Fazıl Say 'ailemizin piyanisti' olabilir mi?

Bit uygarlığından özür dileyerek, twitter aleminden elini ayağını çekme kararı aldı da rahat bir nefes aldık. Hepimize geçmiş olsun! Aydınlık bir geleceğe doğru, sevgi, barış ve uzlaşıyla tam yol ilerleyen milletimiz bu badireyi de atlattı.

Fazıl Say’ın -kimbilir kimlerin taşeronu olarak- toplumumuza verdiği hasar ve kalbimizde açtığı yaralar kolay kapanmayacak.

O, ibretlik destanını yazar, RT eylemleri yaparken, twitterları başında ‘şimdi ne yazacak’ tedirginliği ile bekleyen binlerce mağdur Türk vatandaşı gibi ben de kendimi yiyip bitirdim.

Haberin Devamı

Neydi bizim günahımız? Bizim de şöyle akıllı başlı, örf ve adetlerimize saygılı, ağzından çıkanı kulağı işiten, davranışlarıyla çocuklarımıza örnek olacak bir uluslararası piyanistimiz olamaz mıydı?

En saygın festivallerde baş tacı edilse de, dünyanın dört bir yanında yüzlerce konser verse de, toplum olarak bir müzik dehasından öncelikli beklentimiz ‘büyüklerine saygı küçüklerine karşı sevgiyle dolu, tevazu sahibi, örnek bir evlat, eş ya da baba, mümkünse sigara kullanmayan bir sanatçı’ olmasıydı halbuki…

Bir de Çinli olmasaydı!

Bakın birkaç ay önce annesiyle Türkiye’ye gelen Lang Lang, verdiği muhteşem konserin yanı sıra sempatik tavırlarıyla, Türk insanına duyduğu sevgi ve en çok da ‘canım anneciğim harika mantı pişirir’ kabilinden sözleriyle nasıl da kalbimizi kazanmıştı.

Uluslar arası boyutta, titizlikle hazırlanmış bir PR stratejisiyle, ünlü iletişim uzmanlarıyla çalışan, ‘Lang Lang’ olan ismini bir marka gibi yöneten, attığı her adım sponsorlar tarafından belirlenen Lang Lang’ı ‘ailemizin piyanisti’ ilan etmemize ramak kalmıştı. Bir de Çinli olmasaydı!

Fazıl Say, marka olmayı değil kendi olmayı seçmiş belli ki. Çelişkileriyle, tutarsızlıklarıyla, çalkantılı ruh hali ve duygularıyla, bestelerine ilham olan cenneti ve cehennemi, inişleri – çıkışlarıyla kendisini oynuyor. Kimseyi umursamıyor…Kendisi olmanın en başta kendisine zarar verdiğini bilse dahi vazgeçmiyor…

Kendisi gibi davranan biri!

Buna daha ne kadar katlanabiliriz bilemiyorum!

Haberin Devamı

Nasıl bilirdiniz?

Son günlerde elimden düşüremediğim harika bir kitap: Nasıl Bilirdiniz?

NTV Yayınları’ndan taze çıktı. Tarihe malolmuş, dahi kişiliklerin sıra dışı özelliklerini anlatıyor. Okuyanı dehşete düşürüyor. İşte birkaç örnek;

Rönesans’ın dahisi Leonardo da Vinci, sipariş de olsa başladığı işleri yarım bırakmasıyla ünlüydü. Pornografik çizimler koleksiyonu, tersine yazma tekniği, o döneme ters bir şekilde vejetaryen olması garip dehasının yansımalarıydı.

Sigmund Freud, aile üzerine durmaksızın teoriler üretmiş bir adam olarak tuhaf ve özensiz bir babaydı. Sofrada çocuklarıyla konuşmak yerine arkeolojik bir antika objeyi önüne koyup, saatlerce incelerdi. Ruhsal çalkantılarını kokainle tedavi etmeye çalıştı.

Annemin Portresine Tükürürüm’

Çağının en zeki adamlarından biri olan Newton, paranoyaklığı ile ünlüydü. Sanattan nefret ederdi ve şiiri ‘ustalıklı saçmalık’ olarak nitelendirirdi. Operaya gittiği tek seferde, yarısında terk etmişti. Megalomandı, isminden türettiği bir anagramla kendine ‘Tanrı’nın Kutsal Varlığı’ demeyi seçmişti.

Haberin Devamı

Matematikçi ve mühendis Oliver Heaviside, hayatının bir döneminde evindeki tüm mobilyalarını atıp yerine kocaman granit kayalar koydu ve kimono ile yaşamaya başladı. Karısını bir kulübeye kilitledi, evini yıllarca hiç temizlemedi, yıkanmadı ama tırnaklarını kiraz pembesine boyamayı ihmal etmedi.

Ressamlığı kadar tuhaflığı ile ünlü olan Salvador Dali, 1929’da yaptığı ‘Kutsal Yürek’ adlı resmine ‘Bazen Annemin Portresine Tükürürüm’ diye yazdı. Babası, kamuoyundan özür dilemesini istedi, yanaşmayınca Dali’yi yaka paça evden attı.

Meslektaşlarından ‘guguk kuşu beyinli o.çocukları’ diye bahsetmekten hiç vazgeçmeyen Meksikalı kadın ressam Frida Kahlo’nun en büyük tutkularından biri de bıyığı ve tek kaşıydı.

Kapıları kırmaya devam edecek!

Kitapta çoğu sanatçı 68 kişiliğin öyle aykırı özellikleri var ki, Türkiye’den fazla dahi çıkmadığına şükrediyorsunuz.

Büyük paradoks ama bu kişiliklerin geçmişlerini, sıra dışı zeka ve ruhlarını telafi etme yönünde sergiledikleri aşırı ve tuhaf davranışlarına insanlık olarak çok şey borçluyuz.

Fazıl Say’ın bu gidişle ‘ailemizin piyanisti’ olmayacağı gün gibi aşikar…Fikirleriyle, fikirlerini ifade biçimiyle yaramaz bir çocuk gibi ortalığı karıştıracak, kendi deyimi ile ‘kapıları kıracak’…

Ama bir yandan da Nazım Hikmet Oratoryosu, İstanbul Senfonisi, Nirvana Yanıyor gibi eşsiz bestelere imza atacak.

Kendisini sevmek, düşüncelerine katılmak zorunda değiliz elbet ama yargılamak, dışlamak neden?

O’nu, bu sosyal frenleri patlamış haliyle kabullenip, başarılarıyla bize yaşattığı gururun ve olağanüstü bestelerinin tadını çıkaramaz mıyız?

twitter/suleyucebiyik