Kültür Sanat "Uygarlık travmadır!"

"Uygarlık travmadır!"

23.12.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Leyla Erbil, yeni romanında eski bir devrimci entellektüel kadının geçmişiyle yaptığı kuşaklararası iç hesaplaşmayı anlatıyor.

Uygarlık travmadır

Leyla Erbil' in uygarlık- sanat, akılcılık- delilik-, ölüm-yaşam, intihar- yeniden doğum ve tarihsizlik- zamansızlık temalarıyla örülü son romanı "Üç Başlı Ejderha", eski bir devrimci entellektüel olan ve sonunda deliren bir kadının geçmişiyle yaptığı kuşaklararası iç hesaplaşmayı anlatıyor. Ayrıca romanın içine Erbil' in daha önceki yıllarda yazmış olduğu "Bir Kötülük Denemesi" de ilave edilmiş. Bu ilave, "Üç Başlı Ejderha"da solcu entellektüel kadın kimliğinden deli - yazar kimliğine evrilmeye çalışan kadın anlatıcının gerçekleşmeyen düşünü tamamlar nitelikte. Daha doğrusu gerçekleşen düşün öteki veçhesi de denilebilir. Türk romanının temel sorunsallarından biri olan aydın ve halk ikileminin, deli yazar ve toplum ikilemine dönüştüğü "Bir Kötülük Denemesi"nde deli- yazar Tanrıçay karakteri, "Üç Başlı Ejderha" nın sonunda tam olarak deliren ve tüm verili kimliklerini reddeden kadın anlatıcının akıl ve delilik eşiğindeki karşıtı. Bu bağlamda birbirine paralel olarak okunabilecek olan bu iki eserin temel bağlayıcı unsuru, batılılaşma hareketi olarak gerçekleştirilen Türk modernleşmesinin 'karanlık' addedilen geçmişi yok sayan ve saf aydınlık fikri üzerinden kurgulanmış gelecek tasavvurunu eleştirel bir bakışla irdelemesi. 'Uygarlık travmadır' sözünün açılımları şeklinde tezahür eden "Üç Başlı Ejderha" romanı, ölen oğlunun, Almanya'dan gelecek arkadaşını -genç dostu- beklerken kendi devrimcilik günlerini, ailesini ve İstanbul'un bilinen en eski sütunu olan Üç Başlı Ejderha'yı çağrışımlar üzerinden hatırlayarak aktaran 'yarı deli' kadın anlatıcının; yaşamının kalan günlerini, kaybettiği oğlunun yasını tutarak tinerci çoçukların arasında geçiriyor olmasını anlatıyor. Sokaklarda dolaşan, ara sıra eski devrimci ama sonradan zengin olmayı seçmiş babasının arkadaşlarından birinin sahip olduğu bir apartmanın eşiğinde oturan, tanınmamak için gözlük ve peruk takan bu kadının hikâyesi; beklediği genç yazar dostundan oğluna, üzerinde yılanlar bulunan Üç Başlı Ejderha sütunun bulunduğu Sultan Ahmet Meydanı'na ve meydandaki turistlere, onların kendine bakışına kadar virgüllerle kesilerek uzanıyor. Klasikleşmiş bir Leyla Erbil tekniği olan üç virgül kullanımı bu romanda da sıklıkla tekrarlanıyor. Romanın bilinçakımı tekniğiyle süren anlatım örgüsü, araya 'bağımsız' olarak girmiş gibi görünen ama hikâyenin ana motifi olan Üç Başlı Ejderha sütununun Osmanlı, Bizans ve Roma' ya uzanan tarihçesiyle kesiliyor. Bir yandan sütunun tılsımıyla ilgili bir bilgi araya girerken dğer yandan aniden yarı- deli anlatıcının oğluyla ilgili çektiği vicdan azabının sebebini öğreniyoruz. Oradan kadının oturduğu apartmanın eşiğinin önünden geçenlere uzanıyoruz ve ve babasının eski bir dostunu görüyoruz. Bu geçişler anlatıcının vicdan muhasebesini sağlarken, hikâyenin bütününe ilişkin bir fikir veriyor. İstanbul'un en eski sütunu Anlatıcı kadının bir türlü konuşmayı başaramadığı oğluyla, 'genç dostum' dediği oğlunun arkadaşı üzerinden oluşturmaya çalıştığı hesaplaşma çabası kendi ailesiyle ve toplumla olan hesaplaşmasına dönüşüyor. Evrensel uygarlık yaratımı arzusunun yol açtığı tüm insan tahribatını yansıtan ama aynı zamanda tüm bu yıkıma karşı durmuş bir sembol olarak karşımıza çıkan ve dramatik bir sonla biten "Üç Başlı Ejderha", Doktor Nurer'in tedavi ettiği Tanrıçay karakteriyle "Bir Kötülük Denemesi"'nde başka bir açıdan devam ediyor. Bölünmüş ve her türlü anlamı reddeden "Üç Başlı Ejderha" romanına eklenmiş "Bir Kötülük Denemesi", her iki insan hasletini de kendimiz de arasak belki de sorunsalın çözülmeye başlayacağını duyurmaya çalışan bir çığlık, sanatın çığlığı. "Üç Başlı Ejderha"nın bölünmüş anlatıcısının eşikten duyulan cılız ama tiz çığlığı,,, Sanatın çığlığı