Kültür Sanat Yaşamdan tuvale düşen izler

Yaşamdan tuvale düşen izler

09.03.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Hiçbir zaman kulaklarını, ağzını ya da gözlerini kapamamış olan ressam Habip Aydoğdu bugün artık 'çivisi çıkmış’ olan dünyanın resmini yapıyor. Aydoğdu, 30. sanat yılını bu ay açacağı "İzler" sergisiyle kutluyor.

Yaşamdan tuvale düşen izler
Zeynep Şanlıer - zeynepsanlier@yahoo.com
Milliyet Sanat

“HER resimde elde ettiğim tadı bir sonrakinin alt malzemesi olarak kullanıyorum. Öyle daldan dala atlamıyorum, büyük sıçramalar da yapmıyorum, ama, her resimde bütün unsurları yeniden sorguluyorum. Dönüp geriye baktığımda nereden nereye geldiğimi görüyorum. Her sergide izleyiciler de bunu fark ediyorlar. Benim için değişim, kendi rotası içindeki oluşum ve gelişimdir... Ben sürekli tırmanmaya çalışıyorum. Önceki çalışmalarımın üzerine basa basa. Her sergimde geride bıraktığım bütün basamakların izi var. Bir yandan da tırmanılacak yeni basamakların işaretleri”.

Ortaköy Sanat Galerisi’nde 10 Mart’tan itibaren izleyiciyle buluşacak olan 'İzler’ başlıklı sergisini bu sözlerle anlatıyor çağdaş Türk resminin önemli figürlerinden biri olan Habip Aydoğdu. Sanat yaşamının otuzuncu yılı sergisine “İzler” adını vermiş olması bir tesadüf olmasa gerek. Zamanın ve yaşanmışlıkların teker teker paletinden tuvaline düşürdüğü izlerini izleyiciyle paylaşmak, kendisini takip edenlere bir selam göndermek, yeni tanışacaklara sıcak bir 'merhaba’ demek niyetinde ressam.

Bozkırın ortasında, varsıllık ile yoksulluk arasında geçen bir çocukluğun izleri Aydoğdu’nun tuvaline düşen öncelikle. Daha sonra darbelerin, ihtilallerin, her gün kötüye, karmaşaya giden bir ülkenin; kaosa sürüklenen, savaşlarla kavrulan bir dünyanın izleri... Ressamın 'ressamca’ yanıtı, olup biten her şeye.

Konya’nın bir köyünde dünyaya gelen ve çocukluğunu orada geçiren Habip Aydoğdu’nun henüz çocukluk yıllarında başladı resim sevdası. (Ki zamanı ve mekanı düşündükçe bunun sıra dışı bir durum olduğu apaçık ortada.) Ortaokulda resme yetenekli öğrenciler için açılan bir sınavı kazanarak İstanbul Öğretmen Okulu’na gitti. Artık resimle iyice haşır neşir olma fırsatı vardı ve Aydoğdu bu fırsatı sonuna kadar değerlendirdi. Yarışmalar, ödüller birbiri arkasına geliyordu. 1970 yılında Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. 1974’te mezun oldu.

Toplumsal gerçekçi resimler
O dönemde resimlerine toplumsal gerçekçi tema damgasını vurmuştu. Ülkenin durumu kuşkusuz bunda çok etkiliydi fakat Aydoğdu’nun köy kökenli bir ressam olması, Anadolu’yu iyi biliyor olması asıl nedendi. O dönemde sanat anlayışını şöyle ifade eder:

“Sanatçıdan beklenen toplumun dili olmasıdır günümüzde. O zaman güçlüdür, yücedir, yaşamdadır. Yaşam kavgası boyunca toplumun sevinciyle, kederiyle, acısıyla, sorununa anlatımcı olmayan sanatçı bir ezikliğin içinde olmalıdır. Ya da bağnaz bir azınlığın mutlu alkış tutanı. Sorunların bu denli acımasızlığı karşısında, seyirci koltuğuna oturup da, kuş cıvıltıları, salon çiçekleri arasında, deniz maviliğinde güneşin batışını seyredemez de, resmedemez de... Yapsa bile onun kuşu çaresiz, çiçeği boynu bükük, güneşi yakıcı, denizi acımasızdır. Yaşam gibi. Yaşam kavgasının acımasızlığına karşı doğanın cömertliği bir çelişkidir. Yine de sanatçı yapıtlarında doğaya bırakmıştır değerlendirmeyi de, ödüllendirmeyi de”...

