Kültür Sanat "Kimse bana kitap hediye edemez!"

"Kimse bana kitap hediye edemez!"

01.01.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Orhan Pamuk, evine gelen misafirleri ikiye ayrıdığını söyledi: Manzaraya bakanlar, kütüphaneye bakanlar! Orhan Pamuk'un kütüphanesinin bir bölümünün yer aldığı Cihangir'deki yazıhane, yazarın kitapla ilişkisi hakkında da ipuçları veriyor; Pamuk, Marx'ın "Ben kitaplarımın kölesi değilim, kitaplar benim kölemdir!" sözünü paylaştığının altını çiziyor.

Kimse bana kitap hediye edemez

"BİLGİLİ BİR İNSAN OLMANIN BİRİNCİ YOLU, İYİ KÜTÜPHANEYE SAHİP OLMAKTIR!" axkit021.jpg Milliyet Kitap'ın yayımlandığı günlerde, 16 Aralık'ta, "Bir milyon Ermeni, 30 bin Kürt öldürüldü" sözü nedeniyle Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde davası görülecek olan Orhan Pamuk'un Cihangir'deki yazıhanesine gittik; yazarla kütüphanesi üzerine konuştuk. Pamuk'un kütüphanesi, ilk bakışta da fark edileceği gibi düzenli denilebilecek bir kütüphane. Kitaplarının büyük bölümü, sırtları görünecek şekilde dizilmiş; aralarda ön yüzü görünen ya da üst üste konularak rafta çift sıra yapan kitaplar da yok değil. Ancak kitapların tamamına yakını camlı dolapların içinde. Çalışma masasının hemen yanında olanlarsa biraz daha dağınık bir biçimde duruyor raflarda. Masasının üstü defterler, kitaplar, not kağıtları, kahve fincanları ve çeşitli kırtasiye araç gereciyle dolu. Deniz manzaralı ön odada bulunan büyük kütüphanenin yanı sıra içerideki iki oda da iki kütüphane bulunuyor. Yerlerdeki kitapları da unutmamalı; Pamuk, fotoğraf çekimi sırasında kitapları kaldırmak isteyen fotomuhabir arkadaşımı uyardı; "Onları düzenli kaldıralım; çekimden sonra aynı yerlere konmaları gerek!" Kitaplarımla ilişkim aşırı sevgi, güven ve mahremiyet duygularıyla iç içe... Bu duygularımın yanlış anlaşılmasını istemem. Bazı erkekler ne kadar âşık olduklarını, sevgililerinin ve aşklarının ne kadar harika olduğunu anlatmaya başlarlar... Bir noktada aslında bu gösterişli adamların kendilerinden başka hiç kimseyi sevemeyeceklerini, çok yüzeysel âşıklar olduklarını hissedersiniz ya... İşte kütüphanemden söz ederken de, pek çok yazarda gördüğüm gibi, çok okumuş, çok seçkin olduğunu kanıtlamak isteyen biri gibi görünmek istemem. Kütüphaneniz hakkında çok rahat konuşamayacağınızı hissettim... Kütüphanem bana okumuş olduğum değil, okumamış olduğum kitapları hatırlatır. Okunmamış her iyi kitabın yaşanmamış bir hayat, kaçırılmış bir fırsat gibi insana pişmanlık ve suçluluk veren bir yanı vardır... Yaş ilerledikçe bu pişmanlıklar artar ve kütüphane, yaşamadığınız, yaşayamadığınız hayatlara işaret eden bir simgeye dönüşür. Gençliğinizde ise, bu kitapları ileride yaşayacağınız hayat parçacıkları gibi almışsınızdır. Ama bu soruya kızdığım için çoğu kez "Çok azını okudum," diye cevap veririm. Bir hesap yaparsanız 15 bin kitabı okumaya bir hayat yetmez! Flaubert'in şu lafını severim: "İnsan 10 kitabı dikkatle okursa büyük bir alim olur". Aşağı yukarı aynı bağlamda kütüphanesinden bahsederken Borges de şöyle der: "Çok fazla yeni kitap okumuyorum, eski kitapları yeniden okuyorum." Hep sorulur; sormak zorundayım: Bu kitapların hepsini okudunuz mu? Benim bu konuda sevdiğim lafım, "Kara Kitap"tadır: "Öğrenme isteğiyle değil, severek okursan aklında kalır." Siz hangisini söylüyorsunuz? Sizin de bir sözünüz var. Evet, güzel bir lafmış. Sizinle yapılmış bir söyleşiden: "Bir kitaba baktığımda o yazarın nasıl numaralar çektiğini bilecek kadar çok kitap okudum." Yaklaşık 15 bin kitabım olsa da bende koleksiyoncu ruhu yok. Biriktirmeci bir insan değilim. Mesela evlenirken 1000'e yakın kitabımı dağıttım. Bazen bir yazara kızarım, hıyarın teki olduğunu düşünürüm ve bütün kitaplarını atarım ya da arkadaşlara veririm. Bazen bir konudan bıkmışımdır, o konudaki kitaplardan kurtulurum. Bu kadar çok