Kültür Sanat yarım asırlık heyecan

yarım asırlık heyecan

10.05.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sertab Erener bu yıl 24 Mayıs’ta Letonya’da yapılacak Erovizyon Şarkı Yarışması’nda İngilizce bir şarkıyla Türkiye’yi temsil edecek. Şansı bol olsun ama...

yarım asırlık heyecan

yarım asırlık heyecan
Sertab Erener bu yıl 24 Mayıs’ta Letonya’da yapılacak Erovizyon Şarkı Yarışması’nda İngilizce bir şarkıyla Türkiye’yi temsil edecek. Şansı bol olsun ama...

CEMAL YURGA

AVRUPA Yayın Birliği (EBU), Avrupa ülkeleri arasındaki yayıncılığı güçlendirmek ve yayınlarda birliktelik sağlamak amacıyla kurulmuş gibi görünürse de, zaman içinde, dinde, dilde ve parada birliktelik sağlamak isteyen ve bunu büyük bir oranda da başaran, haber almadaki hızından çok, birliği sanatsal yönden desteklemeye yönelik başlatılan Erovizyon Şarkı Yarışması ile ünlenir.
Eurovision Şarkı Yarışmaları denilince aklımıza pop müzikte uluslararası arenada, büyük ümitlerle yola çıkıp, kendimizi savaşta bozguna uğramış ordular gibi hissettiğimiz, puanlamada alt sıralardan bir türlü kurtulamadığımız, başarısızlığını kendimize dert edindiğimiz şarkı yarışması gelir. Oysa geçmişte başka şarkı yarışmalarında kazandığımız uluslararası başarılar sanki bizi tatmin etmemiş, bu yarışmanın gölgesinde kalmıştır.
İlk Eurovision Şarkı Yarışması 24 Mayıs 1956’da İsviçre’nin Lugano kentinde yapıldı. Ev sahibi İsviçre bu yarışmada Lys Asia’nın "Refrain" şarkısı ile birinci oldu.
Ülkemizdeki Eurovision şarkı yarışmaları serüveninde, çok sayıda şarkıcı ve grubun ortaya çıkmasından, ‘70’li ve ‘80’li yıllardaki heyecanın büyüklüğünü anlıyoruz. Ancak çoğunun müzik yaşamını sürdüremediğini de biliyoruz. Orta yaşta olanlarımızın anımsayacağı gibi, o yıllardaki Türkiye seçmeleri, Timur Selçuk’un orkestra şefi olarak yönettiği, Melih Kibar’ın "Çoban Yıldızı" ile belleklerde yerini aldı. Bu yarışma, aylar öncesinden TRT tarafından ilan edilen katılım koşulları ve basında neredeyse her gün verilen haberlerle halkımızın yakından izlediği önemli bir olay halindeydi. Oysa bugün, yıllar önceki gibi, ne ön elemeler ne son elemeler ne de Türkiye seçmeleri yapılıyor. Aradan geçen zamanda neler değişti? Yarışmaya olan inancımızı mı yitirdik? Erovizyon’a bakışımız mı değişti? Müziğe verdiğimiz önem mi azaldı? Yoksa AB’ye alınmayacağımıza inandığımız için, Avrupa’nın yaptığı işlerde artık tedirginlik mi duyuyoruz?
Avrupa’nın yaptığı her işin içinde yer almaya can atan bizler, Erovizyon Şarkı Yarışması’na katılmadan duramadık. Sonuçta Türkiye olmadan bu yarışmanın yapılması zaten olanaksızdı(!) Çünkü bu yarışmalara katılmasaydık, onlar sonuncu olacak şarkıyı seçemezlerdi. Dikkat ederseniz, gönderdiğimiz şarkıların çoğunluğu zorlamayla üretilmiş şarkılardır. Belirli bir ezgi kalıbına sığmayan, bir dinlenişte algılanmayan, Avrupa insanını cezbetmeyen şarkılar... Ve zamanla biz ne sonuncu olmaktan bıktık, ne katılmaktan. ‘90’lı yıllar bizi sıralamalarda sonunculuktan birkaç sıra üste taşıdı. Son yıllarda zirveyi zorlamaya bile başladık. Bir keresinde bütün Avrupa insanının internet üzerinden oylamaya katılabildiği yarışmada 3. olduk. Çünkü yarışmadaki puanlamaya o gece 250.000 oy Avrupa’daki Türklerden gitmişti ve bizi 3. sıraya yerleştirmişti. Sonraları baktık ki bu yarışmada şansımız yok ama biz de yaparız böyle yarışmaları dedik. Güzellik yarışmalarını yaptığımız gibi bunu da organize edip, evsahipliğine soyunduk. İstanbul, Kuşadası ve Çeşme’de şarkı yarışmaları düzenledik. Bu yarışmaları bazen ulusal yaptık, bazen uluslararası.