Okulun ardından askerliğini Nusaybin’de yapması da sanat anlayışını biçimlendiren en büyük etkenlerden biri olarak karşımıza çıkar. Sınırda geçen zaman, 'sınır insanlarıyla ve sınırda yaşamanın anlamıyla birlikte tuvallerine taşınır Aydoğdu’nun. Artık resim tam anlamıyla bir ihtiyaç haline gelmiştir. 1976’da, yani tam otuz yıl önce, ilk sergisini “Yaşam Kavgası” adıyla Ankara’da açar. Bozkırın beslediği Aydoğdu, gene bozkıra döner; yaşamını ve çalışmalarını Ankara’da sürdürür.

Bu dönem resimleri 'çağından ve ülkesinden sorumlu bir duyarlılık’ örneği olarak gösterilir Aydoğdu’nun. Çağdaş resmin parlak çocuklarından biridir daima. Tuvallerinde geniş renk alanları ve figürler yer bulur. Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil, Habip Aydoğdu’nun resimleri için şunları söyler: “Habip Aydoğdu’nun resimlerinin konuları sıradan herkesi üzecek, herkesin yüreğini karartacak nitelikte konulardı. Fakat sanatçı, bu konuları kendi dünya görüşü içinde yoğurmuş, kendi renk ve biçim anlayışıyla işlemişti konularını.”

Ressamın mücadelesi
Aydoğdu’nun '70’lere damgasını vuran toplumcu resimleri '80’lere de uzanır. Ancak resimler giderek yalınlaşmaya, renk alanları genişlemeye başlamıştır. Ressam, tuvalinde soyutlamaya gider artık. Renk lekeleri resmin başrolünü almak için sabırsızlanmaktadır. Arka arkaya sergiler açan Aydoğdu, kendisiyle yapılan bir söyleşide resmindeki dönüşümü anlatır:

“Konular kırsal kesimden kente doğru kaymaya başladı. Bu er-geç olacaktı. Zaten doğduğum, büyüdüğüm, gençliğimi verdiğim yıllar köyde geçmesine karşın, yıllardır da kentlerde yaşıyorum. Hem de kocaman kentlerde. İçinde yaşadığım koşullar, çevremdeki gözlemlerim, bir de baktım resmime girivermiş.”

Ayrıca, “Benim yolculuğum resmin içine doğru” diyerek artık resmin kendisini sorunsal olarak ortaya koyduğunu da ifade eder: “Resmin kendisine doğru... Ve bu yolculukta resim benden ayrı benim dışımda değil. Ben de ondan ayrı onun dışında değilim. Birlikteyiz. Onunla varız...”

Habip Aydoğdu, kadınları konu ettiği bir dizi resim yapar. Kadın imgesinin tuvale hakimiyeti '80’lerin ortalarına denk gelir ve dikkat edildiğinde Türkiye’deki 'hareketler’le paralel olarak tuvale yerleştiği gözlenebilir. Sergiler sergileri izler yine. Her tuval bir sonrakinin habercisidir. Aydoğdu giderek soyutlamalarına teslim eder resmini.

Hiçbir zaman kulaklarını, ağzını ya da gözlerini kapamamış olan ressam Habip Aydoğdu bugün artık 'çivisi çıkmış’ olan dünyanın resmini yapıyor. Savaşlar, izlenen politikalar, kısacası olan biten her şey o kadar 'gerçeküstü’ ki tuvalin sınırları içinde bir mücadele veriyor ressam. Olan biteni anlamaya ve anlatmaya çalışıyor.

Ortaköy Sanat Galerisi’nde sergilenen yapıtlarda ressamın zamanı ve eylemi nasıl tuvale aktardığını izleme olanağı bulacaksınız. “Evren Tasavvuru”, “Büyük Boşlukta Varoluş”, “İz”, “Gerçeğin Anlık Algılanışı”ı,  “Yaşam dediğin nedir ki... Bir dizi rastlantı” gibi başlıkların ardına düşerek, ressamın tuvalin sınırlarında verdiği zihinsel ve fiziksel mücadeleyi anlayacak, büyük bir boşluğun içinden fırlayarak, varlığını kanıtlamak isteyen 'şeyler’i tuvallerde izleyeceksiniz.

10 Mart - 5 Nisan 2006
Ortaköy Sanat Galerisi
(0212) 236 59 01