kitap, bir yanıyla koleksiyoncu merakı mı? Evet, ben exlibris, ciltli kitap, süslü kitap, eski kitap muhabbetlerine 45 yaşına kadar ilgi duyamadığım gibi bu enerjiler beni hiç heyecanlandırmadı. Gençliğimde dikkatle okuduğum Karl Marks'ın "Ben kitaplarımın kölesi değilim, kitaplar benim kölemdir," lafını severim. Aynı yıllarda bir arkadaşım bana "Sende şu kitap var mı?" dedi, "Var," dedim ve yukarı çıkıp kitabı aşağıda bekleyen arkadaşıma pencereden fırlattım! Nesne olarak kitaba hiç saygı duymadığımı, yıllarca, bu hikayeyle yüzüme vurduğu için hatırlıyorum bunu. Ama öte yandan benim kitaplarım bozulup parçalanmaz. Evet, bazen çay içerken onları altlık olarak kullanırım, üstlerine yemek ya da sigara külü dökülür. Fakat zaten ben onları kendim okuyayım diye alıyorum. Kütüphanemi Türkiye'de kütüphaneler olmadığı için yaptım; işin özü bu. Eğer Türkiye'de de Batı'daki gibi zengin kütüphaneler olsaydı benim 15 bin kitabım olmazdı; 5 bin tane de yeterdi, 500 tane de. Kitaplarla ilgilenmeye başladığım '68 - '70'li yıllarda Türkiye'de ne kütüphane vardı ne de İngilizce kitap bulunurdu. 30 yaşıma kadar doğru dürüst yurt dışına da çıkamadım; İngilizce biliyorum ama nerede İngilizce kitap? Onlarla karşılaştığımda koşa koşa babama giderdim ve babam bana para verirdi. Kütüphaneniz sizin için bilgiye ulaşmada bir araç yani; bilgiye ulaştığınızda kütüphaneniz ikincil derecede önemli hale geliyor öyle mi? Lisedeyken, matematik imtihanına çalışmak için arkadaşlarım geldiğinde onlar da "Ulan Orhan, sen bunların hepsini okudun mu?" demişlerdi! Ya da "Hava atmak için almışsın bunları!" derlerdi. Bazıları babamın kitaplarıydı. Babamın salonda büyük bir kütüphanesi vardı, benim de kendi odamda bir kütüphanem vardı. Harçlığımla alırdım kitapları ama babamın kütüphanesinden de kitaplar alırdım; mesela Sait Faik'i keşfettiğimde babamın kütüphanesindeki bütün Sait Faik'leri kendi kütüphaneme koyardım. Babam, bu konuda benimle şakalaşırdı. Başkalarının önünde, "İçeri odaya gidenler, yüksek mertebeye erişmiş kitaplar!" derdi. Bugün, kütüphanemin sanırım 12'de biri babamın kütüphanesindendir. Kütüphanenizi ne zaman oluşturmaya başladınız? Çekinmiyorum ama bir köşeye de yazıyorum. Bu röportajı okuyan pek çok insan, onda bir kitabım olduğunu ve geri gelmediğini hatırlayacaktır. Ama o insanlar, benim de bir zamanlar yaptığım gibi, asla o kitapları geri getirmeyeceklerdir! Kitaplarınızı ödünç vermekten çekinmiyorsunuz galiba. Vardır ama çok değil gerçekten. Ben babamın kütüphanesini kolayca yağmaladığım için başkalarının kütüphanesini yağmalamadım. Sizin kütüphanenizde ödünç alıp da geri vermediğiniz kitap var mı? Yok. Bir dönem küçükken, -herhalde abim istemişti- babam bize damga getirdi; Orhan Pamuk - Şevket Pamuk. O sırada sahip olduğumuz bütün kitaplara büyük bir zevkle damgaları bastık. Ama bir süre sonra o zevk de geçti. 18 - 21 yaşları arasındayken "İstanbul" kitabımda anlattığım gibi, ressam olamayıp yazar olabileceğim fikrini gizli gizli geliştirirken, işte asıl o zaman kütüphane oluşturma fikrine kapılmıştım. O zaman aldığım her kitabın üzerine hem ismimi hem de tarihini ve bazen de aldığım kitapçının adını yazardım. Bu arada, ayrıca belirteyim, Osmanlı devletinin temel zihinsel alışkanlıklarını hâlâ atamadık. Osmanlı devletinde sınıf değiştirmenin, seçkin insan olmanın yolu okumaktan geçerdi. 