Yaşam Türkiye bütün renkleriyle Frankfurt’ta mı?

Türkiye bütün renkleriyle Frankfurt’ta mı?

18.10.2008 - 00:16 | Son Güncellenme:

Almanya’da düzenlenen Frankfurt Kitap Fuarı’nın onur konuğu Türkiye’nin sloganı ‘Bütün Renkleriyle Türkiye’. Ancak cıvıl cıvıl, ışık oyunlu, şık tasarımlı stantların arasında Türkiye sönük kalıyor. Türkiye standının kapağı diyebileceğimiz vitrini de çok zayıf...

Türkiye bütün renkleriyle Frankfurt’ta mı

60. Frankfurt Kitap Fuarı’nın 5.1 no’lu salonu... Fuarın bu yılki onur konuğu Türkiye’nin ulusal standı salonun sonunda. Rengârenk, cıvıl cıvıl, oymalı kakmalı, ışık oyunlu, şık tasarımlı bir dizi standın önünden geçtikten sonra ulaşıyorsunuz konuk ülkeye ayrılan bölüme.
İki duvarlı beyaz odacıklarla ayrılmış büyük bir alan; stantların üstlerinde Bülent Erkmen’in Konuk Ülke Türkiye Programı için tasarladığı ve “Bütün Renkleriyle Türkiye” sloganını taşıyan logosu var. Ana logoda kullanılan ‘bütün renkler’ burada sadece turkuazla sınırlı. Etrafta Turkey, Türkiye, die Turkei ya da benzeri bir tabela arayıp da bulamayınca, turkuaz renkli logoyla Türkiye çağrışımı yaptırılmak istendiğini anlıyorsunuz. Zekice aslında...

‘İstanbul’u andırıyor’
Peki yayıncılar da böyle mi düşünüyor? Doğan Kitap editörü Vahit Uysal “Turkuaz renginden, buranın Türkiye’ye ait olduğunu beklemek bir tür entelektüel snobluğu” diyor. Belli ki ulusal stanttan memnun değil. Yayıncılarla konuşmaya devam edince, Uysal’ın eleştirisinde yalnız olmadığı görülüyor. Sel Yayıncılık’ın sahibi İrfan Sancı, “Genel olarak İstanbul’un herhangi bir yerine konuşlandırılmış stantlar topluluğunu andırıyor.

‘Vitrin çok zayıf’
Konuk ülke olmamıza rağmen son derece sönük kalıyoruz. Ambalaj önemli. Kitap kapağı gibi düşünün; bir kitabı alma konusunda en önemli etkenlerden biri de kapaktır. Ne var ki Türkiye standının kapağı diyeceğimiz vitrini çok zayıf!” diyor.
Yapı Kredi Kültür Sanat Genel Müdürü Tülay Güngen de sakin ve ağırbaşlı bir stant olduğunu vurguluyor. “Ama” diyor: “Standın çok gösterişli olması da gerekmiyor. İçeriğe daha çok önem verilmiş. Gösterişli değil ama fonksiyonel.” Vitrini heyecan verici bulana rastlamak zor özetle.
Peki vitrinin içine girdiğimizde neler oluyor. Yayıncılar hayatlarından memnun mu?
Günışığı Kitaplığı editör asistanı Nazlı Temci geçen senekine nazaran çok daha fazla dikkat çektiklerini vurguluyor.
Yazarlarının telif haklarını satmak üzere randevulaştıkları ziyaretçilerin dışında, randevusuz, sadece merak üzerine gelen birçok kişi olmuş.
İletişim Yayınları editörü Tanıl Bora da mutlu görünüyor. Yazarlarına ilginin büyük olduğunu görüşmelerinin gayet iyi geçtiğini anlatıyor. Tabii bütün bu pozitif durumda Orhan Pamuk’un yayıncısı olarak bilinmelerinin önemini de vurguluyor Bora.
Kaknüs Yayınları sahibi Muhammet Şimşek de, Pamuk’un etkisiyle randevu almakta zorlanmadıklarını, aldıkları randevu sayısının arttığını vurguluyor.
Tülay Güngen, Türkiye’nin onur konuğu olması nedeniyle aldıkları randevu sayılarının arttığı görüşünde: “Yabancı yayıncılar durumun farkında ve bize daha çok zaman ayırıyor.”

Sunumdaki sorunlar...
“Bütün Renkleriyle Türkiye” sloganında olduğu gibi, yayıncılar arasında da fuar değerlendirmesi anlamında birçok rengi görmek mümkün. Karamsar renkler yok değil. Bu renkler ciddi eleştirileri de beraberinde getiriyor. İlknur Özdemir sunumdaki sorunlara değiniyor: “Türkiye’nin tarihi zenginliklerini maket olarak yapıp koysalardı; o bile iş görürdü. Barkovizyon gösterileri yapılabilirdi; davetler verilebilirdi...”
Everest Yayınları editörü Sırma Köksal ise “Yapılan konuşmaları, panelleri çoğunlukla Türkler dinliyor. Koridorlarda yabancı dil duymuyoruz. Bu tip bir organizasyon, bu işi profesyonelce yapacak bir şirkete bırakılmalıydı” diyor.
Sonuçta, 100 yayınevinin yer aldığı ulusal stantta, kendine ayrılmış odacıklarda mutlu yayıncılar da görmek mümkün mutsuz olanlar da... Hemen herkes hazırlıklar konusundaki iyi niyette hem fikir. Pratikte, hiçbir anlaşmanın yapılmadığı sadece randevuların alınıp görüşmelerin gerçekleştirildiği Frankfurt Kitap Fuarı’nda hangi yazarlarımız dünya edebiyatına kazandırıldı, fuarın geri dönüşümü nasıl oldu gibi soruların yanıtlarını önümüzdeki aylarda göreceğiz. Fakirin ekmeği diye bakmamak umutlu olmak lazım...

Edebiyat ajansları tepkili
Türk yazarlarının telif haklarını yabancı yayınevlerine satan profesyonel kurumlar olan edebiyat ajanslarının yöneticileri ise fuarın “dışında” tutulmaktan yakındı. İstanbul Telif Ajansı’ndan Barboros Altuğ “Ne fikrimiz soruldu ne desteklendik. Ajansların birkaç masası olmalı, eleman desteği verilmeliydi” dedi. Kalem Ajans’tan Nermin Mollaoğlu ise “100 yayıncı götürüldü. İyi de bunların hangileri telif satmaya hazırdı? Sayı önemsendi; oysa kalite önemsenmeli ve bir eğitim verilmeliydi” dedi.

Yazarlar