Editörün Seçtikleri Ruhlar bugünü, Budizm geleceği kurtarıyor

Ruhlar bugünü, Budizm geleceği kurtarıyor

17.03.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ruhlar bugünü, Budizm geleceği kurtarıyor

Ruhlar bugünü, Budizm geleceği kurtarıyor

Burmalılar, ruhlara tapmayla Budizmi iç içe yaşıyor. İlkinin, bugünün pratik sorunlarına çare bulacağını, ötekinin ise, onları öteki dünyada rahat ettireceğine inanıyorlar

BURMA'da kimileri onun adını bile anmaya korkuyor. Kimileri, çevreyi iyice kolaçan ettikten sonra, yalnızca kısık sesle, fısıldayarak söyleyebiliyor.
Burma'da önüme gelen herkese son seçimlerde kime oy verdiğini sordum. Şaşmadan hepsi "Ona" ya da "Lady'ye - Bayana" dedi.
O, Aung San Suu Kyi. "Demokrasi İçin Ulusal Birlik" koalisyonunun başkanı. 1990 seçimlerinde oyların yüzde 82'sini alan, 1989 - 95 yıllarından ev hapsine mahkum olan, 1991'de Nobel Barış Ödülü'yle ödüllendirilen demokrasi lideri.
Rehberime, beni önce onun evine götürmesini söylerken, elbet onunla görüşebileceğimi düşünmüyordum. Ama yine de...
Üniversite Bulvarı Sokağı'na ulaştığımızda, bahçeli evlerin sıralandığı dar sokağın iki baştan barikatlarla kapalı olduğunu ve başında asker beklediğini görecektim. Araba girişi - çıkışı yasaktı. O sokakta oturduğuna ilişkin belgesi olmayan yayalar, o sokaktan geçemiyordu.
Rehberim kıs kıs gülüyordu. "Eve yanaşamazsın. Söylesem, bana inanmazdın, kendin gör istedim. Hem zaten şu sıralarda, kendisi ülkenin kuzeyinde, burada değil."

Artık ben de, Burma'da yaşayan ya da, başkent Yangon'a ayak basan yerli yabancı herkes gibi Şvedagon'a, altın pagodaya, yönelebilirdim.
Daha uçaktan gözünüzü yakalıyor dev altın kubbe ve kentin ne yanına gitseniz, gözlerinizi ondan ayıramıyorsunuz. Her yerden görülüyor. Kentin orta yerinde, bir tepede kurulmuş. 2500 yıllık bir geçmişi var. Şimdiki altın kubbe 18. yüzyıldan kalma. Gece, yıldızlar altında, ay ışığında gizemli parlıyor, gündüz gün ışığında alev alev parlıyor. Çünkü ortadaki yüksek stupayı 8 bin altın plaka kaplıyor. "Ateş Piramidi", "Altın Mucize", "Gözkırpan Şaheser" gibi adlar alması bundan. Bir de üzerinde 5 bin elmas, 2 bin değerli taş taşımasından...
Göstermelik ya da müzelik bir olay değil Şvedagon Pagodası. Günün ya da akşamın hangi saatinde gittimse, tıklım tıkış... Millet orada dua ediyor, Buda'yla tartışıyor ya da ona danışıyor, kimi yere bağdaş kurmuş orada yiyip içiyor, anneler bebelerini orada emziriyor, Budist öğrenciler orada ders çalışıyor, rahipler orada ayin yapıyor, tütsüler orada yakılıyor, günlük alışverişler ya da sohbetler orada yapılıyor...
Hafif bir "gecekondu" yapılanması yok değil doğrusu. Yüzyıllar içinde ortadaki altın pagodanın çevresine irili ufaklı başka pagodalar, stupalar, tapınaklar, ruhları simgeleyen dev heykeller, üç insan boyunda çanlar, gonglar eklendikçe eklenmiş. Bunların arasında ve en dış çevrede de dükkanlar...
(Hemen belirteyim: Stupa, içine girilemeyen, ruhlara adanmış her boyda, her türde genellikle çan ya da soğan biçimli yapılar. Pagoda, bunların en büyükleri ve birkaçını içeren yapılar. Tapınak ise, mimarisi çok değişken ama içine girilen kutsal yapılar.)
Şvedagon'da, altın kubbeye doğru yaklaştıkça, insan sayısı, gürültü ve uğultu çoğalıyordu. Tütsü kokusu ve dumanı yoğunlaşıyordu. Altın kubbeyi çepeçevre saran dev aslan, kaplan, fil ve ejderha heykellerinin başındaki çığırtkanların bağırışları, gong ve çan sesleri yükseliyordu.
Çığırtkanlar ne diye bağırıyorlar öğrendim. Bir çeşit "reklam ya da promosyon" diyebilirsiniz. Örneğin şöyle: "Cuma günü doğanlar bu tarafa"... "Cumartesi doğanlar Merih ve ejderha sizi bekliyor"... "Salı doğanlar, kaplanınızı ve Mars'ı unutmadınız değil mi!" vb...
Burma'daki Teravada Budizminde kişinin hangi gün doğduğu önemli (haftanın 8 günü var. Çarşamba ikiye bölünüyor) her günün bir mitolojik hayvanı ve bir gezegeni var. Kim, hangi gün doğduysa o yana yöneliyor ve çığırtkanın birkaç kuruş bahşiş sonunda verdiği bir tas suyla, aslan, fil, garuda vb. heykellerinin arasındaki Buda heykelini "yıkıyor". Buda'yı "yıkayarak", kendi günahlarından arınıyor.