18 - 20 yaşlarında kütüphane yapmak, benim için kendime iyi bir gelecek yapmak gibi de gözükürdü. İddialı, bilgili biri olmak isterdim ve bunun birinci yolu da iyi bir kütüphane sahibi olmaktı. Oldum. Kitaplarınızda exlibris var mı? İyi bir kütüphane kurarken bir yazar olmak istiyordum aynı zamanda. Sonunda da bir yazar oldum işte! Peki seçkin bir insan oldunuz mu? Kitap alma dönemlerim olur hayatta. Bazen ikrah ederim. Bir daha kitap almayacağım derim. Bir buçuk ay geçer, tek bir kitap almam. Sonra bazen bir kriz gelir, manik halde almaya başlarım. Kitap almak, biraz da başka bir insan olmaya karar vermek, geçmişten uzaklaşmak, geleceğe iyimserlikle bakmak gibi gelir bana. Düzenli kitap alan biri misiniz? Hem kitap sayısı arttı hem hafif hafif hafızamın zayıfladığını düşünüyorum hem de son 5 yılda Amazon'dan fazla kitap almaya başladım; bende olan bir kitabı bulamadığım zamanlar oluyor. Ama iyi zamanlarımda, mesela evlendiğimden iki yıl sonra kuzenim beni ziyaret etmişti; şimdikinin yarısı kadar kitabım vardı. "İstediğim kitabı bulabilir misin?" diye sordu. Sırtımı döndüm, "Bana bir kitap söyle, geri geri gidip ellerimle bulacağım dedim," ve kitabı bulup ona verdim. O da alkışlamıştı! Kitaplarınızın yerini ezbere bilir misiniz? Bilirim. Çünkü bir sistem var. Yalnız, kütüphanemin bir kısmını Nişantaşı'na taşıdım. Mesela İtalyan ve Rus edebiyatı diğer kütüphaneme gitti. Yani o sistem biraz bozuldu. Bir de bundan sonraki hayatımda ne yapmak istediğimi de düşünerek o kitaplar gitsin, bu kitaplar kalsın diyerek bazı hesaplar da yaptım.Gündemi de yakın takip diyorsunuz ve herhalde gündemle ilişkinizi sıcak tutmak için özel bir raf hazırlamışsınızdır?Gündemle ilişkimi sıcak tutmak için bir şey yapmıyorum, gündem beni sıcak sıcak kovalıyor. Şimdi mesela buradaki herhangi bir kitabın nerede olduğunu aşağı yukarı bilir misiniz? Yok. Ama şöyle bir rafım olmalıydı: Yeni edindiğim ve ağzımı sulandıran kitaplar rafı! "Acil okunması gereken kitaplar" rafınız var mı mesela? Bana kitap hediye etme, zaten beni sevindirecek kitap bende vardır derim. Kimse bana kitap hediye edemez, çünkü beni sevindirecek bütün kitapları ben alıyorum. Kitap konusunda pek az kitapseverin sahip olabileceği bir mutluluğum var: Son 10 yılda istediğim her kitabı alabiliyorum. Bir de internetten faydalanıyorum. Parasını ödedikten sonra, dünya üzerinde 10 gün içinde kapıma gelmeyecek kitap yok! Kitaplarınıza özel bir bakım uyguluyor musunuz?Hayır. Ama 40 yaşından itibaren kütüphanelerimi camlı hale getirdim ve toz derdinden kurtuldum. "En güzel hediye kitaptır!" sözü için ne söylersiniz? Borges, Dostoyevski, Thomas Mann, Proust, Garcia Marquez, Jean Paul Sartre, Tolstoy, Foulkner... Sayıları 10'u geçmez. Bu yazarlar hakkında Türkçe - İngilizce pek çok kitabım var ve her biri için 100 - 150 kitabım vardır. Kütüphanemin o raflarına yakın olmayı severim.Kızınız da sizin kütüphanenizi yağmalamaya başladı mı?Hayır. Ona ben yazın okunması gereken kitaplar veriyorum. Kütüphanenizde etrafında en çok gezindiğiniz raflar hangi yazarlara ait? Bir başkasının evine gidince manzaraya bakış attıktan sonra ben de o insanı tanımanın en iyi yolunun onun kitaplarına bakmak olduğunu hissetmişimdir. Bir eve gidince bakarım, kütüphanesini nasıl dizmiş diye. Bu eve gelen bütün misafirlerim için çok gizli bir kıstasım vardır: Ben içerde çay yaparken manzaraya bakanlar ve kütüphaneye bakanlar diye ikiye ayrılırlar! Kütüphanenizin dostlarınızın incelemesine açık mıdır? "KÜTÜPHANEMİN EN ÇOK GÜLÜMSEYEREK BAKTIĞIM KÖŞESİ..." Evet, var. Kendi kitaplarınız için özel bir bölümünüz var mı? Yok. "Yeni Hayat" çıktığında baskı konusu hem teknolojik olarak hem de fikir olarak bende öldü. Çünkü "Yeni Hayat" aynı anda iki matbaada basılıyordu ve bir günde 4 baskı yapıyordu. Sürekli basılıyor yani, hangisi ilk baskı, hangisi değil? Bir anlamı yok artık. Ama ilk başlarda biriktirdim. Şimdi ise yurt dışında çıkmış kitaplarımın her edisyonundan bulunduruyorum. Burada bulunan Orhan Pamuk kütüphanesinde 175 tane kitap var. 40 dilde çıkmış kitaplar. 75 yeni edisyonunun da kontratı yapıldı. Yani şu anda dünyanın pek çok yerinde 30 çevirmen çeviriyor kitaplarımı. Herhalde 3 - 4 yılda 250 olur. Tabii ki kütüphanemin en çok gülümseyerek baktığım köşesi burası. Kitaplarınızın her bir baskısını bulunduruyor musunuz peki?