Kültür Sanat Michelangelo İstanbul’da

Michelangelo İstanbul’da

13.05.2011 - 20:42 | Son Güncellenme:

“Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara”da Michelangelo’nun, Leonardo’nun yarım kalan köprü projesini tamamlamak için İstanbul’a gelişi anlatılıyor.

Michelangelo İstanbul’da

Mathias Enard’ın “Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara” isimli romanının baş karakteri, henüz 26 yaşında yaptığı Davud heykeliyle İtalyan rönesansına damga vuran isimlerden Michelangelo Buonarroti. Üstelik romanın coğrafyası İstanbul. Her ne kadar Enard aksini fısıldasa da, tarih böyle bir gerçeklik konusunda kesin konuşmuyor. Zaten yazar, romanının belkemiğini bu tarihsel sorgulamaya değil, Michelangelo karakterine dayandırmış.
Papa II. Julius’tan kaçan Michelangelo, Osmanlı sarayından gelen mektubun peşinde İstanbul’a gelir. Davetin nedeni bellidir; ‘o’ köprüyü yapmak. Bir de rehberi vardır; giderek belirsiz arzularının öznesi haline gelecek Priştine’li şair Mesihî.

Ne kadarı gerçek?
Başbakan Erdoğan’ın ‘Çılgın Proje’si, İstanbul’a ikinci bir boğaz geçişi açacak olan Kanalistanbul projesi politik bir köprü mü olacak, yoksa gerçekten şehrin bir parçası olmak arzusunda mı?
Tam da bu soruyla başa çıkmaya çalıştığımız günlerde raflardaki yerini aldı Mathias Enard’ın romanı. Kitabın sayfalarını çevirip, Michelangelo’nun, Sultan II. Bayezid’in Haliç’e yapılacak köprü teklifini kabul ederek “heykeli küçümseyen Leonardo hödüğünün başaramadığını başarmak ve dünyaya Floransa’daki Davud’u gibi bir başka eşsiz anıt bırakmak” kararını verdiği bölümleri okurken, bir yandan da Kars’taki İnsanlık Anıtı’nın yıkılması haberleriyle yüzleşiyorduk.
Michelangelo gerçekten İstanbul’a geldi mi? Gerçekten 13 Mayıs 1506 günü bu topraklara ayak bastı mı? Gerçekten köprüleri seven Sultan II. Bayezid’in davetini kabul edip Leonardo da Vinci’nin reddedilen projesini tamamlamak üzere kolları sıvadı mı?
Leonardo’nun, birkaç proje ile birlikte, Galata ile Eminönü arasında bir köprü yapmak isteğiyle II. Bayezid’e bir mektup yolladığı biliniyor. Ama Michelangelo konusu biraz daha karanlık. Birçok kaynak, Floransalı’nın, Papa II. Julius’la arasının açıldığı bir dönemde, Osmanlı’ya sığınmak ve Leonardo’nun yarım kalmış projesini tamamlamak istediğini belgeliyor. Ancak İstanbul’a geldiğine dair kesin bir bilgi yok. Oysa Enard, kitabının son bölümünde bu yolculuğun gerçekleştiğine dair bir projeden ve hatta bulgulardan söz ediyor.
Peki bu gerçeklik sorgulamasının, roman açısından bir önemi var mı? Kesinlikle yok. Enard için önemli olan bir roman kahramanı olarak Michelangelo’yu işleyebilmiş ve onun varlığı üstünden kimi soruların peşine düşebilmiş olmak. Romanın baş karakteri olarak Michelangelo, kendisini eşsiz bulduğu sanatını sürdürebilmek için, her fırsatta küfrettiği, kin kustuğu iktidarlarla yakın ilişki kurmaktan rahatsız olmayan biri. Maddi ve manevi çıkarlarına düşkün, kıskanç, bencil... Belki bütün bunlardan yola çıkarak şöyle demeli; “bir romanın anti-kahramanı olarak Michelangelo”.
Enard’ın eserinde Michelangelo karakterini oluşturduktan sonra, neredeyse bir karşıtlıklar tablosu oluşturup, onun üstünden kurguladığı ‘denge karakteri’ Mesihî, aslında Doğu kültürünü anlamaya çalışan bir yazarın zihin alıştırması gibi. Bu noktada, Enard’ın ikili arasındaki aşkı etkileyici ve ekonomik anlatışının etkisini özellikle vurgulamak lazım.

Simgesel bir köprü
İkisinin arasındaki ilişki doğu-batı ekseninde sanatın, güzelliğin, aşkın, Tanrı’nın, dinin sorgulandığı bir başka yapıya dönüşüyor. Sonunda Michelangelo istenen köprüyü yapamıyor; ama kitabın yola çıkış noktası, Mesihî ile Floransalı’nın arasında kurulan simgesel köprü ile karşılığını buluyor. Bu köprünün üstünde her iki kıyıya da yürüyor Mathias Enard; amacı ne oryantalist bir duruşla doğuyu sorgulamak ne de doğu mistisizmi üstünden batıya parmak sallamak. Romanla ilgili en çok konuşulması gereken nokta, Enard’ın üslubu. Eksiltmeli, ekonomik, boşluklara, duraklara çokça yer veren, doğu sükunetiyle batı temposu arasında bir üslup. Enard’ın 2010 Goncourt Des LycÈens ödülüne değer görülen romanı, Aysel Bora’nın özenli çevirisiyle, akılda kalıcı bir okuma yolculuğu vaat ediyor.