "açıklayıcı bir andıç" gibi dikkat çekiyordu:"Kendisini Kürt sanan dağlı Türkler!"Emekli komutanların açıklamalarıyla Ecevit'in gizli arşivinin Milliyet'in merceğinden geçmişe tuttuğu ışığın, aydınlık bir geleceğin inşasında değerli katkılar sağlayacağına inanıyoruz. 'Dağlı Türkler' Geçtiğimiz salı gününden itibaren sadece Milliyet'in sayfalarında irdelenen bir dava Türk hukuk tarihine geçmeye aday görünüyor.Gazetemizin iki yıldır büyük bir titizlikle takip ettiği, yargı muhabirimiz Gökçer Tahincioğlu'nun vardığı noktayı kamuoyuna duyurduğu bu davanın aşağıda özetlediğimiz inanılması güç serüvenini, en yüce temyiz makamı saydığımız vicdanlara havale ediyoruz: Nisan 2005'te Van Başsavcılığı'na gelen ve Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) alımlarında yolsuzluk yapıldığı iddiasını içeren imzasız bir ihbar mektubu, YÖK yargılama izni vermediği için "görevsizlik" kararı verilerek rafa kaldırıldı. Ancak aynı ihbar, Haziran 2005'te özel yetkili savcı olarak dosyaya bakan Ferhat Sarıkaya tarafından, yargılama için YÖK izni gerektirmeyen "çıkar amaçlı suç örgütü kurulduğu" suçlamasıyla işleme kondu. Başlatılan soruşturmada Rektör Prof. Dr. Yücel Aşkın ile üniversite yönetimi 25 milyon dolarlık tıbbi malzeme alımında yolsuzluk yapmakla suçlanıyordu. YYÜ Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı'nın Haziran 2005'te tutuklanmasının ardından temmuz ayında, o sırada yurtdışında bulunan Prof. Aşkın'ın evine 13 saat süren bir baskın yapıldı. İkinci suçlama "tarihi eser kaçakçılığı"ydı. Aşkın, yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak 14 Ekim 2005'te tutuklandı. Suçlamaları onuruna yediremeyen Enver Arpalı "Bu lekeyle yaşayamam" diyerek 13 Kasım 2005'te cezaevinde canına kıydı. Aynı koğuşta kalan ve kalp spazmı geçirerek hastaneye kaldırılan Aşkın'ın kalbine üç stent takıldı. Bu arada Van 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde, 13 saatlik baskının ardından "tarihi eser kaçakçılığı" iddiasıyla açılan dava görüldü. 16 Aralık 2005'te yapılan ilk duruşmada, tekerlekli sandalyeyle mahkemeye getirilen Aşkın'ın beraatine karar verildi. "Çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, bazı öğretim üyelerini sürgüne göndermek, fişleme yapmak"la suçlanan Aşkın hakkında 3 bin yıla kadar hapis istemiyle açılan dava da, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı. İlk duruşmada reddedilen tahliye talebi, "Ne değişti?" sorularına neden olan 15 gün sonraki ikinci duruşmada, tutuklamadan 76 gün sonra kabul edildi. Prof. Aşkın, tahliye kararı verildiğinde kapısında asker ve polisin nöbet tuttuğu, pencerelerine demir parmaklık takılan "mahkûm koğuşu"nda tedavi görüyordu. Bu arada eserleriyle Türkiye'ye evrensel düzeyde onur kazandıran Orhan Pamuk'un ülkesinde karşılaştığı tavrı protesto eden aydınların bildirisine ilişkin ilginç bir gelişme kamuoyuna yansıdı. Bazı aydınların itirazı üzerine, Aşkın'a da destek ifade eden bölümler bildiriden çıkarılmıştı. Tahliyeden sonra YÖK'ten Van'a gönderilen özel heyet, yolsuzluk iddialarının asılsız olduğunu tespit etti. Özel yetkili Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi, 2 yıl önce reddettiği "görevsizlik" kararını Haziran 2007'de verdi, "suç örgütünün varlığından söz edilemeyeceğine" hükmetti ve dosyayı Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi. Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi, geçen pazartesi günü, 33 ay boyunca yapılan başvurulara rağmen işletilmeyen süreci işletti ve "sanıkların yargılanması için YÖK'ün izni gerektiğine" karar verdi. Ve dosya "yargılama izni" verilmesi için üniversitede aylar önce yolsuzluk yapılmadığını saptayan YÖK'e gönderildi! Türkiye'de yargıyla ilgili sorunların bildirilerle sahiplenilen spesifik davalardan ibaret olmadığını da gösteren dosya kapanma aşamasına gelmiş bulunuyor.Sonuç...Sorumsuzca çiğnenen bir haysiyet, kaybedilen bir can, kırılan bir kalbe takılan üç stent ve ağır yaralı bir adalet! dakin@milliyet.com.tr Çiğnenmiş haysiyetler ve ağır yaralı bir adalet

Yazarlar