Şvedagon tapınağında, günlerce kalarak tüm Burma insanlarının düşünce ve inanç biçimini tanıyabiliriz. Ülkenin her yerinden, her etnik gruptan, her kabileden ve toplumsal her sınıftan gelip, burada Buda'yla ve ruhlarla halvet oluyorlar. Şvedagon'da gördüklerim ve öğrendiklerim, Burma'da bundan sonra göreceklerime anahtar oluşturuyordu.
Önceleri bana çelişki gibi gelen hem Buda'ya inanma hem ruhlara tapma, onlar için çelişki değildi. Animizmi (ruhlara tapmayı) ve Budizmi kendi kültürlerinde birleştirmişlerdi. Animizm binlerce yıllık inançlarıydı. Budizm ise Burma'ya 11. yüzyıldan sonra yayılmıştı. Biriyle (animizle) bugünkü sorunlarına çare bulacaklarına, ötekiyle (Budizmle) kendilerini bundan sonraki yaşama hazırladıklarına inanıyorlardı.
Üç tür ruh vardı. Bir kenti, köyü, ormanı, dağı vb. koruyan ruhlar; pagoda ve tapınakları koruyan ruhlar (bu iki tür, insanı cezalandırmaz). Ve en önemlisi, ölülerin ruhları ve cinler. Bunların sayıları binlerceymiş ama Budizmle bunlar zapturapta alınıp, sayıları 37 ile sınırlandırılmış. Bunlardan korkulur, çünkü onları mutlu etmezseniz, sizi cezalandırırlar. Burmalılar, güncel yaşamlarında özellikle bu ruhların etkili olduğuna inanıyorlar.
Bunları bildikten sonra gerek Şvedagon'da, gerek bundan sonra Burma'da gideceğim her yerde, gördüklerim anlam kazanmaya başladı.
Herkesin elinde çiçekler, tütsüler, mumlar, tas tas sular ya da meyvelerle sokak arasındaki minicik bir stupaya ya da en görkemli tapınağa, köşedeki bir ağaca koşması, bir sınavı geçmeye, maaşı yükseltmeye, ürünü çoğaltmaya yarayabilirdi.
Buda'ya ya da ruhlara çiçek vermek yaşamı güzelleştirir, şemsiye vermek hayatı kolaylaştırır, onlara mum yakmak, kişiyi akıllandırırdı. Ama en büyük sevap, Buda'ya ve ruhlara altın sunmaktı.
Onca adak ve armağana karşın, binlerce ölüme, işkenceye ve baskıya karşın, yüzde 82'lik oy toplamalarına karşın Burmalılar neredeyse 40 yıldır başlarına çöken cuntadan kurtulamıyorlardı. Bunu yüksek sesle söylediğimde, çok bilmiş rehberim acı acı güldü:
"Belki de Budizm ve ruhlar yaşamımızda bunca egemen olmasa, bu despot yönetimden çoktan kurtulmuş olurduk!"

Yarın: Pagan'da

Yazarlar