Editörün Seçtikleri "Sen Yunan?" ...Ve kucaklaşma...

"Sen Yunan?" ...Ve kucaklaşma...

31.08.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Sen Yunan?" ...Ve kucaklaşma...

Sen Yunan ...Ve kucaklaşma...


Yunan Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü ilk günden beri işbaşında...


       Gölcük'teyim... Gençlik Parkı'nda İstanbul Tabipler Odası seyyar hastane kurmuş. Kimi yatan hastalara serum veriliyor, kimi ayakta tedavi görüp çadırlarına yollanıyor. Seyyar eczanede ilaç dağıtan hemşireler, hastanedeki doktorlar yorgun. Sabahtan saat üçe kadar 530 kişi başvurmuş. Çoğu fiziki değil, psikolojik rahatsızlık... "Başvuracak bir yer bulunca rahatlıyorlar."
       Gölcük'teyim... Kavaklı Çay Bahçesi'ne gönüllüler ve yardım dağıtanlar yerleşmiş.
       Bahçenin hemen gerisinde caddede koca bir TIR... Bembeyaz. Üzerinde Grekçe, İngilizce ve Türkçe "Yunan Sınır Tanımayan Doktorlar" yazıyor. Oraya yöneliyorum.
       Doktor Tzanetos Andipas'ın verdiği açıklamaları dinliyorum. Depremin birinci gününde Yunan Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü'nden bir ekip keşif için yöreye gelmiş. Hani bizim hükümetin ne olduğunu kavrayamadığı, telefonla iletişim kuramadığı ya da af pazarlıklarıyla meşgul olduğu ilk günde... 48 saat sonra bu seyyar sağlık ünitesi Yalova'ya yerleşmiş. İki doktor, iki hemşire ve bir psikologdan oluşan ekiple... Ultrason, EKG, EKO cihazları, birkaç yatağı, serum ve ilaç depolarıyla... Seyyar sağlık ünitesi bir hafta Yalova'da kaldıktan sonra Gölcük'e gelmiş. Onlarla görüştüğümde ise Adapazarı'na hareket etmek üzereydiler.

"Üniformalılardan çekiniyordum"

"Rotasyonla çalışıyoruz. Ben ve ekibim görevi iki gün önce aldık. Birinci grup döndü... Önemli olan yerel doktorlarla birlikte çalışmak, çalışmamızı öyle sürdürüyoruz" diyor Tzanetos.
       Gelelim ilk iki günkü "Türk imajı" izlenimlerine:
       "Politik ya da dini ayrımları hiç umursamamış bir insanım. Buna rağmen buraya gelmeden önce bilmediğim çok şey öğrendim. Örneğin Türklerin bunca terbiyeli, bunca sıcakkanlı olduğunu bilmezdim. Yaptığımız işe müthiş saygılılar. Bize yardımcı olmak, işimize engel olmamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Hele genç gönüllüler çevremizde pervane... Doğrusu önceleri üniformalılardan biraz çekiniyordum. Polislerden, askerlerden. Ama onlardan çok yardım gördük... Halk ise sokakta bizi görünce 'Yunan? Yunan?' diye sorup, evet yanıtı alınca sarılıp yanaklarımızdan öpüyor. (İngilizce konuşuyorduk, 'Yunan' kelimesini Türkçe söylüyor.) Daha ilk İstanbul'a vardığımda, İstanbul Yalova vapurunda, aldığım sandviç, çay parasını kesinlikle bana ödetmediler. Ben ödeyeceğim, ben ödeyeceğim yarışına girdiler. Burada da siz yardıma geldiniz diye bize çay parası ödetmiyorlar."
       Tam bu sırada kapıya bir polis yaklaştı. 1.80 boyunda, güçlü kuvvetli bir polis. Pek de alışık olmadığım en kibar bir sesle acaba fazla maskeleri olup olmadığını sordu. İçeriden doktorun asistanı bir deste maske getirdi. Polis yine aynı ton ve tavırla, yalnız iki taneye ihtiyaçları olduğunu, gerisini başkalarına verebileceklerini söyledi. Ve binlerce kere Türkçe ve İngilizce teşekkür edip uzaklaştı.

"Sarmaş dolaşız"

       Asistan Petros Kokinos izlenimlerini şöyle anlattı:
       "Elbet Türkler hakkında çok şey duymuştum. Farklı görüşler... Politikacı üslubunu oldum olası sevmedim. Ve hep içimden şu politikacılar karışmasa bu iki halkın hiç sorunu olmaz diye geçirirdim... Buraya geldiğimden beri bunun doğruluğunu anladım. Hele Yunanistan'daki halkı görseniz Türkler için ağlıyor, Türkler için para topluyorlar... Müthiş bir sevgi seli oluştu. Biz halklar politikacılardan öndeyiz. Onlardan daha akıllıyız ve daha güçlüyüz." (Kokinos Helence kızıl demekmiş. Konuşması ve adı birbirini tutar gibi - Şaka... şaka...)
       Daha önceki konuşmalarımızı duymamıştı ekledi: "En hoşu, dinlenme anlarımızda sokakta dolaşırken, insanlar gelip 'Sen Yunan?' diye soruyor (Bunu Türkçe söyledi) ve beni kucaklıyor. Sarmaş dolaş oluyoruz."
       İkisi de 30'lu yaşlarda... İkisinin de Türkiye'ye ilk gelişi. Elbet ikisi de Sağlık Bakanı'nın "Ermeni yardımı, Yunan kanı" zırvalarını duymuş... Gülümsüyorlar. Ben sanki bu dehşet verici kafanın özürü olabilirmiş gibi "böyle hasta kafalar" diye bir şeyler mırıldanmaya çalışırken beni durdurup, teselli ediyorlar: "Üzülmeyin, siz söylediniz diye söylüyorum, böyle hastalar her yerde vardır" diyorlar.
       Ne üzülmesi, o adam o koltukta oturdukça, on binlerce insanın utancı, kahrı ve onu koruyanlara karşı öfkesi dinmeyecek...
       Halklar arasındaki sevgi bağları, dayanışma gücü, belki politikaları, örneğin Kıbrıs sorununu, FIR hatlarını vb. değiştirmez. Ancak bu sorunları çözme yöntemlerini, yollarını, yaklaşımlarını değiştirir.
       Okurlarım bilir, ben bu gerçeğin bilincinde olduğumdan, otuz yıldır bu yolda çalışıyorum. Kimileri yeni uyanıyor. Ne demeli. "Günaydııın!" deyip, yine de seviniyorum.

Yazarlar