Kültür Sanat Sitcom’ların pamuk prensleri

Sitcom’ların pamuk prensleri

23.01.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Pazartesi sendromuyla baş etmek mi istiyorsunuz? Ya da pazarlarım tekdüzelikten kurtulsun mu diyorsunuz? O halde, her haftasonu, 20.30’la 21.00 arasında CNBC-E’yi izleyeceksiniz.

Sitcom’ların pamuk prensleri

Sitcom’ların pamuk prensleri

Pazartesi sendromuyla baş etmek mi istiyorsunuz? Ya da pazarlarım tekdüzelikten kurtulsun mu diyorsunuz? O halde, her haftasonu, 20.30’la 21.00 arasında CNBC-E’yi izleyeceksiniz.

SERPİL GÜLGUN

Seinfeld. Bir komedi klasiği ya da kültü olan dizimizin adı bu. Seinfeld, her seferinde gerçek hayatta standup’çı olan Jerry Seinfeld’ın şovuyla başlıyor. Her şey, NewYork’ta, bir apartmanda geçiyor, olaylar Jerry Seinfeld’le onun sıkı arkadaşları -Elaine, George Costanza, Cosmo Kramer- etrafında dönüyor. Tabii, bu arada peşinen kabul etmeli ki, ne sitcom’lar masallara benzer, ne de pamuk prensler pamuk prenseslere. O yüzden de böyle eciş, böyle bücüş pamuk prensler olur mu, diye hop oturup hop kalkmayın. Hem masalların üzerinden bilmemkaç yüzyıl geçtiğini hesaba katın, hem de kalplerin prensesi Di’nin yakışıklı oğlu William’ı unutup, babası Charles’ı hatırlayın.
Küffarın prensleri

KRAMER (MICHAEL RICHARDS)
Bir sır gibi sakladığı adıyla Cosmo, dizinin Egzantrik Prens’idir. Yiyecek içecek gibi sıradan ihtiyaçlarını Jerry’den, kılık kıyafetini de ikinci el dükkânlardan karşılayarak hayatını idame ettiren gizem adamı Cosmo, tam bir keyif adamıdır. Yani, işşiz güçsüz tayfasındandır. Buna karşın acayip (en çok da okyanusta) sıkı maceralar yaşar ve yaşatır. Bazen mafya onu okyanusun dibine yollar, bazen de o, okyanus karşısından golf atışı yaparken bir balinayı haklar. Bazen de arabasında bastığı çifti kovalarken polis tarafından kadın satıcısı diye tutuklanır (sırf tuhaf giyindiği için!) Özetle: Prensimiz, karizmatiktir, hayli popüler olan Jerry’nin elinden bile kızları araklar. Masaja, çorbaya ve küvette kaynar suyla yıkanmaya çok düşkündür.

GEORGE COSTANZA (JASON ALEXANDER)
Belki, bela her zaman geliyorum demez ama George der. Parlayan keli der, tıknaz bedeni der, hiç durmadan devinen kısa kolları der, değişmez gözlükleri der, problemleri der, yakasını bırakmayan can sıkıntısı der. George’umuz Costanza’mız dizinin Problem Prensi’dir. Kendileri, uzun bir süre cehennem meleği annesi ve Sicilya’daki akrabalarını adamaya bütün servetini dökmeye hazır babasıyla yaşadıktan sonra nişanlamıştır.(Ki, nişanlaması tümüyle hazin hikâyedir. Bir gün, kankası Jerry yalnızlıktan sıkılır, evleneceğim der, bizimki de buna aldanır ve çıktığı kızlardan birine evlenme teklifi eder filan.) Özetle: Onlarca iş değiştirdikten sonra son işinde yıldızı parlayan (merak etmeyin, yakında söner, çünkü adamımız kaybedenin dik âlâsı) George da şahanedir.