1973’ten itibaren TRT yarışmayı naklen yayınlamaya başladı. 22 Mart 1975’te İsveç’in Stocholm kentinde yapılan yarışmaya, ilk olarak Semiha Yankı’nın söylediği "Seninle Bir Dakika" isimli şarkıyla katıldık. TRT’de Başak Doğru ve Ümit Tunçağ’ın sunuculukları ile başlayıp, Bülent Özveren’in sunuculuğuyla süren, 1978’de Nilüfer Yumlu ve Grup Nazar ile artan heyecanımız, 1980’de Ajda Pekkan ile doruğa çıktı. Ancak 1981’deki yarışmaya giderken Bülent Özveren, "Yarışma gecesi bize ayrılacak süre içinde, Türkiye’yi en iyi şekilde temsil etmeye çalışacağız. Bizim için sonuç önemli değil. Alacağımız derece konusunda bir tahmin yürütmemizi istemeyin. Çünkü ne zaman bir tahminde bulunmaya kalktıysak, hep hayal kırıklığına uğrayarak döndük," diyordu. Bu yarışmada her yıl yaşadığımız hayal kırıklığı artık alışkanlık bile yaratmıştı. Modern Folk Üçlüsü’nden Ajda Pekkan’a, MFÖ’den Ayşegül Aldinç ve Semiha Yankı’ya kadar, gönderebileceğimiz herkesi gönderip, büyük umutlar ve beklentilerle puanlama sırasındaki heyecanı yaşadık.
Yıllar içinde yarışmanın ilginçlikleri ve çelişkileri oldu. İlginçliklerden biri, 29 Mart 1969’da Madrit’te yapılan yarışmada 4 birinci birden çıktı. Yarışmanın birincileri İspanya, İngiltere, Hollanda ve Fransa idi. Başka bir ilginçlik ise, İsrail’in yarışmada her yıl iddialı bir konumda bulunması ve 1978, 1979, 1998’de birinci olmasıdır. Üstelik İsrail Avrupa ülkesi de değildir(!) Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin iki ayrı ülke olarak yarışmaya katılması da, çelişkilerden biridir. Çünkü puanlama sırasında, ülke puanlarında en yüksek puan olan 12 puanı, Yunanistan Kıbrıs Rum Kesimi’ne, Kıbrıs Rum Kesimi de Yunanistan’a verir. Çoğu zaman yarışmanın puanlamasının, devlet televizyonları tarafından oluşturulan halk jürileri ile yapılması ve bu halk jürilerinde, müzikle profesyonel olarak uğraşan kişilerin bulunmaması kuralı da tartışılması gereken bir kuraldır.
Birliğe üye olan ülkelerin kendi reklamlarını yaptıkları, kültürlerini de tanıttıkları yarışmaya, bizim de kendi kültürümüzü tanıtma çabalarıyla katıldığımız yıllar oldu. Bağlama, kaval, davul gibi halk çalgılarımızı kullandığımızda, puan alamadık ama en azından ülkemizi tanıttık diyerek teselli bulduk. Bunca denemeden sonra, yine Avrupa’nın pop müzikle kaynaşmış çokseslilik kültürünü benimseyerek yaptığımız şarkılar ön plana çıktı. Sonuç olarak şunu anlamamız gerekiyordu. Avrupalı, pop şarkısını kendi kültüründeki gibi duymak istiyordu. Yarışmaya katılan ülkelerin şarkılarında, birbirine benzer ve çok küçük tekniklerden yararlanılıyordu. Zengin bir çalgılama ile birlikte soliste eşlik eden vokal, üçlü aralıklarla duyulan küçük çokseslilikler, kalıplaşmış iki ezginin bol tekrarı, şarkının son bölümünde genellikle çalgılarla, küçük ikili yukarıya doğru yapılan bir geçki. Zengin orkestralama ve çalgılarla birlikte vokalin olması, seslendirmedeki etki gücünü artırır. Hele bir de dans eklenerek şov yapılırsa, sunulan şarkının popülaritesi daha da artar. Sonra gelsin puanlar.
İnsanımızın yarışmaya eski önemi vermemesi sonucunda, Sertab Erener’in bu yıl 24 Mayıs’ta Letonya’da yapılacak yarışmada İngilizce bir şarkıyla ülkemizi temsil etmesi bile, yarışma hakkındaki son düşüncelerimizi etkileyemedi.
Geçmişte de sonuncu olmamızı ‘Acaba kendi dillerinde söylemediğimiz için mi"ye bağladık. Bugün yine aynı şeyi düşünüyoruz: Şarkımızın puan alması için Türkçe olmaması gerek!
Bu düşüncenin yanlışlığı, yarışma gecesi, puanlama bittiğinde daha iyi anlaşılacak.
Yine de... Sertab’a başarılar...n