Kültür Sanat Kulis

Kulis

24.06.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kulis

Kulis

       UMBERTO Eco'nun, Türkçeye çevrilmeyen bir kitabında, "Dalla Periferia Dell'impero"da imgesel bir senaryo vardır. Bu senoryada "Faşist Türkiye Cumhuriyeti 3. Dünya Savaşı'nın çıkmasına neden olur" yazar...
       Türkiye yüzünden Dünya Savaşı çıkaran Eco geçtiğimiz hafta ilk kez Türkiye'ye geldi.
       Dünyanın en ünlü semioloğu, 20. yüzyılın önemli düşünce adamlarından biri olan İtalyan yazar'ın sebebi ziyareti, Atlas Dergisi için İstanbul hakkında bir yazı yazmaktı. Eco daha gelmeden kesin bir ifade ile basınla görüşmek istemediğini belirttiği için, biz de bağrımıza taş bastık. Anlayacağınız aşağıdaki bilgileri ikinci elden aktarıyorum:
       Umberto Eco, kendisine mekan olarak Pera Palas'ı seçmişti, İstanbul'daki ilk gününü Can Yayınları Yayın Yönetmeni İlknur Özdemir ile geçirdi. Yanlarında kızı Carlotta da vardı. Mimar olan Carlotta, İtaya'da bir mimarlık firmasında çalışıyormuş ve firma bir Türk grubu için gemi inşa ediyormuş.
       İstanbul'u etkileyici, çok büyük ve gelişmiş bulan Eco nemden olumsuz etkilenmiş, tesettürlü kadınların sıcağa nasıl dayandığına ise pek şaşırmış.
       Hidiv Kasrı'nda kahve içen ünlü yazar, kuklalar yapan Alman karısı için de Karagöz - Hacivat kuklası almış.
       Sigarayı günde üç pakete çıkarınca bırakma kararı alan Eco İstanbul'daki ilk günlerini bu kararın etkisi altında hafif gergin geçirmiş. Sigara içmemiş ama Erdal Öz, çevirmeni Kemal Atakay, İlknur Özdemir ve eşleri ile gittiği Kireçburnu'nda balık yedikten sonra bir kadeh rakı içmiş.
       Türk edebiyatından Yaşar Kemal'in dışında kimseyi tanımayan ünlü İtalyan yazar, iyi de yazsa, kötü de yazsa tüm yazarları kıskandığı için bir süredir roman okumuyormuş.
       Önümüzdeki günlerde Can Yayınları arasında "Beş Ahlak Yazısı" ve "Ortaçağ Estetiğinde Sanat ve Güncellik" adlı kitapları çıkacak olan Umberto Eco'nun Türkiye'ye nasıl baktığına gelince...
       Sohbet etme olanağı bulanlar Doğu'ya bakış açısının yaşının ve eğitimin gereği (22 yaşına kadar koyu Katolik yetiştirilmiş ve uygarlık deyince merkez olarak Batı'yı alan bir kuşağın üyesi) biraz fazla batıcı olduğunu düşünüyorlar. Atatürk'ün Selanik'de doğmasını anlamlı bulması, Anadolu'nun Türkleşmesinde bile batılılık araması şeklinde yorumlanmış. Çevirmeninin "Kültürel bakış açılarında büyük bir değişme yeni bir oluşum var. Yıllardır Batı kültürüne katkıda bulunan birisi olarak ne düşünüyorsunuz?" şeklindeki sorusunu "Ne yani Müslüman mı olayım?" şeklinde yanıtlamış. Sorunun dinsel değil, kültürel olduğunun altının çizilmesi üzerine de "Yaşım çok ileri, ben İbrani kültürü ile bile 50 yaşımdan sonra tanıştım" demekle yetinmiş..
       Bologna'da yaşayan, ders vermek için tüm dünyayı dolaşan, Roland Barthes'dan sonra "ayrıntıların anlamı" ya da "ayrıntıların sosyolojisi" diye isimlendirilen anlayışın köşe taşlarından birisi olan Umberto Eco parasının büyük bölümü ile kitap alıyor.
       Rimini'de, Akdeniz dalgalarının vurduğu kayalıkların üzerine inşa edilmiş evinde sürekli Bach dinleyerek çalışan Eco giderayak bir de tiyo vermiş: "Bundan sonra yazacağım romanın bir bölümü mutlaka İstanbul'da geçecek."

       İSKENDERİYE Kütüphanesi kitapseverlerin bildiği üzere 14 Haziran'da anlaşılmayan bir sebepten yanarak, tarihi İskenderiye Kütüphanesi ile aynı kaderi paylaştı.
       Yangınla 30 bin kitap, 12 bin süreli yayın kül oldu. Kütüphane çalışanları İskenderiye'yi Galatasaray'daki yeni yerinde yeniden oluşturabilmek için kitap kampanyası başlattı. İsteyenler 0212 292 54 86 numaralı telefona baş vurabilirler.
       Yardım ederseniz, İskenderiye zümrüdü anka kuşu gibi kendi küllerinden yeniden doğacak.

       PARİS'te yeni vizyona giren bir film epey bir medya desteği buluyor ve hayli ilgi çekiyor. Film Paris'te yaşayan, T.C. vatandaşı olmayan Kürt asıllı genç bir sinemacının, Hiler Saalem'in. Filmi Paris'te izleyen Yazgülü Aldoğan, yönetmeni en çok da eleştirmeyi, kendi kendisi ile dalga geçmeyi başardığı için takdir etmiş.
       "Yaşasın gelin ve Kürdistan'ın kurtuluşu", Paris'te yaşayan, çoğu siyasi mülteci bir grup Kürt arasında geçiyor. Delikanlılar evlenmek isterler ama milliyetçilik duyguları onları aslında bayıldıkları Fransız kızları yerine video görüntülerinden seçtikleri Kürt kızlarıyla evlenmeye yönlendirir. Ne var ki gelen kız, seçilen kız değildir. Çünkü törelere göre küçük kız yerine ablası gönderilir!
       İstenmeyen aday, gelin olur ama mutlu olmaz. Gelin mutluluğu, diğer kadınların öncülüğüyle feminizimde, kendi ayaklarının üzerinde durunca bulacaktır. Kadınları aracılığıyla, kendilerini ilerici devrimci zanneden Kürt erkekleri de ne kadar maço, ne kadar tutucu olduklarını anlayacaklardır!..
       "Düşman Türkiye'ye karşı toplanan vergi, yani haraç, filmin siyasi yanını oluşturuyor. Kimi isteyerek, kimi zorlanarak veriyor paraları.
       Diyarbakır'dan geldikten bir yıl sonra Fransızca konuşan, Parisien giyinen ve kendisini istemezken sonra aşık olan kocayı terk eden "gelin"in öyküsü, kendilerine videodan "koca" seçen kadınlarla bitiyor...
       Tuncel Kurtiz'in de rol aldığı bu film Türkiye'ye gelmez sanıyorsanız yanılıyorsunuz, Sabahattin Çetin filmin yayın hakkını satın almış bile.
       Sonbaharda gösterime girecek.

Yazarlar