NEWMAN: (WAYNE KNIGHT)
Görünürde postacıdır ve dünya şişmanı postacımız, Seinfeld tayfasınca köpekbalığı Newman diye çağrılır. Dolayısıyla dizinin Şişman Prensi’dir. Kötü şahsiyetlidir, her türlü numara vardır onda. Onun için her yol mübahtır. Gizli bahis oynatır, şantaj yapar, rüşvet ister. Kramer’in de kadim dostudur. İkili, sık sık birlikte iş çevirir. Kramer gibi kapalı bir kutudur. Kadınlarla ilişkisi var mıdır, yok mudur bilinmez. Biri dışında! O da Jerry’nin onlarca çıktığı kızlardan biriyle alakalı bir meseledir. Şöyle ki, kızı o terketmiştir. Üstelik, kız nefis bir parçadır. Hakikati öğrenen Jerry, Newman’a sebep neydi deyince, aldığı cevapla bir kez daha yıkılır. Adamımız, bütün cool’luğuyla (bir şişman ne kadar cool olabilirse o kadar tabii ki!), "Belli bir nedeni yoktu," der, "Sadece hoşuma gitmedi, o kadar." Özetle: O da şahanedir.

Hain prens
FINCH (DAVID SPADE) "Just Shoot Me" adlı sitcom’ın en renkli tipi Dennis Finch, esasen kadın dergisi Blush’da patron sekreteridir. Lakin, bu işi icra eden bütün çalışanlar gibi kendisini asistan diye tanımlar, ağzından da sekreter sözcüğü kaçıranların bir güzel canına okur. Patronu ve dergi ahalisini parmağında oynatan adamımızın mazisinde türlü hile ve desiseyle gerçekleştirdiği şaibeli bir evlilik olup, sabık eşi de yarı beline geldiği Elf gibi bir mankendir. Hain Prens, ofis boy Kevin’den tırstığı gibi kimseden tırsmaz (Kevin diziye yeni katılan, şizofren prens diyebileceğimiz renkli bir karakter! Ona azami dikkati gösterelim lütfen!). Bilakis millet, patronu Jack Gallo, Gallo’nun kızı Maya, sevgilisi fotoğrafçı Eliott, moda editörü Nina Van Horn ondan tırsar. Zira, o isterse onları kâh bir bakışla, kâh tek bir sözcükle bile yerle yeksan eder!

Yurdum prensleri
Belki henüz farkedilmedi ama Kanal D’de yayımlanan Mehmet Ali Erbil’li, Emel Sayın’lı, Doğa Rutkay’lı "Aşkım Aşkım" adlı sitcom’da birbirinden sıkı iki pamuk prens var: Biri Tarık Usta, diğeri Necati.
TARIK USTA (ENGİN GÜNAYDIN): Bir Demet Tiyatro’nun Zabıta İrfan’ı "Aşkım Aşkımöda da aşık. Lakin, burada paso iyi kalp. Milleti soyup soğana çevirmek yerine etleri dövüyor (Laz Balıkçı’yı haklama girişimleri dışında), patatesleri doğruyor filan. Bir de Necati’yle kader birliği ediyor, ‘zabaha kadar gözyaşı’ tribine giriyorlar, filan. Sebep? Tabii ki, çekik gözlü Makiko San. Artık aradaki dil problemi yüzünden mi, Türkçe’nin elastikli bir dil olmasından mı, kızın Japon’luğundan mı yoksa anlayışsızlığından mı ya da adamımızın yol yordam bimemesinden mi, nedir, bir türlü vuslata ulaşamıyorlar. Bu yüzden de ustamız içkiden medet umuyor, kâh besteciliğe, kâh harakiriye yöneliyor. Ne ki, hiçbirinde dikiş tutturamıyor. Sonuçta, n’oluyor, o da, sitcom’ların Hüsran Prensi oluyor tabiatıyla.
NECATİ (DURUL BAZAN): Şener Beyin tokat oğlanı Necati (Hatırlayınız: Fransız Kralları’nın çiş oğlanlarını) için ne söylense az aslında. Zira, o bir romantik. Zira, o bir potansiyel, zira o keşfedilmeyi bekleyen bir Norman Bates! Aynı zamanda da alaturka bir Bates! Dolayısıyla, ona kısaca Pscyho Prens diyebiliriz. İçin için evin / restoranın kızını seven Necati’miz, odasını kızın fotoğraflarıyla kaplamakla yetinmez, bütün vücuduna kızın suretini de kazdırır. Tıpkı ustası gibi, o da besteciliğe el atar, gecesini gündüzüne katarak, yılbaşı kartına özgün bestesini doldurur, filan. İçkinin yanı sıra -gelişmemiş kavruk bedenini kıza beğendirebilmek için tabii ki- spora da vurur kendini. Bu arada bol bol gözyaşı döker, bol bol kızın flörtlerinden sopa, zılgıt vs. yemek de işin tuzu biberidir.




KÜLTÜR & SANAT