Kültür Sanat Kosova Savaşı’nın kimlik bunalımı

Kosova Savaşı’nın kimlik bunalımı

18.02.2010 - 22:54 | Son Güncellenme:

“Kosova Savaşı 1389” adlı kitabın alt başlığı, “Arnavut Destanı”. Oysa şimdiye kadar bunu Sırp halkına ait bir destan bilirdik.

Kosova Savaşı’nın kimlik bunalımı

Kosova Savaşı’nın kimlik bunalımı


Ressamı belli olmayan bu resim, 1389’daki savaşı betimliyor.


“Kosova Savaşı 1389” adlı kitabın alt başlığı, “Arnavut Destanı”. Oysa şimdiye kadar bunu Sırp halkına ait bir destan bilirdik.


Elime ilginç bir kitap geçti. Amerika’dan bir dostum göndermişti; ancak okuyabildim, çünkü şu sıralar okuduğum konuların çok uzağında.
Bizi de ilgilendiriyor konu: I. Kosova Savaşı. Herkesin bir başka teori çerçevesinde değerlendirdiği ve sonuç çıkardığı ‘esrarengiz’ savaş!
En başta, kimin kazandığının belli olmadığı söylenir. Sonuçlarına ve bittikten sonraki tarihi seyre baktığınızda, Osmanlılar’ın kazandığı belli gibidir. Sırp Kralı Lazar ile oğlu burada ya savaşırken ya da tutsak düşüp idam edilerek can vermiştir. Ama, I. Murat’ın da burada öldürülmüş olması, neyse, Osmanlılar’ın kazanmadığını ileri sürenler de var.
Hatta, ünlü Arnavut romancı Kadare gibi, böyle bir savaş olmadığını söyleyen bile var. Kadare’ye göre Lazar ile Murat’ın yerine geçenler, yani Stefan ve Bayezid tarafından uydurulmuş bir masaldır Kosova Savaşı.
Bunun olduğunu ilk söyleyen ise yanılmıyorsam Ahmedi’dir. Savaşta olanları Ahmedi, Neşri’ye anlatmış, o da bunu kendi tarihinde yazmıştır.

Miloseviç’e tekzip
Bunları niye yazıyorum? Amerikalı dostumun gönderdiği “The Battle of Kosovo 1389” adlı kitabın alt başlığı, “An Albanian Epic”, yani bir ‘Arnavut destanı’. Oysa şimdiye kadar çoğumuz bunu bir Sırp destanı, daha doğrusu, Sırp halkının en büyük destanı olarak bilirdik. Meğer Arnavutlar Kosova’nın yalnız arazisinde değil, destanında da Sırplarla ortaklık iddiasındalarmış! Bayağı çetin bir durum.
Tito’nun ölümünü izleyen belirsizlik ve kargaşalık ortamında, Miloseviç’in ‘geleceğin önderi’ olarak sivrilmeye başlaması, Kosova’yla ilgilidir. O, buranın ‘Sırp milleti’nin doğum yeri olduğunu söylüyor ve dolayısıyla büyük Arnavut çoğunluğa rağmen Sırbıstan’dan koparılmayacağını iddia ediyordu. Bunu da Sırp destanına bağlıyordu.
Tanrı Lazar’a sormuş: Yeryüzünde zafer mi, cennette zafer mi? Lazar, gökyüzünü seçmiş, onun için Kosova’yı kaybetmiş, ama cenneti kazanmış - tabii ‘Sırp milleti’ adına. Miloseviç, “Böyle bir destan varsa, bunun doğruluğu, yanlışlığı tartışılmaz” diyordu. Yani, insanların inanması yeterdi.
Ama, bakın, yeterli olmuyor. İşte, bir de Arnavut Kosova’sı var. Demek ki onlar da inanıyor. Söyledikleri, dinledikleri destan da öyle uyduruk, üç beş günlük bir şey değil. Birkaç yüzyıllık sözlü edebiyat geleneği içinde bir destan. Kitapta destanın metni hem Arnavutça hem de İngilizce çevirisiyle verilmiş.
Hatırlıyorum, çocukluğumda popüler tarih metinlerinde Sultan Murat’ı (tabii ‘haince’) öldüren Sırp’ın adı Miloş Kabiloviç olarak geçerdi. Ama daha yakınlarda Miloş Obiliç diye biriyle (Sırp kahramanı) karşılaşmıştım. “Herhalde aklımda yanlış kalmış” demiştim, pek üstünde de durmamıştım. Şimdi bu metinde ve önsözünde karşıma Milloş Kopilik (Millosh Kopiliq) adında bir Arnavut çıktı. Öyleyse benim Kabiloviç buradan geliyor, yanlış değil. Şimdi Hammer’e bakıyorum, o da Kobiloviç diyor; Kantemir ise adını söylemiyor, bir ‘Hıristiyan Tribal askeri’nden söz ediyor.

Ulusal kimlik sorunu
Triballiler Trakya’da, ama belki de Kosova kadar Batı’da yaşayan ve İliryalılar’ın soyundan geldiği sayılan bir halk. Zaten o soy Arnavutlar’ın ataları olarak bilinir. Britanika’daki maddenin sonunda “Daha sonra da Makedonya’nın Romalı valileri için bir sorun kaynağı oldular” denilmiş. Sorun oldularsa bu da Arnavut olmalarına kanıt sayılabilir.
Uzunçarşılı çeşitli kaynaklarda geçen çeşitli adları dipnotunda saymış, orada Bayezid’in ‘Kopilek’ yazdığını da belirtmiş. Herhalde en doğrusu bu olmalı ve bu doğruysa Miloş da Arnavut olmalı.
Benim de tanıştığım Arnavut yazar Fatos Lubonja, Balkanlar’da ulusal kimlik sorununun hem yaratıcılığa hem yıkıcılığa yönelebilen ilginç bir konu olduğunu belirttikten sonra, kitabı hazırlayan Anna di Lillo’nun ayrı anlatıları bir araya getirerek, ‘post-nationalist’ bir yeni anlatının da kurulabileceğini gösterdiğini söylüyor.